Yıllar Sonra da olsa

Yıllardır “Komünist,solcu” diye tanınırım. Solcu olduğum doğrudur. Komünist olduğum doğru değildir. Solculuğumun özü de Kemalizme dayanır.

27 Mart 2005 günlü Vatan gazetesinde Milli Hareket Partisi (MHP) milletvekillerinden Mehmet Gül’ün bir açıklaması yayınlandı. Mehmet Gül diyordu ki:

 “Solculara ‘Ruscu’,’Çinci’ derdik.Şimdi anlıyoruz ki,büyük çoğunluğu gerçekten vatanpervermiş.Hata etmişiz.Şimdi onları çok arıyorum.”

Yıllar sonra da olsa bir hakkın teslimiydi bu.

O “Ruscu, Çinci” yani vatan hani dedikleri arasında biz de varız. E.Kur.Yb.Talat Turhan ve arkadaşları.Yani Genç Kemalistler Ordusu (GKO) üyesi subaylar.

Yakın tarihi bilmeyenlere anımsatalım.

1963 yılı Nisan ayı ortalarında  bir Kurmay Yarbay,bir Binbaşı ve ikisi havacı üç Üsteğmen tutuklandık.

Tutukluyduk.”İhtilattan mendik”Basını izlememiz olanaksızdı.Hakkımızda yazılıp çizilenleri  aylar sonra öğrenebilmiştik.Aman efendim! Biz ne vatan haniymişiz de haberimiz yokmuş!Düzenleyip dağıttığımız “Genç Kemalistler Ordusu bildirisi dışarıda hazırlanmış!Herhalde Rusya’da falan hazırlanmış olmalı!Bunu söyleyen Genelkurmay yetkilileri.

O günkü gazetelere baktığımızda neler öğreniyoruz...

“5 subayın  tevkif edildiğini (tutuklandığını) Milli Savunma Bakanlığı açıkladı.”

“Orduyu tahrike matuf beyannameler dışarıda basılmış.(Son Havadis,22 Nisan 1963)

 “Tevkifler resmen açıklandı”

“MSB bildirisinde yayınlanan beyannamelerin dışarıda hazırlandığı  tahmini öne sürüldü” (Hareket,22 Nisan 1963”)

Hareket gazetesinin aynı günlü sayısında Özcan Ergüder adındaki bir yazar  bizleri “Vatan hainliği” ile suçluyordu.

“Dışarıda hazırlanan beyannameyi” Ordu içinde dağıttıkları iddiası ile 5 subayın tevkifi resmen açıklandı.”(Yeni Asır,23 Nisan 1963)

21 Nisan 1963 günü Milli Savunma Bakanlığı Milli İrtibat Bürosu bir bildiri yayınlıyordu konuyla ilgili olarak.Bildiride şöyle diniyordu:

“Hariçten hazırlandığı tahmin edilen bir beyannamenin  dağıtılması ile ilgili oldukları sanılan  Yarbay ve Üsteğmen rütbesinde 5 subay hakkında  askeri  adli makamlarca  takibata geçilmiş ve bu subaylar tevkif edilmişlerdir.”

Basında bu savları okuduğumuz zaman gülsek mi,ağlasak mı diye ciddi ciddi düşündük.Koskocaman Milli Savunma Bakanlığı hiçbir araştırma,soruşturma yapmadan;önemlisi,devlet ciddiyeti ile bağdaşmayan bir tutumla “Hariçten hazırlandığı tahmin edilen” diyerek kendi subaylarını çok ağır bir suçlamanın sahibi oluyordu.Aslında tutuklanan ve sonradan tutuklanacak olan subayların suçlamayı yapanlardan daha ciddi yurtsever subaylar oldukları biliniyordu ama ellerine bir koz geçirmişler,iktidarlarını ve koltuklarını  şu veya bu biçimde korumak için bizleri,yani yurtsever subaylarını kullanmayı yeğlemişlerdi.Kovuşturmayı sürdüren savcı Binbaşı Diyarbakır’a atanmaktan kurtulmuş,sonradan da generalliğe  terfi ettirilmişti.Muhbirlerden iki  Üsteğmen de hemen Akademi sınavlarını kazanmışlar ve Generalliğe kadar yükselmişlerdi.Sonradan içinde yer alacağım basın da “Beyannamenin dışarıda basıldığı” savını öne çıkararak sorumlulukları olan “Kamuoyunu doğru bilgilendirme(!) görevlerini yerine getiriyorlardı.”

