Antalya’nın üçte biri satılık

“Torba Yasa” adı altında bazı yasalarda ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapıldı. Mimarlar Odası Antalya Şubesi “Torba Yasa” ile yapılan düzenlemelerin kamuya ait değerlerin satışını hızlandırmak ve kolaylaştırmak amacını taşıdığına dikkat çekmek amacıyla bir rapor hazırlayıp, Mimarlar Odası Genel Merkezine iletti. Raporda “Torba Yasa” adı verilen düzenlemenin birbirinden farklı, birbiriyle ilgisi olmayan birçok yasada, tek bir yasa ile değişiklik yapıldığı belirtilerek, bunun yasa tekniğine aykırı olduğu vurgulandı. Mimarlar Odası’nın raporu doğrultusunda, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkez yetkilileri tarafından “Torba Yasa”nın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvuruldu. Torba Yasa’nın sonuçlarından en çok etkilenecek şehirlerden biri de Antalya. Konuya duyarlı uzmanlar, yasa Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmezse Antalya’da çok sayıda kamu kuruluşuna ait arazilerin ve mülklerin seçim öncesinde satışa çıkarılacağından ve birkaç ay içinde rantiyenin malı haline geleceği konusunda Antalyalıları uyarıyorlar.

Mimarlar Odası Antalya Şube Başkanı Osman Aydın konuyla ilgili şunları söyledi:

“Son yıllarda; Cumhuriyet döneminde ülkenin kısıtlı olanaklarıyla Türkiye’ye kazandırılan, yüksek karlar elde edilen ve ileride de elde edilebilecek PETKİM, TÜPRAŞ, TELEKOM, ÇİMENTO SANAYİ, İSDEMİR, ERDEMİR gibi stratejik değeri yüksek sanayi kuruluşlarıyla, doğal ve kültürel değerlerin tahrip ve yok olmasına neden olabilecek alanlar, Ulusal ve Küresel sermayenin rant beklentileri doğrultusunda “özelleştirme” adı altında, birkaç yıllık kar karşılığında Ulusal ve Küresel sermayeye hızla satılmıştır. Üretim yapan tesislerin çoğu satış sonrası amacı dışında kullanılmış, yıkılarak rant sağlayan,  üretimden uzak yeni alanlara dönüştürülmüştür. Ayrıca satışların bir bölümünün bedelleri de, devlet bankalarından alınan düşük faizli uzun vadeli krediler ile ödendiği ise herkes tarafından bilinen bir gerçektir.

Endişe verici bu gelişmenin son örneği; 24.07.2008 Tarih ve 5793 Sayılı “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasınıa Dair Kanun”dur. Bu kanun ile; 27 kanun ve 2 kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapılmıştır. Bu düzenleme; devlete ait tüm yapı, arsa ve arazilerin satışını ve amacı dışında kullanımını hızlandırdığı gibi, satışlarını birkaç kurum ve kişinin inisiyatifine bırakmıştır.”

Mimarlar Odası raporunda, “Torba Yasa” ile nelerin getirildiğine ilişkin şunlar söylenmektedir:

Toplu Konut İdaresi Başkanlığının (TOKİ) bu günkü donatılmış yetkilerle devlet içinde ayrıcalıklı konuma gelmiş olması yeterli görülmeyerek planlama, proje, vergi muafiyetleri vb alanlardaki yetkileri daha da genişletilmektedir.

İmar ve planlama ile ilgili çok başlılık ve çok yasalılık yetmezmiş gibi, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı da, TOKİ’ninkine benzer planlama, proje ve yapı izni konularında yeni yetkilerle donatılmıştır. Devlet Demiryollarına da (TCDDY) planlama ile ilgili benzer yetkiler verilmiştir.

Kamu topraklarının ve taşınmazlarının elden çıkarılmasını kolaylaştıran yeni düzenlemeler yapılmıştır.

Okul alanlarının, DSİ, Karayolları, TCDDY taşınmazlarının satışına yönelik kolaylıklar getirilmiştir.

