22 Şubat olayı ve bir tanıklık

         22 ŞUBAT 1962 Ankara’da kurstayım. 27 Mayıs sonrası ordu içinde bölünmeler var.Bazı devrimci subaylar 27 Mayısın ilkelerinden sapıldığı inancında.

         Bir bölüm subay ve general “İstanbul protokulu” nu imzalıyor. Ankaralı bir bölüm subay da “Mürted protokolu”nu imzalıyor.

         Ardından yönetimin başındaki general ve yöneticiler de “Çankaya protokolu”nu düzenliyor.

 

         İşin özeti, 27 Mayıs devriminin amacından saptığı inancı yaygın.

         Hiçbir subaydan bilgi alamıyoruz.

         Bildirisine imza attığım “Yön Bildiri”sini düzenleyen Doğan Avcıoğlu’ndan belli bilgiler alabiliyorum.

         Ocak ayı ortalarında kurs gördüğüm birliğinden bir binbaşı beni çağırıyor ve “Gerektiği zaman kaç arkadaşını bir eyleme hazırlayabilirsin?” anlamında bir şeyler söylüyor.Birlikte kurs gören 10 teğmeniz.Biri dışında sekiz arkadaşımı hazırlayabileceğimi söylüyorum.

         Şubat ayına giriyoruz. Ya da girdik. Olaylar hızla gelişiyor. Bir müdahale söz konusu. Bu açıkça belli oluyor ama halkın bilgisi yok.

         Bizi motive eden Binbaşı yeniden çağırıyor.”Güngör Üsteğmen, durum ciddi.Silahlı müdahele kesin. Sizin için silah hazırladım” diyor ve bir odaya götürüyor.”İşte silahlarınız. Gerektiği zaman birlikte alıp eyleme geçeceğiz. Ben başınızda olacağım. Görevinizin ne olduğunu o zaman size anlatacağım” diyor.

        Ve o gün geliyor. 21 Şubat 1962 günü akşamüzeri.

        Hazırlıklarımızı yapıp, silahlı olarak bekliyoruz.

        Gece saat 01.10 dolayında Türk Silahlı Kuvvetlerinin yönetime el koyduğu radyodan anons ediliyor. Tam harekete geçeceğimiz sırada radyo el değiştiriyor ve bir ses “Talat’ın üç buçuk adamı” diyor. Radyo yine el değiştiriyor ve el koyma olayının sürdürüldüğünü bildiriyor ama yine ses kesiliyor ve garip müzikler çalmaya başlıyor.

        Bir süre bekliyoruz, gelişmeler hakkında hiçbir bilgi alamıyoruz ve bir Yüzbaşı ve iki Teğmen ne olup bittiğini öğrenmek üzere Orduevine doğru yola çıkıyoruz. Orduevine vardığımızda bir subay gurubu karşılıyor ve hayretle “Siz nasıl olur da bu saatte buraya gelebilirsininiz? Sıkıyönetimin emri var. Subay elbisesiyle sokağa sıkan subaylar için vur emri verildi? Bilmiyor musunuz?” dediler.Doğrusu biz bilmiyorduk.

       Orduevinde bir süre tartışıldı ve hep birlikte yakında olan Hava Kuvvetlerine gitme kararı alındı. Çünkü Başbakan İsmet İnönü, bakanlar ve Üst düzey komutanlar oradaydı.

       Hava Kuvvetleri komutanlığına vardığımızda, bir havacı yüzbaşı bize bir silah verdi ve başka bir Yüzbaşı da bizi komutanlık binasına götürdü. Beni binanın önündeki beyaz sütunların altında mevzi’e soktu. Her taraf kar. Soğuk içimize işliyor. Görevlendirdiğim yer benim için uygun değildi. Bir Asteğmeni gördüm ve çağırıp yerime onu koydum.Yukarıya çıkınca beni bir Kurmay Albay karşıladı ve kolumdan tutup bir odanın kapısında nöbet tutmamı emretti.

      Odanın içi kalabalıktı. Bakanlar, Komutanlar, Milletvekilleri odaya girip çıkıyorlardı. Biz subay sigarası içiyorduk ama sigara içmeye davrandığımızda birileri bize Meclis sigarası ikram ediyorlardı. Bir üst düzey görevlisi odaya rahatça girip çıkıyor, bir süre sonra yine geliyor ve odada bir süre kaldıktan sonra yine bir yerlere gidiyordu. Sonradan öğrendik ki bu Ekrem Alican’dı. Ekrem Alican hem başbakan yardımcısı, hem Talat Aydemir’in akrabasıydı.

