Çiler'e veda

Mevlana ne güzel söylemiş “Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol”

Bunca yıllık yaşam tecrübemin bana öğrettiği bir şey var ki bu fani dünyada “iz” bırakabilmenin yolu da bu cümleden geçiyor.

Maddi değerlerin tutsağı olduğumuz bu zamanda, kendimizi özgürleştirmenin yolu da bu cümleden geçiyor.

Tuhaf, mutsuzluk endeksli, birbirini gözetleyen topluluklar halinde yaşar olduk. Fazla gülme, renkli giyinme, mutlu görünme, başkalarının isteklerine göre yaşa, dayatılanı kabul et, muhalif olma… Bir biçim giyim, bir biçim yiyim, bir biçim aşk, bir biçim laf, bir biçim mesaj ruhlarımızı tutsak etmiş de kendimiz olmak umurumuzda değil.

Böylesi toptancı anlayışın hakim olduğu bir zamanda farklılıkları ile fark edilenler “marka” olanlar bir mıknatıs gibi beni çekerler. Marka insanların, kendilerine biçtikleri değerdir ilişki içinde oldukları tarafından “işte bu bir marka, bir fenomen”dir kararını verdirten nokta, Benim marka takıntım insan markası ile alakalıdır.

Geçen hafta çok sevgili, çok güzel, çok hakikatli kardeşim Çiler Okur’u ebedi mekânına yolcu ettik. 21 Aralık’ın bir gün öncesiydi. Yıllar önce belki de bu ayda kalabalık bir okul salonunda ilk kez O’nun mavi gözlerinin ışığı ile tanışmıştım. Sedef’in annesi, okulun iki dönem öncesinin velisiydi. Yeni öğrencilerin velilerinin çoğunlukta olduğu bir çalışma grubu olmak için seçilmiş bir araya gelmiştik. Eski köye yeni adet getirilmesinden hoşlanmayan dokunun içinden özgür ruhu ve adalet duygusuyla zarif bir şekilde çıkmış yanımızda olmayı tercih etmişti. Tutkulu kadınlardık. Yenilikçi ve farklı olmaya adanmış hayatlardan geliyorduk. Her birimizin özel hayatı bambaşkaydı. Çiler Okur, gözlerinin rengi gibi en çok mavi renge tutkusuyla rengârenk giysileri, takıları, ayakkabıları, çantaları gibi ruhunun renkleri ile farklı oluşunu dışa yansıtırdı. Aile onun yaşamına iliştirilmiş bir kavram değil kutsanmış, bütünün bir parçasıydı. Sevgili eşinin yanında iş hayatındaki duruşu, desteği, çocuklarına dengede anne ve arkadaş oluşu sadece yaptıklarıyla değil, gelecekte yapacaklarıyla ilgili birçok noktayı nasıl etkilediğini de bana deney imlettirdi.

Sedef’in Üniversiteden mezuniyet törenine beni de davet etmişti. Sedef tören öncesi sahnede şahane dans gösterisini yapan dansçılar arasındaydı ve biz ikimiz ellerimiz sevgiyle birleşmiş, omuzlarımız gururla kabarmış ve gözlerimizde parlayan yaşlarla hayatın coşkusuna kapılmıştık.

Çiler’e ismini babaannesi koymuş. Kendisinden üç yaş büyük ablasına da… rüzgar Eser demiş, sonra da yağmur Çiler. İsmi ile müsemma olma hali Çiler de vardı. Dingin, rahatlatıcı, verici.

Kişi ve yaşam arasındaki denge savaşında, kişililiğine isminin giydirdiği özellikler miydi hayatını etkileyen bilemiyorum. Ama geniş bir alana etki ettiğinden hiç kuşku duymuyorum gerçek hayattı ve çaktırmadan bunu bizlere sunar deney imlememiz için fırsatlar yaratırdı.

Ailenin önemi ve dostlarına verdiği değer, bir fincan kahvenin sunumunu bile şölene çeviren mahareti her bir hücresinden sevginin fışkırdığı bir bedendi Çiler markası.

Faruk ODTÜ’yü kazandı müjdesi, Sedef’in nikah şahitliğine daveti ve apansız kendisini yakalayan hastalığını bile sevgi dolu yüreğinin sesi iletti.

Çiler Okur, kendisiydi nev-i şahsına münhasır. Kendisi olmayı başarmak kendi markasını yaratmıştı. O çevresinde bulunan hiçbir kimsenin boşluğa düşmesine, eksilmesine izin vermedi.

O bir markaydı. Sevdi, sevildi. O bu dünyaya iz bırakarak veda etti. Olduğu gibi göründü, göründüğü gibi oldu.

Yayın Tarihi
25.12.2012
Bu makale 7139 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!