Özel mülkiyete konu olamayacak, irtifak hakkı tesis edilemeyecek, mutlak yapı yasağı olan kıyılarda, hazineye gelir sağlamak amacıyla, kimi yerlerin hazine iyeliğine geçirilerek, bedel karşılığı özel kişilere devredilmesi ya da 49 yıl gibi uzun süreli irtifak hakkı tesis eden, kimi tesislere ve yapılara kullanım izni veren sözleşmelerle, kıyılar yağmaya açılacaktır.

 

Mimarlar Odası’nın raporu doğrultusunda “Torba Yasa” ile yapılan düzenlemeleri tek tek ele alarak, bu düzenlemelerin Antalya özelinde nasıl sonuçlar üreteceğine ilişkin uzman görüşlerini ele alalım.

 

Satılık okullar

 

Milli Eğitim Temel Kanununda yapılan değişiklikle, Endüstri Meslek Lisesi, Antalya Lisesi, Dumlupınar İlköğretim Okulu, Çağlayan Lisesi, Merkez İlköğretim Okulu, Rehberlik Araştırma Merkezi, Milli Eğitim Müdürlüğü’nün ihtiyaç fazlası olarak belirlemesi durumunda plan kararları değiştirilerek ticari alan ya da turistik tesis alanı olarak belirlenip satılabilir. Okulların peynir ekmek kadar kolay alınıp satılmasını sağlayan yasa değişikliği aşağıdadır:  

1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun 51 inci maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. (Torba Yasa Madde 3) 

 “Milli Eğitim Bakanlığına tahsisli Hazine mülkiyetindeki taşınmazların Milli Eğitim Bakanlığı ile mutabık kalınarak tahsislerini kaldırmaya ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununun 46’ncı maddesine bağlı olmaksızın satışına Maliye Bakanı yetkilidir. Ayrıca bu taşınmazlardan Milli Eğitim Bakanlığınca uygun görülenler, Maliye Bakanlığı tarafından, 24/11/1994 tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun hükümleri çerçevesinde özelleştirilmek üzere Özelleştirme İdaresi Başkanlığına bildirilir. Bunun üzerine söz konusu taşınmazlar Özelleştirme Yüksek Kurulunca özelleştirme kapsam ve programına alınır. Özelleştirme uygulamasına ilişkin iş ve işlemler 4046 sayılı Kanuna göre Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca yürütülür.

4046 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde taşınmazların özelleştirilmesi sonucu elde edilecek gelirler, özelleştirme giderleri düşüldükten sonra Hazineye aktarılır. Bu taşınmazların satışından elde edilen gelirleri, bir yandan genel bütçenin (B) işaretli cetveline gelir, diğer yandan ihtiyaç duyulan yerlerde okul yapımı ve onarımı amacıyla kullanılmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı bütçesine ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir. Sermaye ödenekleri yılı yatırım programıyla ilişkilendirilir.”

İş okulların satılmasıyla bitmiyor. Milli Eğitim Yasası’ndaki değişikliğin olumsuz sonuçları Mimarlar Odası raporunda şu şekilde özetlenmekte:

“Değiştirilen fıkralar ile mülkiyeti hazineye ait kent merkezlerinde kalan, Milli Eğitime tahsisli değerli okul alanları, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına ait mülklerin, ederinin çok altında fiyatlarla satılacağı gibi, satıştan elde edilecek gelirde, yeni okulların yapımı veya mevcut okulların bakım onarımı için İl Özel İdarelerine aktarılmak yerine, maliye hazinesine aktarılacaktır. Bu durum; değişikliğin eğitime katkı amacıyla değil, rant amaçlı olduğunun bir kanıtıdır.

Okul alanları; işletmeler, ticari kuruluşlar veya fabrikalar statüsüne sokularak, ticari bir kuruluşmuş gibi özelleştirme adı altında satılacaktır.