Ordu içinde en küçük rütbeli subayından en üst rütbeli subaylarına göre tutuklanan subaylar vatan haini değildi ve bildiri de dışarıda hazırlanmamıştı.Nitekim Prof.Dr.İlhan Arsel başkanlığında oluşturulan bilirkişi kurulu,dağıtılan bildiride “Suç unsuruna rastlanmadığı”  sonucuna varmış ve bu görüşünü ilgili mahkemeye sunmuştu.

Aranan,suçlu-suçsuz değildi.Ele geçen bu “önemli fırsatı”değerlendirip iktidarda kalmaktı.Nitekim(bu sözcüğü hiç sevmiyorum,nedeni belli!) zamanın Genelkurmay 2.Başkanı Memduh Tağmaç (Sonradan Genelkurmay başkanı ve “Ordunun kültüre ihtiyacı yok” diyen komutan) tevil yoluyla durumu düzeltmeye çalıştı.Tağmaç,yaptığı açıklamada 5 subayla ilgili olarak,durumun mahkemeye intikal ettiğini ve duruşmanın gizli yapılacağını söylüyor ve “Milli Savunma Bakanlığı Milli İrtibat Bürosu tarafından verilen tebliğdeki (hariçten hazırlandığı) deyiminin,yurtdışında değil de ordu dışında hazırlandığı manasına geldiğini belirtmiştir.” Deniyordu.(Yeni Sabah,24 Nisan 1963)

Tağmaç,bu açıklamasıyla kendi çevresinin bir aczini de dile getiriyordu.Sanki ordu içinde böyle bir bildiriyi hazırlayacak bilgi ve birikime sahip subay yoktu da dışarıda birilerine hazırlatacaktı.Bu ayıp da bu iddiada bulunanlara yeterdi ve artardı bile.

Hele basının ve zamanın başbakanının tutumu da farklı değildi.Basın “Dışarıda hazırlandığı” iddiasına öyle bir sarıldı ki,kamuoyunda kuşkular yarattı.Basının temel görevi kamuoyuna doğru bilgi vermekti.Bizim basın,kaynak olarak sağlam gördüğü Milli Savunma Bakanlığının “Dışarıda hazırlandığı tahmin edilen” söylemine sıkı sıkıya  sarılmış ve bu söylemi sürdürerek kendi etik değerlerini yerle bir etmiştir.Sonradan gerçek ortaya çıktığı halde aynı basın organları  vijdani bir hesaplaşmaya gitmeyi gözardı etmiş “Dün dündür-Bugün bugündür” tavrını bu günlere kadar sürdürmüştür.Yürekleri de hiçbir zaman sızlamamıştır.

Peki.biz bu bildiride ne demiştir de bunca ağır suçlamaların hedefi olmuştuk?

1-Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde Genç Kemalistler Ordusu(GK) adında bir örgüt kurulmuştur.

2-GKO her türlü düşüncenin üstünde ve hiçbir siyasi yapılanmayla ilgisi olmayan bağımsız bir örgüttür.

3-Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları sınıf ve rütbe farkı aranmaksızın GKO’nun tabi üyesi kabul edilmektedir.

4-GKO bütün bu görevleri aynen yerine getirebilmek için zaman zaman Silahlı Kuvvetler mensupları arasında uyarıcı ve birleştirici  yayınlarla faaliyet gösterir.

