Atatürk’ün “Efendisi” ve….

          İsmet Bozdağ,1975 yılında Günaydın Gazetesinde  “Atatürk’ün Sofrası”  başlıklı bir dizi yazı yayımlamıştı.Kesip saklamıştım ama bulamıyordum.

          Yazıya yıllar sonra Sayın Erol Mütercimler’in  “Fikrimizin Rehberi” isimli kitabının 1107. sayfasında karşılaştım.Bana göre çok önemli bir “Atatürk’ün Sofrası” anısıydı.

          Bu anıyı okurlarla paylaşmak istedim.

 

          Yıl 1936.Mustafa Kemal Atatürk İstanbul’da Florya Köşkündedir. Devlet işleriyle ilgileniyor,arkadaşlarıyla görüşüp konuşuyor ama,canı sıkılıyordu.Yakın arkadaşı Nuri Conker’le konuşurken birden ;

          “Bana yardım eder misin Nuri? “ der.Conker şaşkındır,Atatürk sözünü sürdürür.

          “Kaçalım Köşkten””

          Atatürk kıyafet diğiştirir ve Conkerin arkadaşının arabasıyla köşkten kaçarlar.

          Yönleri Büyükçekmece’ye doğrudur.

          Yolda ilerlerken Atatürk’ün gözüne yaşlı bir köylü takılır.Yaşlı köylü tarlasında çift sürmektedir ama sabanın bir yanında öküz,diğer yanında eşek vardır.Atatürk arabayı durdurur,köylüye doğru giderken cebinden bir sigara çıkarır.Çift süren köylüye “Kolay gelsin ağa!” diye seslenir.Köylü başını çevirmeden “”Eyvallah,eyvallah..” diye yanıtlar başını çevirmeden.Atatürk yeniden seslenir.

         “Ateşin var mı,ateşin?” der.

         Köylü sesden yana başını çevirir,Atatürk  elindeki yanmamış sigarayı gösterir.Köylü bir süre bakar fitilli çakmağını çıkarır.Atatürk’e;

         “Tiryakisin bey galiba!Tiryaki,tiryakinin halinden anlamalı…” der ve sigarayı yakar.

 

        Atatürk köylüye işleririn nasıl olduğunu sorar,köylü  isteksiz “Tanrının gücüne gitmesin ama  Bey ama bu yıl yufkaydı ürün.Kabahatin acığı bizde, acığı da yukarda!” diye  yanıtlar.

        Atatürk’ün derdi başkadır.Sabanın bir yanında öküz ve bir yanında da eşek vardır.Bu pek görülmüş şey değildir.Bunun yanıtını arar ve nedenini sorar.Köylü “ Vadı var olmasına ya,hıdırellezde vergi memurları geldi Hıdrellez’de  sattılar…” der.

        Atatürk Vergi memurunun öküzünü satmasını irdeler ve Kaymakama şikayet edip etmediğini sorar.Bir süre konu ile ilgili konuşurlar ve Atatürk  Köşke döner.Dönüş sırasında Nuri Conker’e “Yahu çocuk,şu Halil Ağa’nın  vergi borcu yüzünden  öküzünü satmışız,merkeple çift sürüyor,hala da ‘Devlet Baba’ diyor.Ne Mübarek ulus bu ulus!” der.

 

        Köşke varınca yaver odadan çıkar ve Atatürk Nuri  Conker’e;

       “Bak beri Nuri!... Şimdi sen de bizim çıktığımız araba ile çıkıp Halil Ağa’yı bulacaksın.Ona benim kim olduğumu söyleme.Tüccar,zengin bir adam falan dersin.Seni sevdi,sana bir öküz alıverecek diye bir şeyler söyle,kandır.Kuşkulandırma,al gel buraya.”

 

        Nuri Conker Hali Ağa’yı almaya giderken Atatük yaverine emir verir ve İstanbul’da bulunan bakanlar ve vali ile Başbakan İsmet Paşa’yı da akşam yemeğine davet ettiğini iletmesini ister.

        Konuklar davet için gelip salonda yerlerini almışlardır.Bu arada zor da olsa Halil Ağa köşke getirilmiştir.Getirilmiştir ama perişandır Halil Ağa.Nuri Conker’e “ Gazi Mustafa Kemal Paşaydı senin  beyin,öyle ya!...Bizim aklı kısa karılar bile ‘Hızır’ deyip bildiler…” diye yakınır ve bir an önce köyüne dönmek ister ama olanaksız.İçerdeki konuklarla olayı tartışacaktır Atatürk.

        Atatürk konuklara “Bu akşam soframıza Efendimiz gelecek,kendisine nasıl davranacağınızı görmek isterim” der.Sofrada bu “Efendimiz kim?” diye fıskos başlar.

 

        Az sonra Halil Ağa kapıda görünür ve Atatürk hemen aya kalkar.Sofradakiler de ayağa kalkarlar.

        Atatürk “Hoş geldin Halil Ağa! Dedikten sonra masadakilere dönüp tanıtır:

        “İşte beklediğimiz Efendimiz!”