Büyük bir kısmı hayırsever vatandaşların bağışları ile kazandırılan okulların hazine mülkiyetine geçmiş olanlarının da satışının önü açılmıştır. Okul ve alanlarının, tapuya şerh konulmamış olsa bile, ticari bir mal imiş gibi amacı dışında kullanılmak üzere satışı doğru ve etik değildir. Birçok İlde derslik açığı halen hayırsever vatandaşların bağışları ile karşılanmaktadır. Bu tür satışlar devlete olan güveni sarsacak ve bağışlar azalacaktır.

Milli Eğitimdeki özelleştirmeler devletin sadece ücretsiz eğitim vb. görevlerini bırakması anlamına gelmemektedir. Burada Amaç özel okullara yönlendirme sonucu kent merkezlerinde boşaltılan okulların satılarak yerlerine, ticaret yapıları ya da rezidanslar gibi rant tesisleri yapmaktır.”

 

TOKİ gecekondu bölgelerinde

 

Toplu konut Kanununda yapılan madde değişikliği ile TOKİ Başkanlığına, gecekondu dönüşüm projesi uygulayacağı alanlarda ve toplu konut iskan sahası olarak belirlenen alanlarda, her tür ve ölçekteki planları yapma, yaptırma ve değiştirme yetkisi verilmektedir.

 Hükümet, diğer yandan yasa değişikliği ile inşaat ve emlak şirketi statüsü kazandırdığı Toplu Konut İdaresi’ni sınırsız yetkilerle donatarak, “devlet şirketi” olarak büyümesini sağlamaktadır. Yani devlet işsizliği önlemek amacıyla istihdama yönelik yatırımlar yapmak, bu amaçla şirketler kurmak yerine, devlet şirketi olan TOKİ aracılığı ile arsa ticareti ve inşaatçılık yapmaya yönelmektedir. Üstelik bu şirkete sağladığı sınırsız yetki ve olanaklarla, serbest piyasa koşullarıyla çelişen “Rekabet Kanunu”na aykırı uygulamalar ortaya çıkmaktadır. Bu durumdan etkilenecek illerin başında Antalya gelmektedir.

Sınırları içinde en çok 2/B arazisi bulunan il  Antalya. 2007 yılı rakamlarına göre, 45 bin 548 hektar 2/B arazisi bulunan Antalya bu konuda Türkiye birincisi.  Kepez Mahallesinde oturan binlerce vatandaşımızın tapusu yok. Aynı durum Çalkaya için de geçerli. Türkiye’de en çok tapu-arsa ya da arazi mahkeme dosyası Antalya' da. Antalya’da Hazine arazileri üzerindeki yerleşimler de bir o kadar alanı kapsıyor. Çalkaya, Aksu, Lara, Kundu civarında çok geniş “gecekondu önleme bölgeleri” bulunmakta. Kepez ve Döşemealtı için de geçerli olan bu durum TOKİ’nin ticari faaliyetleri açısından sınırsız rant olanakları sağlamakta; TOKİ’ye tanınan sınırsız yetkiyle birlikte bu durum Antalya’daki belediyelerin plan yapma yetkisini neredeyse üçte bir alanla sınırlamaktadır.

Buna zemin hazırlayan yasa değişikliği aşağıdadır:

2985 sayılı Toplu Konut Kanununun 4’üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. (Torba Yasa Madde 7) 

