Tatil dediğin…

Tatil deyince beklentiniz nedir? Beş yıldızlı bir tatil köyünde, animatörlerin çılgın eğlenceleri eşliğinde, kalabalığın göbeğinde, bir hengame içinde vakit geçirmek midir? Tekneyle geziye çıkmak ve doğayla kafa dinlemek midir? Uzun yürüyüşlerle ören yerlerini görmek midir? Hepsi mi? “Bir otelde kalırım, bu dediklerinin hepsini yaparım” mı diyorsunuz? O, o kadar kolay değil artık, değil mi?

Ahkam kesecek değilim; ama şu her şey dahil sisteminin getirdikleri ile götürdüklerini oturup iyice akıl süzgecinden geçirmekte fayda olduğunu düşünüyorum… Şimdi kriz var ve fiyatlar sanırım yüzde 35 civarında daha düştü. Yani zaten komik rakamlara beş yıldızlı otellerde ekmek elden su gölden tatil yapan ziyaretçiler (yerli-yabancı), şimdi daha da rahat gelecekler öyle mi? Bu ne demek? Fiyatları düşürebilmek adına daha fazla ucuz malzemeyle çözüm üretmeye çalışmak demek… Yemekler daha lezzetsiz, eğlence daha kalitesiz, ama ortam daha da kalabalık olacak. Her milletten, her kültürden insan içinde tatil yapmanız gerekecek, doğru mu?

Geçen hafta biz Kempinski Hotel The Dome’da bir hafta sonu geçirdik ve hepimiz tatilin nasıl bir şey olduğunu hatırladık. Yarım pansiyon olarak işletilen bu muhteşem otelde, aklınıza gelebilecek her türlü doğa güzelliği olduğu gibi muazzam da bir lükse kavuşuyorsunuz. Üstelik kalabalık yok, curcuna yok, uğultu yok… Sakin ve keyifle dinlenebiliyorsunuz.

Şimdi buradan hani sakin dedim diye “işte o zaman da otel boş kalıyor” diye düşünmeyin. Otelin boş olduğu filan yok, ama cebinde parası ve belli alışkanlıklarla geliyor oraya insanlar. Herkes daha saygılı, daha seviyeli, daha görgülü… Eğlence de adabıyla yapılıyor, dinlence de… Yemeklerin tadı da damaklarınızda kalıyor…

Diyeceğim o ki bu her şey dahil sistemin turizme kazandırdıkları ve kaybettirdikleri daha bir geniş çerçevede düşünülmeli diye aklımdan geçiyor. Haksız da olmadığımı Kempinski Hotel The Dome’da daha iyi anladım. Belki de hayat da öyle değil mi? Hepimizin hayatına her şey dahil mi ki tatilimizde olsun?

Elbette günlük yaşantımızda paket programla elimize tutuşturulan boncukları dağıtmıyoruz hayatımızı devam ettirirken… Bütçemiz neye müsaade ediyorsa, öyle yaşıyoruz. Tatilimizi de bu çerçevede yaparsak daha mutlu olacağımıza inanıyorum…

Ayrıca başka bir konu da, her şey dahil sistem nedeniyle, tatilcilerin o açık büfelerden yiyebileceğinin üç beş kat fazlasını alıp, yiyemeyip çöpe gönderdiği yiyeceklerle, kaç yardıma muhtaç insanın karnı doyar bir hesaplasanıza… Hesaplayamazsınız, çünkü gerçek rakamları bilmiyoruz. Ama fikir sahibi olmak istiyorsanız, her şey dahil bir otelde, bir yemek esnasında, atılan yemekleri şöyle biz göz ucuyla takip edin derim naçizane… Rakama gerek kalmayacak, hayretten dehşete düşeceksiniz…

Elbette bunlar benim düşüncelerim. Dolayısıyla sahibini bağlar. Turizm otoritelerinden daha bilgiliyim demiyorum. Kimseyi de eleştirmiyorum.

Sadece yaşadığım bu güzel hafta sonu tatilinin bende yarattığı ruh halini sizlerle paylaşıyorum. Düşünmek gerek belki de… Ve de bir şey yapmak…

Sevgiyle kalın…

 

SABAH AKDENİZ’DEN ALINMIŞTIR

 

Yayın Tarihi
24.05.2009
Bu makale 6373 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!