      Odaya girip çıkanları izledikçe içeriyi de görme olanağı bulduk. İsmet Paşa odadaydı. Kuvvet Komutanları ve tüm üst düzey devlet görevlileri odadaydı ama Hava Kuvvetleri Komutanı İrfan Tansel yoktu. Bize söylenenlere göre Tansel harekatı havadan yönetiyordu.

      Saat 03.00’e doğruydu. Bir telaş ve koşturmaca başladı. Aydemir’in emrindeki güçler Hava Kuvvetleri Karargahına saldıracaklardı.

      Beni Hava Kuvvetlerinin İstihbarat odasında yani İsmet Paşa’nın odasının kapısında nöbetçi koyan Kurmay Albay geldi ve bir başka görev yerine götüreceğini söyledi. Albay önde iki Teğmen arkasında koridorları geçtik ve binanın üçüncü katında bir odaya geldik. Odanın pencereleri çift camlıydı. Albay (Sonradan general ve Hatay Senatörü) “Bakın Teğmenler! Ateş edeceğinizde pencere camlarını kırıp öyle ateş edeceksiniz!” emrini verdi.

      Biz kime ateş edecektik? Silah arkadaşlarımıza mı? Albaya “Albayım ateş de mi edeceğiz?” dedim. O iri yarı Albay bir heykel gibi durdu, ve gözlerinden yaşlar boşanmaya başladı. Ve hiçbir şey söylemeden çıkıp gitti.

      Sabah saat beşe kadar bekledik. Gelen giden olmadı ama ilginç bir olay yaşadım. Hani Albay ateş edeceksiniz dedi ya, karşımdaki Teğmen, ”Abi hiçbir şeye yanmıyorum. Şu parmağıma bir yüzük takabilseydim” dedi. Duygusallığı üst düzeydeydi. Parmağımdaki yüzüğü verdim. Parmağına taktı, bir süre evirip çevirip baktı ve “Abi bu benim yüzüğüm değil ki, ben kendi yüzüğümü takmak isterdim” deyip yüzüğü bana verdi.

      Sabah olmuş gün ışımıştı. Bir harekatın olmayacağı da anlaşılmıştı. Biz iki teğmeni bir araçla birliğimize gönderdiler. Birlikte baktık ki, Komutanlar bizi karşılıyor. Arabadan iki teğmen inince başka komutan şaşkındı ve bize amiyane deyişle iyi bir fırça attı. Bizim gönderildiğimiz araç Büyük Millet Meclisinin aracıymış.

      Uykusuzduk, hemen yattık. Kısa bir süre sonra bir emir tebliğ ettiler. Ankara’da geçici görevdeki subaylar hemen ok akşam Ankara’yı terk edeceklerdi.

       Akşam Burdur’a giden trenden bir bilet sağladım ve Antalya’da bulunan eşim ve çocuğuma kavuştum.

       

Yayın Tarihi
05.03.2009
Bu makale 13566 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Sayın Türkeli, Yazınızda bahsettiğiniz olayların bir kısmı 22 Şubat olaylarında, bir kısmı da bir yıl sonraki 21 Mayıs Olayında vuku bulmuştur. Mesela, "Talat'ın üç buçuk adamı..." lafı, ' 21 Mayısta Ali Elverdi'nin radyo anonsunda söylenmiştir. Başka da var... Herhalde hafızanızın yerine hayalinizi kullanmışsınız; ama tutturamamışsınız. Diğer taraftan; fikren darbe heveslisi Doğan Avcıoğlu'ndan beslenip onunla temas halindesiniz, olay gecesi darbe yapmak fikriyle harekete katılıyorsunuz; fakat orduevine gelip işin renginin başka olduğunu öğrenince hemen rüzgara göre yelken açıp saf değiştiriyor, meşru hükümet güçlerine katılıyorsunuz; öyle mi? Vallahi bravo! Ve siz, her önünüze gelen üst rütbeliden, birbirine yüzde yüz zıt ta olsa, emirler ve talimatlar mı alıyorsunuz? Sizin kendinizin, bir Türk subayı olarak hiç mi bir fikriniz ve inisiyatifiniz olmadı? Çelişkiler içindeki yazınızın hiçbir değeri yok.

Sabri Öğe 16.10.2009

Sevgili Güngör, İyi ki İnternet var . Yoksa yıllarca haberleşemeyecektik. Selamın ve güzel sözlerin için teşekkür ederim. Partili dostlara selamını ileteceğimden kuşkun olmasın. Bence ne varsa yine bizim kuşakta var. Sonrası da yine bizim yanlışlarımızdan kaynaklanıyor sanıyorum. Sevgilerimi sunuyorum. Buralara gelirsen haberim olsun. Görüşebilmek dileğiyle.. Akın Önen

Akın Önen 19.03.2009

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!