Bir hastalık varmış… Ben de yeni öğrendim.
Hayatı kaçırmamak…
Bu hastalığın muzdaripleri her şeye ama aklınıza gelen her şeye yetişmek isterlermiş. Aynı anda birkaç işi birden yapmak, bunun yanında sosyal hayatlarına devam edebilmek, ne bileyim; spor yapmak, eğlenmek, dostlarla görüşebilmek… vs… vs…
Öğrendiğimde, “işte bu” dedim…
Beni anlatıyorlar. Ben de deli gibi oradan oraya koşturmuyor muyum? Akşam olmasın da bir iki işimi daha halledeyim diye delirmiyor muyum? İşte bu…
Hastaymışım… Sonunda ne olduğumu da biliyorum işte.
Ve belki de hastalığından dolayı mutlu olan tek insanım…
Bence gerçekte kendi kimliklerimizle yaşamıyoruz. Birkaç hayatı birden yaşıyoruz aslında. İstemeden yaptıklarımız, yaşadıklarımızdan değil ama yaşayamadıklarımızdan öfkelenmiyor muyuz çoğu zaman? Pişmanlıklar duyarak başka dünyada yaşıyormuşçasına çelişkilere düşmüyor muyuz?
Bir yanımız sakin, huzurlu bir ortamda, bir deniz kenarı, bir dağ yamacı ya da yeşillikler içinde doğayı yaşamak isterken, diğer yanımız teknolojinin esiri olmuş şehir yaşamının kölesi olmak istemiyor mu?
Ulusça bir ateş çemberinden geçtiğimiz bu günlerde TV karşısında gözyaşı dökerken bir anda her şeyi unutup kendi dünyamızın bencilliğine dönmüyor muyuz? İçimizde taşıdığımız birden fazla kişiyi birbirleriyle konuşturmayı, yüzleştirmeyi denediğimizde, hangisinden utanıp hangisiyle gururlanacağımızın adını koyabiliyor muyuz?
Ve yaşadığımız hayat dediğimiz bu çemberde, bir yanımız acı çekerken diğer yanımız acıyı oyuna dönüştürüp, her şeye rağmen “hayat güzeldir” deyip oyuna devam etmiyor mu?
İşte bu yüzden her şeye, her yere yetişmek istiyorum…
Hoşlandığım, keyif aldığım her ortamda olmak istiyorum…
Nedenini anlayamasa da çoğu kişi, ben delirmiş gibi ortalarda koşuşturmak istiyorum…
Zamanla yarışmak, (her akşam küçük yenilgilerle son bulsa da) bence keyifli…
Evet, zamanı tutamıyorum. Ama yakalamaya çalışıyorum ya, bana yetiyor. Asla yakalayamayacağımı bilsem bile…
Bir gün “keşke”lerle canımı sıkacağıma, her akşam yorgunluktan şişen ayaklarımın sızısıyla güne sığdıramadıklarımın, ertesi güne düşen hesabını ve planlamasını yapmak beni ayakta tutuyor… Sizce haksız mıyım?
İnternette dolaşırken, tesadüfen rastladığım ve maalesef yazarını bulamadığım küçük bir şiiri sizlerle paylaşmak istiyorum:
“Şimdi şarap doldurmak lazım kadehe
Şarkılar dinlemek lazım 24 saat
Hiç uyumamak lazım hayatı kaçırmamak için
Dans etmek lazım kumsalda aya karşı
Kıskandırmak lazım martıları
Senle paylaşmak lazımdı en ayıpları
Biliyorum hata yaptım
Ama ben hayatı seviyorum
Şerefine…”
Sevgiyle kalın…