Alevi tabanlı Vakıf ve dernek temsilcilerinin Alevilerin yerel yönetimlerde temsil edilmesi amacıyla Meclis üyeliği için isim önermeleri Alevilerin kendi içinde tartışmalara neden oldu. İlk etapta mezhepçiliğe dayalı siyasi temsil çağrışımı yaratan bu önerinin, siyasi ayrımcılıktan nasibini alan Aleviler tarafından dile getirilmesinin haklı yanlarının olduğu benim de inancım. Görüştüğüm Alevi örgütü temsilcileri de zaten sözü geçen temsilin siyasi temsil anlamına gelmediğinin altını özellikle çizdiler.
Dini esasa dayalı siyasi temsil, modern devlet ve onun siyasal üstyapısı ile uzlaşır değildir. Geleneksel toplumların üstyapı kurumları olarak monarşilerde egemenlik, siyasal olduğu kadar dini yasalara da dayanır. Modern demokrasiler laiklik ilkesi ile siyasi egemenliği yasalarla sınırlar, dini kuralların ya da dogmanın siyasal yaşamı belirlemesine izin vermez. Kadın erkek ilişkileri ve buna bağlı miras hukuku ilkel toplumlarda töreye, geleneksel toplumlarda büyük ölçüde dini kurallara dayanırken, modern demokrasilerde bu ilişkiler ve miras hukuku Medeni Kanunla belirlenir. Kamu alanında kadın erkek eşitliği, özel alanda kadın ya da erkek bireylerin özgürlüğü devlet tarafından Medeni Kanunla güvence altına alınır.
Farklı dinlerden ya da farklı mezheplerden birey ya da toplulukların kendi inançlarını özgürce yerine getirebilmelerinin güvencesi yine modern devlet tarafından sağlanır. Laiklik bu anlamıyla devletin “dinsizliği”dir. Devletin dinsizliği bütün dinlere ve mezheplere karşı eşit uzaklıkta ve yakınlıkta olmasıdır.
Türkiye özgülünde tartışılması gereken, laiklik değil, laikliğin uygulanma biçimidir. Başlangıçta dinsel dengeleri korumak ya da dinler ve inançlar arasındaki eşitliği sağlamak amacıyla oluşturulan Diyanet İşleri Başkanlığı bu işlevi yerine getirmekten uzaklaşmış, Sünniliğin diğer mezhepler ve dinler üzerindeki egemenliğinin aracı haline getirilmiştir. Sünni egemenliğin pekiştirilmesi adına devlet eliyle açılan İmam Hatip Okulları ve devlet kurumları tarafından dolaylı olarak finanse edilen Kuran Kurslarıyla, Diyanet İşleri’nin derinliğine örgütlenmesi genişliğine örgütlenme ile tamamlanmıştır.
Batıda olduğu gibi Türkiye’de de modern devlet modern devrimle kurulmuş ve modern devrimin kurumları tarafından korunmaya çalışılmaktadır.
Modern devletimizin demokratik ölçütlere vurulduğunda açmazları oldukça fazladır. Aynı şey modern devrimler için de geçerli. Modern devrimlerin liberalizm ucu dün faşizmlerle, Autwich’le; bugün Afgan ve Irak halklarının katledilmesiyle; reel sosyalizm ucu Gulag Takımadaları ile sonuçlandı.
Ancak bu sonuçlardan yola çıkarak biz dini toplumlara, din esasına dayalı devlet biçimlerine geri dönmeyi savunamayız. Modern devrimlerin demokrasi yönünde gelişmesini, demokrasinin ulusların, dinlerin, cinslerin eşitliğini ve özgürlüğünü garantiye alacak yönde gelişmesini savunmak; aydın sorumluluğumuzun bir gereğidir.
Bizdeki Alevilik İrandaki Şiilikten çok farklı. İrandaki ya da Irak’taki Şiilik İmamet’e dayanırken, bizim Aleviliğimiz zulme uğramıştır ve barışçıldır. Ancak biz Aleviliğin barışçıllığına dayanarak uzun süre dini tandanslı çelişkileri toplumsal barışın garantisi yönünde sürdüremeyiz. Bununla ilgili çok ciddi yasal düzenlemelere ihtiyaç var. Bu ihtiyaç siyasal ya da yerel yönetimler aracılığı ile “Kuran Kursları” ya da “Cemevleri” açma vaatleriyle oy avcılığı yapan oportünist politikalarla değil, Camilerde ya da Cemevlerinde yapılan ibadetleri, Kuran Kurslarını; kamu alanında cemaat sahiplerine, özel alanda Tanrıyla birey arasına bırakmakla mümkün olabilir.
Laik toplumlarının hemen tamamının resmi dili vardır ancak bizde olduğu gibi “resmi” dini yoktur.
Türkiye’deki laiklik sistemi Diyanet İşleri’nin mevcut yapılanması nedeniyle başta Alevilik olmak üzere, azınlık dini cemaatlere ve mezheplere karşı ayrımcı davranmaktadır. Bu ayrımcılığın kaldırılmasına yönelik Alevi ya da başka dinsel tepkiler ya da taleplerin demokratik tepkiler-talepler olduğunu söyleyebiliriz.
Ancak bu noktada ölçütümüz doğru tarif edilmiş bir laiklikten başkası değildir. Çok uluslu, çok dinli, çok mezhepli topluluklarda, farklı olanların haklarını birbirine zarar vermeyecekleri, birbirleri üzerinde egemenlik kurmayacakları bir düzende, bir dengede tutmak.
Böyle tanımlayabileceğimiz bir laiklik anlayışına dayalı çoğulcu demokrasiler, popülist ya da oportünist kaygılar gütmeyen demokrat bireyleri olduğu gibi, demokrat siyasetçileri de gerektirir.