Kent Müzesi’nde Tarih Vakfı’yla ilgili sözleşmenin askıya alınmasından sonra yerel medya mensupları ile Tarih Vakfı yetkilileri arasında gündeme gelen “atışma”, üslupta ölçünün kaçmasına vardı; tartışma adabı, hakarete dayandırılır ölçüye kaydı.
Eleştiriyi baltayla odun kesmek olarak gören anlayışların hırçınlığı yerel kamuoyundan da destek görünce Türkiye’nin en saygın kültür kurumlarından biri olan Tarih Vakfı yöneticilerine yönelik saldırı lince dönüştü.
Vakıf Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Esra Danacıoğlu ve Kent Müzesi sorumlusu Orhan Silier de saldırılara benzer bir üslupla cevap verince linç kolaylaştı.
Her şey ‘gönül’le olmaz
Kent Müzesi ve Antalya Kültür Sanat Vakfı’yla ilgili savunmaya çalıştığımız şey, her defasında şu oldu: Antalyalılar kendi entelektüellerini, kültürel konularla ilgili organizasyon deneyimi olan kendi çocuklarını, kentin kültürel faaliyetleri için devreye sokmalı; onlardan sadece “gönüllüler” olarak değil “profesyoneller” olarak da ücretli hizmet almalıdır. Antalyalılar bu tür kurumlarda öncelikle kendi entelektüellerinden yararlanmalı; kendi kadrolarını oluşturmalı, yaratmalıdır. Bu kadroların bilgi ya da deneyimlerinin elvermediği yerde profesyonel kurumlardan ya da işin profesyoneli kişilerden bilgi satın almalı; alacağı hizmet bununla ve bu kadarla sınırlı olmalıdır. Böylesi bir kurumlaşma yaratıldığında sözünü ettiğimiz hizmetlerin bedeli bu hizmetlerin tümüyle dışardan alındığı durumla karşılaştırıldığında oldukça düşük olacaktır.
Abdurrahman Çelebi’den yana mısınız?
Burada dikkat çekilmesi gereken nokta şu olabilir: Ödenecek bedelin düşük olması adına amatör olanı profesyonelin, hevese dayalı olanı uzmanlığa dayalı olanın karşısına koyamayız. Bugün bilgi gibi kültür-sanat da metalaşmıştır. Kültür sanattaki metalaşmayı / “kültür endüstrisi”ni eleştirebilir, ondan yakınabiliriz; ancak bu gerçekliği değiştiremeyiz. Bu aynı zamanda Kent Müzesi projenizi kendi gönüllülerinizle değil de bu işin profesyonelleriyle yapacaksanız Türkiye’de bu konuda oluşmuş piyasanın gereklerini yerine getirmek; bu piyasada oluşmuş ortalama bedeli muhataplarına ödemek zorunda olduğunuz anlamına gelir. Böyle yapmıyorsanız, kendiniz ağlar, kendiniz dinlersiniz ya da niteliğin karşısına bayağılığı, estetiğin karşısına kitsch’i, bilgiye-deneyime-uzmanlığa dayalı olanın yerine hevese dayalı olanı geçirmekle yetinir; koyunun olmadığı yerde keçinin Abdurrahman Çelebiliğiyle avunursunuz.
Dememiz o ki, Birinci Lig’de Manavgatspor’la değil Antalyaspor’la mücadele edebilirsiniz; bu da yetmez, küme düşme korkusu yaşamamak için profesyonel oyunculara, işin uzmanlarına gerekli parayı ödemek zorundasınız.
Orhan Silier’in küratörlüğündeki hizmeti Büyükşehir Belediyesi beğenmemiş ya da yeterli bulmamış, Tarih Vakfı’yla yapılan sözleşmeyi uzatmamıştır. Bu konuda Büyükşehir yönetimini kimse suçlayamaz. Ancak bu durum, Tarih Vakfı yetkililerinin Antalya’ya sundukları hizmetin kalitesine gölge düşürmemeli; düşüremez.
Kent meydanına yapılan bir havuza 3,5 milyon, Belediye Basın Bürosu’na 4 milyon lira harcandığı bir dönemde Kent Müzesi’ne 2 milyon 200 bin lira para aktarıldı diye ortalığı velveleye vermek ne kadar doğru olabilir? Basketbol takımının koçuna aylık 50 bin lira ödediğin yerde Kent Müzesi sorumlusuna ödenen 6 bin liranın nasıl sözünü edebilirsin?
Tarih Vakfı ne değil?
Tarih Vakfı kendisini tanıtırken Döner Sermaye İşletmesi olduğunu, “profesyonel hizmetler” verdiğini hatırlatarak; verdiği hizmetleri “Kurum Tarihi”, “Aile Tarihi”, “Sektör Tarihi”, “Kent Tarihi”, “Sözlü Tarih Görüşmeleri”, “Grup Kent, Semt, Sit Alanları Ve Müze Gezileri”, “Şirket Yöneticilerine Tarih Konferansları”, “Özel Grup Osmanlıca Kursları”, “Sergiler / Gezici Sergiler”, “Belgeseller”, “Müzeler / Sanal Müzeler” gibi başlıklar altında tanımlar.
Tarih Vakfı, Milli Piyango İdaresi, TARİŞ, Milli Aydın Bankası, İstanbul Sular İdaresi, Darüşşafaka, Darülaceze, SEKA, Sosyal Sigortalar Kurumu, Emlak Bankası, Esbank, Demirbank, Osmanlı Bankası, Selanik Bankası / İnterbank, Lafarge-Aslan Çimento, Tekel, İş Bankası, Efes Pilsen, Cenajans Grey, Egebank gibi kurumların tarihlerini araştırıp, yayımlanmasını sağlamış bir vakıf. Tarih Vakfı aynı zamanda Yurt Yayınları ve Tarih Vakfı yayınları adı altında yüzlerce değerli eseri ülke belleğine eklemiş, kazandırmış bir kurum.
Böylesine saygın bir kurumun temsilcilerini eleştirirken Cumhuriyet gazetesi işin içine nasıl sokuluyor; bunu anlamak kolay değil. Kent Müzesinin değerli çalışmalarını “Antalyalılar Dergisi”yle karşılaştırmanın nereden çıktığını anlamanın kolay olmaması gibi.
Antalyalılar dergisini çıkaranlar bu işi Büyükşehir Belediyesi adına ve para kazanmak için değil de sadece vatan millet hayrına yapmış olabilirler mi?
Antalyalılar dergisi gerçekten güzel bir dergiydi. Bu güzelliği bir başka güzelliği karalayarak kanıtlamaya çalışmak ne kadar doğru olabilir?