Türk Ordusu'na Saldırı ve Gerçekler

     Başlığa “Türk Ordusunna Saldırının Dayanılmaz Hafifliği mi “ deseydim?
     Başlık şu, ya da bu… Öz değişmiyor.
     Orduya saldırırken öylesine bilgisizlik. amaçlı olduğu açıkça gözlenebilen bir yöntem sergileniyor ki, bunu yapanlara acımalı mısınız? Bilgisizliklerine mi vermelisini, karar vermek kolay değil ama şu gerçek.
     Orduya saldırı bir programın, bir projenin gereği.
     Nasıl mı?
     Emperyalistlerin, başta ABD’ nin belgelerine bakarsanız bunu açıkça görmek olası.
             
     Bir televizyon programında (Adı saklı) askeri birliklerimize yapılan saldırılar görüşülüp irdeleniyor.Konuk, adının önünde Yrd.Doç. yazan bir kızcağız. Ne diyor bu bilim adamı kimliği taşıyan kızcağız?
     “Bir askere 15 günlük eğitim verildikten sonra nasıl savaş alanına gönderilir?”  diyor. Bu bilim adamı kisvesi taşıyan zavallı kızcağız askeri yasalar, talimatlar konusunu hiç okumamış, bilenlere sormamış. Askerlik yapan bir Yedek Subay arkadaşına sorsaydı, Piyade tek er eğitiminin üç ay, ayrıca gittiği birlikte de “Görev Başı Eğitimi” adında bir eğitim programının da uygulandığını öğrenecekti. Ama gerek duymamış, verilen görevi bir televizyon programında yerine getiriyor.
     Ya programı gerçekleştiren delikanlı nasıl bir değerlendirme yapıyor?
     “Askeri bir çuval gibi tepenin başına yerleştirmişler” diyor.
     Buyurun! Bu sözleri duyunca bu zavallı gencin askerlik yapmadığı, ya da kısa dönem yaptığı, fakat derslerde dalga geçip bir şey öğrenmediği kanaatine vardım.
Bu çok şey bildiğini sanan delikanlı, zahmet edip herhangi bir Harp Okulu’nun birinci sınıfında okutulan “Kara Taktik” dersine bir göz atsaydı askerlerin bir tepeye çuval gibi yerleştirilmeyeceğini rahatlıkla öğrenebilirdi. Öğrenmiş olsa bile verilen görevi yerine getirmesi gerekiyordu. İşi de buydu.

     Bir de ABD belgelerine bakalım.Konuyla ilgili ne diyor?
     “ORDULARI ULUSAL  SAVUNMA KİMLİĞİNDEN KOPARMA:
     Güvenlik güçlerinin ulusal yapıların korunmasına yönelik müdahalelerini önlemek için profesyonelleştirmek. Devlet Egemenliğine sahip çıkmaya çalışan orduları  geriletmek için , kışkırtmalara başvurularak, ordu yönetimlerinin günlük siyasete çekilmesi,  ordu içinde politik tartışma; ordu ile halk arasında cepheleşme yaratılması.”
İşte orduya saldırının temel nedeni bu. Eveleyip gevelemeye hiç gerek yok.

     Başlangıcı çok daha eskiye dayanır ama hele son sekiz yıldan bu yana ordu ile iktidar arasındaki ilişkilere göz attığınız zaman  ABD tarafından iktidara verilen emrin eksiksiz yerine getirildiğini görmemiz olanaklı. Bunun için en başta “Devlet yönetiminin kargaşayla ele geçirilmesi” gerekmektedir.Bu gerek de yerine getirilmiştir. Çok daha önemlisi yandaş medya yaratılması, yandaş gazetecilerin oluşturulmasıdır. Bu konu da eksiksiz yerine getirilmiştir.(Sunulan belgeler:Sayın Mustafa Yıldırım’ın Sivil Örümceğin Ağında kitabından alınmıştır. S.34-35?

     Tamam da, bunlar nasıl yerine getirilmiştir? Denilecektir.
Az önce “Devlet Yönetiminin Kargaşayla Ele Geçirilmesi”  nden  sözetmiştim.Bu amaca yönelik çalışmalar yıllar öncesinden başlanmış, zamanı geldiğinde de uygulanmıştır.

     Rand Corperation diye çok bilinen bir Düşünce Kuruluşu vardır. Bu kuruluşun 1996 yılında hazırladığı bir rapor var. Mealen diyor ki: “Türkiye’yi DYP ve ANAP’LA denetim altına almak imkansız. Fazilet Partisi içinde ‘İlerici kanat desteklenmeli. Tayyip Erdoğan  başbakan, Abdullah Gül Dışişleri bakanı olmalıdır.”
     İşte “Devlet yönetiminin Kargaşayla Ele Geçirilmesi” ilkesinin eksiksiz yerine getirilme olayının tam sonucu.
     Bunlar nasıl planlanıp gerçekleştiriliyor?
     O zaman Tayyip Erdoğan’a 2002 yılı Temmuz ayında gönderilen MEMORANDUM” a göz atmamız yeterlidir sanıyorum.
     Memerandumda aynen söyle diyor:
     “Mr.Erdoğan,
     Sizin Küreselleşmeyle demokrasi ilişkilerini bağdaştırma yönündeki adımlarınız, Türkiye’ye kriz sırasında destek olan Uluslar arası güçler tarafından da kabul görecektir. Ankara,küreselleşmenin gerekliliğini anlamak ve dünyada geçerli olan kurallara uyum sağlamak zorundadır. Ankara, şunu da anlamalıdır ki, uygun gördüğü kuralları uygulayıp, kendi çıkarlarına uymayanları reddetmesi mümkün değildir. (Bu cümlenin altını çiziyorum…”  Küreselleşmenin bir adı da şehirleşmedir (bunu eyaletlere bölünme olarak anlayınız) Ankara, yerel yönetimlere  otonomi vermek ve milli hükümetin fonksiyonlarını yerel düzeyde merkezi olmaktan çıkarmak zorundadır. (altını çiziyorum.) Dünya bütün hükümetlerden bunu istemektedir. (Dünya değil,ABD istemektedir) Bu memoranduma göstereceğiniz ilgiden dolayı takdirlerimizi sunarız.”
     Başbakanın uygulamalarına ve AKP’nin programına baktığınızda  memerandumun içeriğinin sekiz yıldan bu yana eksiksiz uygulandığını görmekteyiz.

     Bu gerçekler ortadayken bilim adamı kisvesine bürünen kızcağız erlerin 15 günlük eğitimden sonra kıtaya gönderildiğini, programı sunan delikanlının da “Askerleri dağın tepesine çuval gibi yerleştirdiler” demesi doğal değil mi?

     1919 yılında İngiliz raportörü A. Ryan ne diyordu?
     “Amacımız bölmek ve hükmetmek olmalıdır. Biz gerçek ideali dinmiş gibi davranacak, çıkarcı bir grubu idareci olarak  takdim etmeye çalışacağız.” (Özakman, Atatürk Kronolojisi S.93 )

     O zaman karşılarına  Mustafa Kemal çıkmış  ve buna izin vermemişti. Bu gün Mustafa Kemal Atatürk’e kızgınlıklarının temelinde bu gerçek yatmaktadır.

     Bu yurdu, bu ulusu seviyor ve tam bağımsız bir ülke olma bilincini taşıyorsak,gözlerimizi açmak zorundayız.

     Yoksa çok geç kalmış oluruz.