“Başkanlık, gecekondu dönüşüm projesi uygulayacağı alanlarda veya mülkiyeti kendisine ait arsa ve arazilerde veya valiliklerce toplu konut iskan sahası olarak belirlenen alanlarda çevre ve imar bütünlüğünü bozmayacak şekilde her tür ve ölçekteki planlar ile imar planlarını yapmaya, yaptırmaya ve tadil etmeye yetkilidir. Bu planlar; büyükşehir belediye sınırları içerisinde kalan alanlar için büyükşehir belediye meclisi tarafından, il ve ilçe belediye sınırları ile mücavir alanları içerisinde kalan alanlar için ilgili belediye meclisleri tarafından, beldelerde ve diğer yerlerde ilgili valilik tarafından, planların belediyelere veya valiliğe intikal ettiği tarihten itibaren üç ay içerisinde aynen veya değiştirilerek onaylanır. Belediyeler ve valilik tarafından üç ay içerisinde onaylanmayan planlar Başkanlık tarafından re’sen onaylanır. Belediyeler, valilik veya Başkanlık tarafından onaylanan bu planlar; askı, ilan ve itiraza dair kararlar da dahil olmak üzere 3194 sayılı İmar Kanunu hükümlerine göre belediyeler ve ilgili kamu kurumları tarafından yapılacak tüm işlemler Başkanlık tarafından re’sen yapılmak suretiyle yürürlüğe konur.”

 

Özelleştirme İdaresi’ne planlama yetkisi

 

3194 sayılı İmar Yasasının 11 inci maddesinin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir:

 

TOKİ’nde olduğu gibi Özelleştirme İdaresine de, gereksinim duyuldukça bir takım ayrıcalıklı haklar verilmektedir. Plan yapma ve onama yetkisi olan ayrıcalıklı kurumlardan biriside Özelleştirme İdaresi Başkanlığıdır. Kuruma 2005 yılında 5389 sayılı yasa ile 3194 Sayılı İmar Kanuna eklenen 3. madde ile verilen yetkiler yapılan bu değişiklikle daha da genişletilmiştir. Yapılan değişiklikle Kıyı tanımı ve Turizmi Teşvik Yasası kapsamında kalan alanlarda plan yapma ve yaptırma yetkisi Özelleştirme İdaresi yetki sınırları içine alınmıştır.  Böylece Kanunla yerel yönetimlere verilmiş plan yetkisinin önemli kısmı ellerinden alınmıştır. Yapılan değişiklikte “İlgili kurum ve kuruluşların görüşü alınmak” kaydı bulunmasına rağmen, bu kurumların hangileri olduğu açık olmadığı gibi, olumsuz görüşlerin nasıl değerlendirileceği belli değildir.

Bir diğer değişiklik, İmar Kanunun 8. maddesiyle ilgilidir. Değişikliğe göre bu maddede yer alan ilan ve askıya dair hükümler yok sayılmıştır. Bu değişiklikle bölge halkının haber alması oldukça güçleşmiştir. Plana itiraz hakkı fiilen elinden alınmıştır. Ayrıca eklenen maddeyle onaylanan planların 5 yıl süreyle değiştirilemeyeceği hükmü getirilmiştir.  Bu hüküm uyarınca yanlış yapılmış planlar (Maddi hatalar olsa bile) değiştirilemeyecektir.

 

Karayolları’ndan ‘Satılık’

 

Torba Yasa, Karayolları’na ait taşınmazların satışını kolaylaştırmakla kalmayıp, satış yetkisini tek başına Maliye Bakanına vermektedir. Mimarlar Odası diğer kurumlarda olduğu gibi Karayolları’nda da asıl amacın bu kurumlara ait kent merkezlerinde kalan çok değerli arsaların rant uğruna birilerine verileceğine dikkat çekmekte.

“Çünkü” denilmekte Oda raporunda “sermayenin, ticari mekanlar ya da rezidanslar yapabilmek amacıyla kent merkezlerinde kalmış geniş arazilere gereksinimi vardır. Bu yatırımlar için en uygun alanlar kamu kurumlarının alanlarıdır. Söz konusu düzenlemenin asıl amacı budur. Gerisi ayrıntıdır. Dikkat edilmesi gereken diğer bir husus ise bu ve diğer geçici maddelerle yapılacak işlemlerde, “Maliye Bakanlığı” değil, hep “Maliye Bakanı” yetkilendirilmiştir. Yani tek başına Maliye Bakanı yetkilidir.”