        Conker Halil Ağa’yı Atatürk’ün yanına oturtur.Atatürk Halil Ağaya döner ve;

        “Bak Halil Ağa.Sen bu akşam benim konuğumsun!...Senin açık sözlülüğünü de çok beğendiğimi bugün söyledim, konuşmamızdan sana hiçbir zarar gelmeyecek.Öküzünü de alacağım…Ama şimdi sen tarlada sorduklarımı  sana baştan soracağım.sen de orada söylediklerini aynen tekrarlayacaksın.İşte soruyorum.”Bakıyorum,sabanın bir yanında öküz bir yanında merkep koşulu.Öküzün yok mu senin?”

        Halil Ağa kıvranır,Atatürk’ün ayaklarına kapanmak ister,Atatürk önler.Tarlada verdiği yanıtı ister.Halil Ağa zor da olsa ;

       “Var olmasına vardı ya,Hıdrellez’de vergi memurları alıp sattılar.” Yanıtını yineler.

       Burada tüm ayrıntıları yinelemem olanaksız.Özetliyorum.

       Mustafa Kemal Halil Ağa’ya sırasıyla Murtara,Kaymakama,Vaöküzün li’ye İsmet Paşa’ya ve Atatürk’e gidip şikayetçi olmasını söylemiş.Halil Ağa sırasıyla Muhtar için “Muhtar da başındaydı Beyim,,Kaymakam için “Kaymakam beyin haberi olmadan bizim buralarda kuş bile uçmaz” Vali Muhittin Üstündağ için “Bırak şu sağırı dedik ya…”  Sırada İsmet Paşa vardır.Soruyu yanıtlamak Halil Ağa için ölüm demektir.Bir türlü söyleyemez.Atatürk’ün gerçeği yansıtmak için baskısına dayanamaz ve sonunda, “ Yalnız sağır değil, sağırın da sağırı..” dediğini kabul eder.Ama bitmemiştir.Sıra kendisinde yani Atatürk’e gelmiştir.Halil Ağa artık diklenmeye başlamıştır.” İşte bunu demem Paşam!...Ağzıma taş doldur…İşte bunu demem!” deyince araya Nuri Conker girer.Halil Ağa’nın “ Mustafa Kemal  Atatürk’ümüzün yüzünü görmek için Peygamber gücü gerek” demişti yanılmıyorsam. “Görsem de,işinden ,gücünden yiyip içmekten  başını kaldıracak da bizim öküzün arkasından mı seğirtecek.” Demişti der Conker.

          Atatürk bunun üzerine “Atatürk işi içkiye vurmuş sarhoşun biri demesine getirdin ya, fazla üstelemeyeyim” deyince Halil Ağa “Diyen yok haşa!Dinden çıkma gibidir.Buldu mu bunu,hacısı da içer,hocası da içer.” Diye ekler.

         Mustafa Kemal Atatürk Halil Ağa’nın içip içmediğini sorar.Halil Ağa “Hiç bulunur da içilmez olur mu Paşam! İçeriz ki şerbet gibi “ der.

         Atatürk Halil Ağa için de bir kadeh ister,kendi eliyle rakıyı koyar ve “Hadi bakalım Halil Ağa!,Sağlığına içilim.” Diyerek kadehini kaldırır.

         Halil Ağa başını yana çevirip kadehi başına diker ve bir kerede rakıyı bitirir.Atatürk’e döner:

         “Yonanı denize döktün Paşam.bayrağımızı başucumuza diktin!...Benim gibi bir köylü parçasını sofrana alıp içirdin,sana duaya bilem dilim dönmez ki…Nideyim ben?...Bırak ki oh Paşam,ayağını öpeyim.” Tabi Atatürk bu isteğini engelledi.Halil Ağa “Bana izin koca Paşım” diyerek ayrılır.

 

        Atatürk sofradakilere “Efendimizin halini gördünüz mü Baylar? Devlet, böyle davransa ,ne yaparsınız?Mübarek ulus bu,adam ulus!...Şimdi onun karşısında ‘adam olmak’ bize düşüyor.” Der. Ve ekler:

 

       “Halil Ağa’nın öküzünü  satıp üretimi aksatan yasayı ya biz yaptık, ya da bizim yaptığımız yasa yanlış yorumlanarak Halil Ağa’nın öküzünü  satıyor.İkisi de bence bir…Böyle bir yasa yaptıksa  yurt çıkarlarına aykırıdır,nasıl yaparız?Her yaptığımız yasa böyle yorumlanıyorsa, hükümet nasıl bir yönetim içindedir? Sonra unutmayın ki olay İstanbul’da geçiyor.Bunun  Van’ı var,Bitlis’i var, kıyı bucak ilçesi var; acaba oralarda  neler oluyor?Bu çark iyi dönmüyor beyefendiler!”

 

          1936 yılından bu güne…74 yıl geçmiş.Biz ne yapmışız? Batılılar emretmiş,pamuğu,fındığı,pancar’ı özeti buğdaydan tutun tarımın en önemli bölümünü yok etmişiz.Köylümüzü,çiftçimizi iki kilo piriç,üç kilo bulgura muhtaç etmişiz ve ardından da çiftçimize ANANI DA AL GİT diyerek kovmuşuz.

          Değerli çiftçi ve köylü dostların bilgisine sunulur.

 

NOT. İlgili kitabı bulamadım.Röportajı ilgili bölümünü tam olarak istiyorum diyen dostlara hemen gönderebileceğimi duyururum.

Yayın Tarihi
15.07.2010
Bu makale 14383 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!