5-Bütün yayınların kendi özel kuryesi vasıtası ile GKO imzası ile yapar.

6-GKO,yüklendiği misyonun emniyeti açısından örgüt ve karagahın açıklanmamasını gerekli sayar.

7-GKO,kendi amacı doğrultusunda, yurdun kaotik ortamına son vermeyi,sosyal adaleti gerçekleştirmeyi,vatandaş arasında birlik ve bütünlüğü sağlamayı amaçlar.Bu doğrultuda Kemalist etkinlikleri doğrudan ve dolaylı yollardan desteklemeyi kendine görev sayar.

8-GKO,Türk Silahlı  Kuvvetlerinin şerefli ve vatansever kişisel kaygı ve korku nedeniyle örgüt çalışmalarını aksatacak açıklamalarda bulunmayacaklarını belirtir.

9-GKO,Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının her birinin,ulusun çıkarları gibi büyük ideallerin kişisel çıkarların çok üstünde bir değer taşıdığını bildiklerini ve inandıklarını hiçbir şüpheye yer vermeksizin açıklar.

 

İşte bizim “vatan hainliğimizin” gerekçesi bunlar.

Biz bunları söylerken bizi “Vatan hainliği” ile suçlayanlar ne diyorlardı?

              1963’ün Başbakanı İsmet İnönü bizim için “Sergüzeştçi” diyordu.İsmet İnönü’nün bu suçlamasına yanıt Cumhuriyet gazetesi yazarı İlhan Selçuk’tan geliyordu.

“Ama bir de vatan aşkı yüzünden dökülenler var sergüzeşt yollarına.Bir bakarsınız,yakın tarihimiz bir sergüzeşt tarihidir...Ve tarihimizin en büyük sergüzeştinin büyüklüğüne kim kaptırmış kendini?

Mustafa Kemal.

              En aklı başında,en mantıklı geçinen,koltuklarında çeki taşı gibi oturan,söze başlayınca tarihe rahmet okutan,ak saçlı,ak sakallı ekabir:

-Amerikan mandasını öpüp başımıza koyalım...derken Karadenizde bir sergüzeşte doğru sular köpükleniyordu.19 Mayıs 1919 bu sergüzeşt’in başlangıcıdır diyordu İlhan Selcçuk”(Cumhuriyet,29 Nisan 1963)

Bizler İlhan Selçuk’un okurlarıydık sadece.Bugün de okurlarıyız,yarın da okurları olacağız.

Dün de bugün de ülkenin açmazlara sürüklenmesinin sorumlularının söylem ve uygulamalarının da anımsanmaya ihtiyacı olduğu kesin.

Biz,Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını yok eden 12 Temmuz 1947 anlaşmasına imza atanlardan değildik.Türk ordusunu NATO’nun,daha doğrusu Amerika’nın denetimine sokan anlaşmayı da imza etmemiştik.”Türkiye bir din devleti olacaksa onu da biz yaparız.Bir başka partiye gerek yok” diyen bir bakan da yoktu aramızda.Hatta teokratik bir devlet yönetimine razı olduğumuzu simgeleyen bir din profesörünü de başbakan yapan biz değildik.hele “Küçük Amerika” olmaya hiç heves etmedik.Harp Akademilerini Amerikalıların dayatmasıyla üç yıldan bir yıla indiren de biz değildik ki;vatan haini olalım.Bitmedi.27 Mayıs devriminin ilk Genelkurmay başkanı olup,bu yollarla Cumhurbaşkanlığı katına çıkan  ve Cumhurbaşkanıyken “Biz bu ülkeyi liseden mezun olan solcu gençlere teslim etmeyeceğiz.Biz bu ülkeyi İmam Hatip Lisesi mezunu gençlere teslim edeceğiz.”(Bu amaçlarını da gerçekleştirdiler ve ülkeyi İmam Hatip mezunu gençler şimdi yönetimin başında) diyenlerden de değildik.Hele “Sosyal gelişmeler ekonomik gelişmelerin önüne geçti” diyerek Amerika denetiminde Türkiye’nin ufkunu karatan 12 Mart senaryolarını hazırlayanlardan da değildik.