Karayolları’na ait Antalya’da satışa hazır çok miktarda arazi ve mülk bulunmakta. Paha biçilmez değerde olan bu arazilerden birkaç örnek verelim:

Şu anda Karayolları 13. Bölge Müdürlüğü’nün bulunduğu alan; Antalya Müzesi yanı ve Meteoroloji binası arkasında bulunan Karayollarına ait lojmanlar ve misafirhanenin bulunduğu alan; yeni Adliye binasının yanında bulunan şu anda 132. Şubenin bulunduğu alan (bu alan özel hastaneye çevrilmeye çalışıldı, bu amaçla ihaleye çıkarıldı, meslek odaları tarafından dava açılmış olması nedeniyle alan olmadı); Alanya girişinde denize sıfır arazi; Alanya Stadının yakınında bulunan ve Alanya’nın sosyal donatı alanı sorununa çözüm olabilecek genişlikte olan şu anda üzerinde şube binasının bulunduğu alan…

Antalya merkezinde ya da ilçelerde bulunan buna benzer çok sayıdaki arazinin satışını kolaylaştıran yasa değişikliği aşağıdadır:

“Karayolları Genel Müdürlüğüne tahsisli ya da kullanımında olanlardan, bu Genel Müdürlüğün bağlı olduğu Bakanın talebi, Maliye Bakanının teklifi ve Başbakanın onayı ile tespit edilenlerin satışından elde edilecek gelirleri, bir yandan genel bütçenin (B) işaretli cetveline gelir, diğer yandan bölünmüş yol ya da Devlet ve il yolları yapım, bakım ve kamulaştırma hizmetlerinde kullanılmak üzere Karayolları Genel Müdürlüğü bütçesine ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir.” (Torba Yasa)

 

DSİ’den ‘Satılık’

 

Karayolları için söz konusu durum aynı ölçüdea DSİ açısından da geçerlidir. DSİ’ye ait taşınmazların satış yetkisi de Maliye Bakanının inisiyatifine havale edilmiştir. Satışı yapılabilecek DSİ’ye ait “çok değerli” arazilerden bazıları şunlar:

DSİ Bölge Müdürlüğünün bulunduğu alan; Konyaaltı Caddesi’nde, Endüstri Meslek Lisesi’nin karşısında bulunan DSİ lojmanları ve sosyal tesislerinin bulunduğu alan; Güllük Migros karşısında bulunan iki blok ve oldukça geniş otopark alanı; Alanya Belediyesi’ni geçince denize sıfır alan; Dim Barajı şantiye alanı; Manavgat Kaymakamlığı’nın yanında şube binasının üzerinde yer aldığı alan; Manavgat Polis Karakolu yanında bulunan lojmanların bulunduğu alan; Finike ve Elmalı’da şube binalarının üzerinde yer aldığı alanlar; Serik’te şube binasının üzerinde yer aldığı alan; ilçelerde bulunan lojmanların üzerinde yer aldığı alanlar…

Bu ve benzeri alanların satışını kolaylaştırıp Maliye Bakanı’nın yetkisine havale eden yasa değişikliği aşağıdadır:

“Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne tahsisli ya da kullanımında olanlardan, bu Genel Müdürlüğün bağlı olduğu Bakanın talebi, Maliye Bakanının teklifi ve Başbakanın onayı ile tespit edilenlerin satışından elde edilecek gelirleri, bir yandan genel bütçenin (B) işaretli cetveline gelir; diğer yandan baraj, sulama ve içme suyu tesislerinin yapım, bakım ve kamulaştırma hizmetlerinde kullanılmak üzere Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü bütçesine ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir. Sermaye ödenekleri, yılı yatırım programı ile ilişkilendirilir.”

