Kemer’in çiçeği burnunda Belediye Başkanı Mustafa Gül’ün ilk icraatı “Aşk Yağmuru” adlı heykeli söktürmek oldu.
İki yıldır ilçe merkezindeki kavşakta bakanların içini gıdıklayarak dikili duran heykel, Fen İşleri Müdürlüğü'ne ait depolardan birine kaldırıldı. MHP’li Başkan Gül, heykelin kaldırılması talebinin halktan ve turistlerden geldiğini iddia etti. Gül, “Heykel turistlerce ve vatandaşlarca kabul görmedi. Biz de istenileni yaptık. Oraya turizme faydalı bir yapı inşa edeceğiz” buyurdu.
Mustafa Gül her ne kadar “oraya faydalı bir yapı inşa edeceğiz” diyerek heykeli “faydalı” olmadığı için kaldırdığını ima etse de, heykelin kaldırılma nedeninin “ahlâki” kaygılara dayandığı ortada. Vukuatın bir benzeri “ahlâksızlığın adını sanat koymuşlar” vecizesiyle çok önceleri Melih Gökçek tarafından ifa edilmişti.
Heykel’in sanatçısı Zafer Sarı “amacım kadını yüceltmek; kadını yücelttiğim için heykel kaldırıldıysa söyleyecek bir şeyim kalmıyor” şeklinde kendini savunuyor.
Heykeli diken de söken de işin ahlâki boyutuyla ilgili bir şey söylemekten nedense kaçınmaktalar.
Sanat eseri ahlâksızdır
Sanat eserinin ahlâkî olmak gibi bir ölçütü olmadığı gibi, eserin kendinin de böyle bir kaygısı yoktur. Sanat eseri onu tüketenlere ahlâk dersi vermek için yaratılmaz. Sanat eseri kendini ahlakî, bilimsel ya da yasal ölçütlere değil, çağın gelişmiş beğenilerine sunmak için vardır.
Cinsellik simgeleyen, kadın ya da erkek bedenini konu alan görsel ürünlerde ürünün sanat eseri olup olmadığı “erotik mi, pornografik mi?” sorusuna verilecek cevaba göre değerlendirilmekte idi. Oysa erotizmin yerini pornografiye bıraktığı, hemen her şeyin pornografik hale geldiği çağımızda böyle bir belirleme sanat eserine ölçüt teşkil edemez.
Başkanın ve sanatçının açıklamalarını şu şekilde özetleyebiliriz: “Heykel ahlâka aykırıdır”; “hayır değildir, heykelde sadece kadının yüceltildiği anlatılmıştır”.
Zafer Sarı “heykeli yaparken insan sevgisini vurgulayarak kadın ve erkek arasındaki aşkı anlattım” diyor.
“İnsani sevgi”nin, “kadın erkek aşkı”nın görsel imgeler aracılığı ile anlatılış biçimleri çok çeşitli olabilir. “Görme biçimleri”nin de çok çeşitli olabilmesi gibi.
‘Bu resim ne anlatıyor?’
Heykelde “insani sevgi”, kadın erkek aşkının ifa edilme biçimlerinden biri olan sevişme konu edilerek anlatılmış. Sevişme erotik olmaktan daha çok pornografik boyutuyla ele alınmış. Adam kadını sol koluyla kavrayarak havaya kaldırıp “yüceltmiş”. Kadın cinsel hazzın doruklarına kendisini kavrayan erkekle birlikte ulaşmaya her yönüyle hazır olduğunu bedenine biçim vererek ifade etmiş. Erkeğin kolu kadını “yüceltilmiş” vaziyette bir süre tutacak kadar güçlü. Ne var ki erkek dediğin Herkül bile olsa bir kadını uzun süre havada tutamaz. Zaten adamın kadını uzun süre havada tutmak gibi bir niyetinin olmadığı da ortada. Heykele bakan herkes kendine şunu soruyor: “Kadını yere bıraktığında adam kadına ne yapacak?” Cevap herkesin fikrinde ve zikrinde belli. Kadının ise erkeğin kendisine yapacağı şeyden rahatsızlık duyacakmış gibi bir hali yok. Ortada “bu resim neyi anlatıyor?” “bu heykel neyi anlatıyor?” gibi bir durum da bulunmamakta. “Anlatılan”a, yerleşik ahlâki ölçütleri baz alarak yorum getirdiğimizde, yere indirildiğinde kadının istikbalinin pek de parlak olmayacağı şeklinde bir sonuca ulaşmamız pek mümkün. Heykele bakan yüz kişiden doksan dokuzunun ona bir sanat eseri olarak değil seks yapan iki insanın birlikteliği olarak baktığında çoğumuz hemfikiriz.
‘Genel beğeniye tokat’
Estetiğin modern yorumunu daha çok Kant’tan edindik. Kant bize sanat eserinin “faydalı” olmak, ahlâk dersi vermek ya da ahlâksızlık yaymak için yaratılmadığını öğretti. Sanat eseri bizim ahlâki duygularımızı geliştirmek için değil, beğeni düzeyimize hitap etmek için yaratılıyordu.
Sökülen heykeli ahlâki kıstaslar açısından değil, Kantçı beğeni ölçütüne vurarak değerlendirdiğimizde şu tür sonuçlara varabiliriz:
Heykele bakan yüz kişiden doksan dokuzu gördüğü şeyden estetik değil cinsel haz duyuyorsa heykel bir sanat eseri olsa bile konulduğu yerde bir arıza var demektir. Her resmi her duvara asamayacağınız gibi her heykeli her kavşağa dikmeniz de doğru olmayabilir. Bazı kavşaklar bazı heykelleri hak etmeyebilir. Bazı heykeller de bazı kavşakları.

Eser depoda da eserdir
Asil bir sanatçı eserini tartışma konusu yapıp ünlü kılmaya, ünlenmeye kalkışmaz. Sanat eseri depoda da sanat eseridir. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Türkiye’yi temsil etmek üzere Çekoslovakya’da sergilenen mozaikleri İstanbul Belediyesi’nin Fen İşleri deposunda kırılmış parçalanmış olarak bulundu. Değerinden bir şey kaybetmedi. Aksine Sanat Tarihinin popüler konuları arasındaki yerini aldı.
Mustafa Sarı’nın heykeli Belediye tarafından parayla satın alınıp önce dikilmiş, sonra depoya konulmuştur. Yerine bir heykel dikilebilir ya da yeri boş kalır.
Genel beğeni düzeyi bir heykele “etrafa ahlâklsızlık yayıyor” diye bakıyorsa o mekân o heykeli hak etmiyor demektir.
Heykelin varlığının iki yıl boyunca anlattığını, yokluğu çok daha uzun bir süre; üstelik daha etkili anlatabilir. Eğer sorun işlevsellikse.
Heykeli görünüşü kadar üzerinde yapılan tartışmalar da pornografik kılabilir; bu ise onun sanat eseri niteliğine halel getirir.