Hele hele Amerika’nın “Bizim oğlanlar”ı hiç olmadık.

             “Sovyetler Birliği ve komşularımızla tüm sorunlarımızı çözsek ve hiçbir sorun yaşamasak ben yine Amerika ile beraber olmayı tercih ederim”diyerek mandacı tavrını sürdürenlerden de olmadık.

            Biz damarlarımızdaki asil kan neyi gerektiriyorsa o gereği yerine getirmeye and içmiştik.

Sözümüzü Nazımca bitirelim.

Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyete saldırıldığı sürece,

Türk olma onurumuzla oynanmaya çalışıldıkça,

“Türkiye,Türklere bırakılmayacak kadar ciddi bir ülkedir” diyebilen hainler oldukça,

             İşe,emeğe saygısızlık sürdükçe.

             Ülkeyi,teokratik bir yönetime  zorlayanlar desteklendikçe,

             İktidar olmak için ABD’den icazet almak zorunluluğu duyan politikacılar varolduğu sürece,

Biz vatan hainliğine(!) devam edeceğiz. YILLAR SONRA DA OLSA

 

GÜNGÖR TÜRKELİ

 

Yıllardır “Komünist,solcu” diye tanınırım.Solcu olduğum doğrudur.Komünist olduğum doğru değildir.Solculuğumun özü de Kemalizme dayanır.

27 Mart 2005 günlü Vatan gazetesinde Milli Hareket Partisi (MHP) milletvekillerinden Mehmet Gül’ün bir açıklaması yayınlandı.Mehmet Gül diyordu ki:

“Solculara ‘Ruscu’,’Çinci’ derdik.Şimdi anlıyoruz ki,büyük çoğunluğu gerçekten vatanpervermiş.Hata etmişiz.Şimdi onları çok arıyorum.”

Yıllar sonra da olsa bir hakkın teslimiydi bu.

O “Ruscu,Çinci” yani vatan hani dedikleri arasında biz de varız.E.Kur.Yb.Talat Turhan ve arkadaşları.Yani Genç Kemalistler Ordusu (GKO) üyesi subaylar.

Yakın tarihi bilmeyenlere anımsatalım.

1963 yılı Nisan ayı ortalarında  bir Kurmay Yarbay,bir Binbaşı ve ikisi havacı üç Üsteğmen tutuklandık.

Tutukluyduk.”İhtilattan mendik”Basını izlememiz olanaksızdı.Hakkımızda yazılıp çizilenleri  aylar sonra öğrenebilmiştik.Aman efendim! Biz ne vatan haniymişiz de haberimiz yokmuş!Düzenleyip dağıttığımız “Genç Kemalistler Ordusu bildirisi dışarıda hazırlanmış!Herhalde Rusya’da falan hazırlanmış olmalı!Bunu söyleyen Genelkurmay yetkilileri.

O günkü gazetelere baktığımızda neler öğreniyoruz...

“5 subayın  tevkif edildiğini (tutuklandığını) Milli Savunma Bakanlığı açıkladı.”

“Orduyu tahrike matuf beyannameler dışarıda basılmış.(Son Havadis,22 Nisan 1963)

“Tevkifler resmen açıklandı”

“MSB bildirisinde yayınlanan beyannamelerin dışarıda hazırlandığı  tahmini öne sürüldü” (Hareket,22 Nisan 1963”)

Hareket gazetesinin aynı günlü sayısında Özcan Ergüder adındaki bir yazar  bizleri “Vatan hainliği” ile suçluyordu.

