İnsan haline şükretmesini bilmeli… Elindekilerin kıymetini bilip sahip olduklarıyla yetinmeli. Yoksa bir bakmışsınız, onları da kaybedivermişsiniz… Hele hele kendi elinizdekilere bakmayıp başkalarının sahip olduklarıyla daha fazla ilgilenerek onlara özenirseniz, durum hepten daha vahim bir hal alır…
Sizce bir insan ne ister? Akla gelen ilk cevap hemen hemen hepimiz için “sevgi ve saygı” olsa gerek, öyle değil mi? Bizim kültürümüzde daha ilkokul sıralarında öğretilir büyüklere saygı, küçüklere sevgi…
Peki, nasıl ve ne kadar sevgi ve saygı? Bu problemin cevabı da herhalde hepimiz için; “hak ettiğimiz” kadar olurdu. Zira insan doğası gereği hep iyi şeyleri hak ettiğini ve karşı tarafa da bunu verdiğini düşünür.
Aslında işin formülü çok basit: “Karşımızdaki insanların bizden istediği, tamamen bizim onlardan beklentilerimizdir”… Yani, kendimize yapılmasını istediklerimizi başkalarına yapmalı, istemediklerimizi yapmamalıyız. Adım atmadan önce, bunu bana bir başkası yapsaydı, ben ne yapardım sorusunu kendimize sormak, o adımı atıp atmama kararımızda çok etkili olacaktır… Yapmamız gereken, sadece söz konusu beklentilerimizin farkına varmak ve çevremizdeki kişilere de ona göre davranmak. Hepsi bu…
Bakın uzmanlar “karşımızdaki kişi bizden ne bekler, biz karşımızdakinden ne bekleriz?” sorusunu nasıl cevaplıyor:
Hepimiz yansıttığımız kişiliğin kabul edilmesini isteriz…
Siz de karşınızdakilerin kişiliğini, yaşadıkları hayatı, sahip olduklarını kabul edin. İlişkilerinizi bozmak istiyorsanız, işe onların durumlarını, sahip olduklarını değiştirmeye çalışmakla başlayabilirsiniz. Bu şekilde, kolaylıkla reddedilebilirsiniz.
Eleştirilmek hiç birimizin hoşuna gitmez…
Değiştirilmesi istenen noktalar dile getirilmeden önce, bunun ne derecede mümkün olduğu gözden geçirilmelidir. Sürekli tenkit sadece ilişkileri sonlandırır. Hayal kurmak ve bu hayalin gerçek olması için çirkinleşmek sadece sizi küçültür o kadar…
Seçim hakkımız olsun isteriz…
Ne kadar geçerli olursa olsun insanlar sadece kendilerine gösterilen doğruları (ki bunlar neye göre doğrudur) uygulamaktan rahatsız olurlar. Unutmamak gerekir ki kimse kimseye hayatı reçete edemez. Hepimiz “tek doğru benimdir” diyen hiç kimseyle çok şey paylaşmak istemeyiz. Ve seçim hakkı, herkese aittir. Bir başkasını kendi seçimimize zorlamak, en büyük yanlıştır…
Utandırılmak herkesi rahatsız eder…
Hepimiz için utandırılmak, özellikle en yakınlarının gözünde, gurur kırıcıdır ve öfke duygularının alevlenmesinden başka bir işe yaramaz, iletişim köprülerini yıkar, atar.
Samimiyet ve doğru bilgi ararız…
Hangi sebeple olursa olsun, etrafınızdakilere gerçek dışı bir bilgi vermeyin. Samimi olmayan ifadeler kullanmayın. “Sadece ben” düşüncesi çok kısa bir süre sonra güven kaybına yol açar, durumu daha da zorlaştırır.
Ve sözün özü şudur ki kimsenin hayatına sonradan monte olamazsınız. O kişi sizi ancak istiyorsa kabul edebilir. İstemiyorsa, ne yaparsanız yapın, sadece küçülürsünüz. Hem sadece onun değil, toplumun tamamının gözleri önünde… Bu durumda ne yapmak gerekir? Baltayı taşa vurduğunu kabul edip, olay yerini acilen terk etmek gerekir… İnsan olana yakışan da budur…
Sevgiyle kalın…
SABAH AKDENİZ’DEN ALINMIŞTIR