İşin özü

Türkiye’nin geleceği karartılmaya çalışılıyor.
İktidar, başta Başbakan Erdoğan gerek iç gerek dış politika konularındaki uygulama ve söylemleriyle güven vermiyor.

Nato Genel Sekreterliği konusunda yağdı gürledi, Rabmussen’in Nato Genel Sekreterliğine kesin tavır koydu, aradan on saat geçmeden onay verdi. Genel Sekreter Yardımcılığı gibi, Hz. Muhammet karikatürleriyle ilgili özür dileme ve Noto Komutanlıklarında Türk komutanların önemli birimlerine atanması gibi verilen sözlerin hiç biri tutulmadı.
Ermeni kapısı konusunda da aldığı kararların uygulanması konusunda da net bir tavır koymadı.

Niçin böyle? diye sorduğunuzda şöyle gerilere gidip olay ve belgelere bir göz atmak gerekiyor.
Adana’da yayın yapmakta olan SOZ TV’de önemli bir belge var. Belgeye “BİR ULUSU FETHETME”  başlığını koyabilirsiniz.
Bakınız bir belgede ne diyor?
John Adams isimli Abd’li yetkili (1735-1826)  “Bir ulusu fethetmenin ve köleleştirmenin iki yolu vardır. Birisi kılıçla, diğeri borçla.”
Söz konusu belgede, John Perkins isimli, C.T. Main şirketinin eski şefi Ekonomist, ’Bir Ekonomik Tetikçisinin itiraflar isimli kitaptan ilginç örnekler veriyor.
Perkins şunları söylüyor:

“Belki de en sık kullanılan, öncelikle şirketimize uygun kaynakları olan ülkeleri bulur ve gözümüzü üstlerine dikeriz, Petrol gibi. (ABD niçin Irak ve Afganistanda?)
Arkasından Dünya Bankası ve onun kardeşi bir başka organizasyondan (Siz İMF diye algılayın) o ülkeye büyük bir kredi ayarlarız. Fakat para asla gerçekte o ülkeye gitmez. (bu söylemin altını çiziyorum) O ülke yerine o ülkede projeler yapan kendi şirketlerimize gider… Enerji santralleri, sanayi alanları, limanlar…
Bizim şirketlere ilaveten, o ülkelerdeki birkaç zengin insanın kar sağlayacağı şeyler. Bunlar toplumun çoğunluğuna yaramaz. (O kadar dış yardım aldık yarım asırdır. Niçin kalkınamadık?) Yine de o insanlar, yani bütün ülke bu borcun altına sokulur. (Borç batağında değil miyiz? Yöneticilerimiz dış borç alınmasını bir başarı olarak sergilemiyorlar mı?)

Perkins devam ediyor:
“Bu borç ödeyemeyecekleri kadar büyüktür ve planın bir parçasıdır. Geriye ödeyemezler.
Ardından biz ekonomik tetikçiler gidip onlara deriz. ’Dinleyin, bize bir sürü borcunuz var. Borcu ödeyemiyorsunuz. O zaman petrolünüzü petrol şirketlerimiz için oldukça ucuza satın. (1926 yılında yürürlüğe konan Petrol yasasıyla, 1954 yılında Amerikalı bir uzmanın yönlendirdiği Petrol Yasasını lütfen bir karşılaştırın.)
“Ülkenizde askeri üs kurmamıza izin verin veya askerlerimizi desteklemek için dünyanın bir yerine  asker gönderin. (ABD’nin Irak’ giremezsiniz deyip, Afganistan’a muharip asker gönderin diye baskısını irdeleyiniz lütfen) Veya, bir dahaki BM seçiminde bizimle oy verin.
Harbiye’den Babı Aliye-Bir ihtilalcinin anıları kitabında yazmıştım. Bu bağlamda İzmir-Çiğli 2.Ana JET Üs komutanlığının yerleştiği alan için ABD’YE KİRA ÖDÜYORUZ.

Sadece bunlar mı ABD’nin isteği. Emperyalist ülkeler, başta ABD bunlarla yetinir mi?
Perkins devam ediyor.
“Elektrik şirketlerini özelleştiriniz. Sularını ve kanalizazyon sistemleriniz ve ABD şirketleri veya diğer çok şirketlere satınız.
(Adamlar kanalizasyonlarımızı bile bizlere bırakmak istemiyor. Elektrik şirketlerimizi verilen emir üzerine sattık.)
İMF ve Dünya Bankası böyle çalışır. (Biz, İMF’ye önce kafa tutar görünürüz, ardından da peşlerinden koşarız utanmazca)
En önemli planlarından biri. Diyor ki perkins:
“Koşullara bağlı veya iyi yönetim talep ederiz. Aslında bu onların kaynaklarını satmalarını sağlar. Buna sosyal hizmetleri, teknik şirketleri, bazen eğitim şirketleri de dahildir. Adli sistemlerini, sigorta şirketlerini yabancı şirketlere satarız. (Satmadılar diyebir miyiz?)
Son olarak vurguluyor:
“Bu ikili-üçlü,dörtlü bir darbedir.”

Perkins’in plan ve projeleri eksiksiz Türkiye’de uygulanmıştır. Demokrat Parti (DP) yanılmıyorsam Fatin Rüştü’yü Dışişleri bakanı yapmak için ABD’den izin almıştır.
12 Mart döneminde de Atilla Karaosmanoğlu’nun Milli Eğitim Bakanlığına atanmasına ABD karşı çıkmış ve Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı olmuştur.
Rahmetli Ecevit’in “Hayatımda yaptığım en büyük yanlış” dediği Kemal Derviş öyküsü halen belleklerimizdedir.
Bir başka önemli örnek.

ABD ile 12 Kasım 1956’da “Tarım Ürünleri Anlaşması” imzaladık. Bu anlaşmaya göre ABD Türkiye’ye 46.3 milyon dolarlık Buğday, arpa, mısır, dondurulmuş et, konserve, sığır eti, donyağı ve soya yağı satacaktı. Bu ürünler azgelişmiş bir tarım ülkesi olan Türkiye’nin temel ürünleriydi…”
Ancak anlaşmanın 2 ve 3’üncü maddeleri bir daha vahimdi.
2.Madde: ”Türkiye’nin yetiştirdiği ve anlaşmada adı geçen  ya da benzeri ürünlerin Türkiye’den yapılacak ihracatı, Birleşik Devletler tarafından denetlenecektir.”
3.Madde D bendi: Türk ve Amerikan hükümetleri, Türkiye’de Amerikan mallarına karşı talebi artırmak için birlikte hareket edeceklerdir.”

Geliyoruz 1963 yılana. ABD 1222 sayılı bir nota veriyor. Diyor ki Nota’da.
“T.C. Hükümeti, 1 Kasım 1962 - 31 Ekim 1963 tarihleri arasındaki devrede zeytinyağı ihracatını 10 bin metrik tonu aşmayacak biçimde sınırlayacaktır. Eğer bu miktardan fazla zeytinyağı ihraç edecek olursa ABD’den fazlalık kadar  yağ ithal edecektir.” (Metin Aydoğan, Yeni Dünya Düzeni Kemalizm ve Türkiye.Otopsi yayınları S.648)

Perkins’in planlarıyla tıpa tıp örtüşmüyor mu?
Sonunun yanıtı kuşkusuz okurlar verecektir.

Yayın Tarihi
04.05.2009
Bu makale 13002 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!