 

Yeni kıyı yağması

 

Türkiye’de en uzun deniz kıyısı olan şehir Antalya. Bu düzenlemeden en çok etkilenecek şehir yine Antalya. Torba Yasa aracılığı ile yapılan düzenleme Antalya’daki kıyı yağmasını daha da artırarak devam ettirecektir.  Bunun nedenleri Mimarlar Odası’nın raporunda şu şekilde belirtilmektedir:

Kıyı Kanunun “Yapı Yasağı ve Kıyıda Yapılacak Yapılar” başlıklı 6. Maddesinde “kıyılar, herkesin eşitlik ve serbestlikle yararlanmasına açık olup buralarda hiç bir yapı yapılamaz; duvar, çit, parmaklık, tel örgü ve benzeri engeller oluşturulamaz” denmesine rağmen, 4. Fıkraya eklenen (c)  bendi ile “kıyılarda ve dolgu alanlarında yapılacak yat ve kruvaziyer limanlarının ihtiyacı olan yönetim birimleri, destek birimleri, bakım ve onarım birimleri, teknik ve sosyal altyapı ve konaklama birimleri ile ilgili kullanım kararları ve yapılanma şartları imar plânı ile belirlenir” hükmü eklenmiş ve kıyılarda yeme-içme tesisleri, alış-veriş merkezleri ve konaklama tesislerinin yapılmasına olanak tanınmıştır.

Eklenen (d) bendi ile de spor tesisleri ve zorunluluk arz eden durumlarda bunların ihtiyacı olan konaklama tesislerinin yapılmasına olanak tanınmıştır.

Daha önce yönetmeliklerde yapılan düzenlemeler, Mimarlar Odası Antalya Şubesi’nin yönetmelik değişikliğini mahkeme kararıyla iptal ettirmesi nedeniyle yapılamayan uygulamalar yasa değişikliği ile tekrar gündeme getirilmiştir.

Bu uygulamalara bir başka örnek kıyı kenar çizgisi ile ilgili yapılan değişikliktir:

 Ek: (01/07/1992 – 3830/2 Md. 5. Fıkrası ile) “Sahil şeritlerinde yapılacak yapılar kıyı kenar çizgisine en fazla 50 metre yaklaşabilir.” hükümleri getirilmişken, bu hükümlere aykırı olarak kıyı kenar çizgisi ile kıyı arasında ve dolgu alanlarında kıyılardan başka yerlerde yapılması mümkün olan ve kıyıda kesinlikle yapılmaması gereken, kıyıların toplum yararlanmasına kapatılmasına neden olacak birçok yapının kıyıda yapılmasına olanak tanınmaktadır. Diğer bir deyişle doğal ve kültürel değerlerimiz olan ve mutlak korunması gereken kıyılarımızın,  yok olmasına neden olacak yapılaşmaların önü, torba yasaların aralarına sıkıştırılan bu ve benzeri maddelerle, kıyı kanununa eklenmek suretiyle önü açılmaktadır.

 

Mimarlar ne diyor?

 

Mimarlar Odası Antalya Şubesi’nin raporunda haber dosyamızda yer alan sorunlar a çözüm üretecek öneriler de sıralanmaktadır. Bu önerileri Mimarlar Odası Şube Başkanı Osman Aydın şu şekilde sıraladı:

 

İmar yetkileri belediyelerde olmalıdır. Bu yetkilerin şehircilik ilkeleri, bilimsel ve teknik doğrular ve toplum yararına uygun olarak kullanılabilmesi için de, bilimsel ve demokratik denetim mekanizmaları yaratılmalıdır. Başta TOKİ ve ÖİB olmak üzere torba yasa tabir edilen yasalarla bu kurumlara verilen sınırsız ve denetimsiz yetki ve desteklerle, kültürel ve doğal çevreye zarar veren rant projelerine, ayrıcalıklı imar olanakları sağlayan uygulamalardan, daha fazla zararlara meydan verilmeden vazgeçilmeli, uygulamalar ivedilikle durdurulmalıdır. Yerel yönetimler, bir an önce, imar ve yapılaşmaya ilişkin yetki ve haklarına sahip çıkmalıdırlar.

 

Belediyelerin, sınırları içerisinde yaşayan belde halkın demokratik hak ve toplumsal beklentilerinin karşılığı olan demokratik imar yetkilerini başka kurum ve kuruluşlara devreden yeni yasalara sessiz ve tepkisiz kalmaları sonucu hakları ve yetkileri her geçen gün artarak ellerinden alınmaktadır. Bu tepkisizliğin de sorgulanması gerekmektedir.

 

Kamuya (hazineye) ait araziler, ülkenin ve kentlerin sağlıklı kentleşmesi, planlı yapılaşması, toplumsal kullanım amaçlı alanlarla, korunması gerekli doğal ve kültürel dokuların yaşatılması gibi, kamusal amaçlarla değerlendirilmelidir. Bu arazilerin ranta dönük projeler için TOKİ’ye, ve özelleştirme adı altında ÖİB’na devredilmesi, pazarlamaya dönük arsa yaratılması sonucunu doğurmaktadır.

 

TOKİ’nin ve ÖİB’nın bu misyonları yeniden gözden geçirilmeli ve kamu arazilerinin toplumsal çıkarlar doğrultusunda kullanılması ve gelecek kuşaklara daha yaşanılır çevreler bırakılması amacından hızla uzaklaşan, ranta dönük spekülatif uygulamaların bir an önce önlenebilmesi için çıkarılan bu yasalar ivedilikle gözden geçirilerek düzeltilmeli veya yeni yasalar çıkarılmalıdır. Her iki kurumunda amacı lüks konut yapmak veya lüks konut yapımına arsa sağlamak olmamalıdır.

 

TOKİ’ye devredilen çok değerli kentsel araziler, kamu yararı amaçlı kullanılmak yerine lüks konut arsalarına dönüştürülmekte, üzerinde yaşayan yerel halkın bölgeden dışlanmasına neden olmaktadır. Bu uygulamaların sonucunda giderek “kentsel sürgün” yaşanmasına dönüşen TOKİ’nin lüks konut pazarlamasına yönelik arsalar yaratma çabası, Kentsel Dönüşüm Projelerinin amacının saptırılmasına neden olmaktadır. İnsan hakları ihlallerinin yaşanması boyutuna ulaşan bu tip uygulamalardan vazgeçilmelidir.

 

 

TOKİ, yılların imar duyarsızlığını simgelemek, hatta yap-satçılığın doruğa çıkan örneklerini yaratmak yerine, ulusal değerlerle bütünleşmiş, farklı seçenek oluşturacak daha mimarca bir duruş göstermeli ve ülkedeki kimliksiz tekdüze yapılaşmaya alternatif projelere önderlik etmelidir. TOKİ, lüks konut yapmak yerine, ihtiyaç sahiplerine kiralama seçeneklerini de sunarak sosyal konut üretmelidir. 

 

TOKİ Türkiye’nin tek düze apartmanlaşmasına son verecek, yöresel ve ulusal değerlerle birlikte çevreye saygılı, kentsel dengelere ve özelliklere bağlı ve saygılı bir gelişmenin ülkeye kazandırılmasında öncü olmalıdır.

        

Ve son olarak; TOKİ, özellikle emlak pazarlamasına öncelik veren ve inşaat sektöründe devlet destekli büyük bir tekel oluşturmayı hedefleyen yeni yasal yetkileri ve bunlara dayalı uygulamalarıyla, anayasadaki, toplu konut kanunundaki ve kendi kuruluş mevzuatındaki temel ve kamusal amaç ve kimliğinden hızla uzaklaşmaktadır. 

 

Anadolu bir uygarlık, kültür ve sivil mimarlık tarihi hazinesidir. Bu eşsiz ayrıcalığımızı sahiplenen, çağdaş bir konut üretimi ile yeni kent dokusu tasarımlarında ülkemiz mimarlığı, mimarlığın birikim ve heyecanları yeterlidir.

 

Başbakanlık ve TOKİ ile yeni yetkiler alan kurumlar, bu ulusal değerleri göz ardı etmekten, ülkeyi kendine yabancılaştırmaktan bir an önce vazgeçmelidir.

        

 

 

Yayın Tarihi
15.11.2008
Bu makale 6348 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!