“Dışarıda hazırlanan beyannameyi” Ordu içinde dağıttıkları iddiası ile 5 subayın tevkifi resmen açıklandı.”(Yeni Asır,23 Nisan 1963)

21 Nisan 1963 günü Milli Savunma Bakanlığı Milli İrtibat Bürosu bir bildiri yayınlıyordu konuyla ilgili olarak.Bildiride şöyle diniyordu:

“Hariçten hazırlandığı tahmin edilen bir beyannamenin  dağıtılması ile ilgili oldukları sanılan  Yarbay ve Üsteğmen rütbesinde 5 subay hakkında  askeri  adli makamlarca  takibata geçilmiş ve bu subaylar tevkif edilmişlerdir.”

Basında bu savları okuduğumuz zaman gülsek mi,ağlasak mı diye ciddi ciddi düşündük.Koskocaman Milli Savunma Bakanlığı hiçbir araştırma,soruşturma yapmadan;önemlisi,devlet ciddiyeti ile bağdaşmayan bir tutumla “Hariçten hazırlandığı tahmin edilen” diyerek kendi subaylarını çok ağır bir suçlamanın sahibi oluyordu.Aslında tutuklanan ve sonradan tutuklanacak olan subayların suçlamayı yapanlardan daha ciddi yurtsever subaylar oldukları biliniyordu ama ellerine bir koz geçirmişler,iktidarlarını ve koltuklarını  şu veya bu biçimde korumak için bizleri,yani yurtsever subaylarını kullanmayı yeğlemişlerdi.Kovuşturmayı sürdüren savcı Binbaşı Diyarbakır’a atanmaktan kurtulmuş,sonradan da generalliğe  terfi ettirilmişti.Muhbirlerden iki  Üsteğmen de hemen Akademi sınavlarını kazanmışlar ve Generalliğe kadar yükselmişlerdi.Sonradan içinde yer alacağım basın da “Beyannamenin dışarıda basıldığı” savını öne çıkararak sorumlulukları olan “Kamuoyunu doğru bilgilendirme(!) görevlerini yerine getiriyorlardı.”

Ordu içinde en küçük rütbeli subayından en üst rütbeli subaylarına göre tutuklanan subaylar vatan haini değildi ve bildiri de dışarıda hazırlanmamıştı.Nitekim Prof.Dr.İlhan Arsel başkanlığında oluşturulan bilirkişi kurulu,dağıtılan bildiride “Suç unsuruna rastlanmadığı”  sonucuna varmış ve bu görüşünü ilgili mahkemeye sunmuştu.

Aranan,suçlu-suçsuz değildi.Ele geçen bu “önemli fırsatı”değerlendirip iktidarda kalmaktı.Nitekim(bu sözcüğü hiç sevmiyorum,nedeni belli!) zamanın Genelkurmay 2.Başkanı Memduh Tağmaç (Sonradan Genelkurmay başkanı ve “Ordunun kültüre ihtiyacı yok” diyen komutan) tevil yoluyla durumu düzeltmeye çalıştı.Tağmaç,yaptığı açıklamada 5 subayla ilgili olarak,durumun mahkemeye intikal ettiğini ve duruşmanın gizli yapılacağını söylüyor ve “Milli Savunma Bakanlığı Milli İrtibat Bürosu tarafından verilen tebliğdeki (hariçten hazırlandığı) deyiminin,yurtdışında değil de ordu dışında hazırlandığı manasına geldiğini belirtmiştir.” Deniyordu.(Yeni Sabah,24 Nisan 1963)

Tağmaç,bu açıklamasıyla kendi çevresinin bir aczini de dile getiriyordu.Sanki ordu içinde böyle bir bildiriyi hazırlayacak bilgi ve birikime sahip subay yoktu da dışarıda birilerine hazırlatacaktı.Bu ayıp da bu iddiada bulunanlara yeterdi ve artardı bile.

Hele basının ve zamanın başbakanının tutumu da farklı değildi.Basın “Dışarıda hazırlandığı” iddiasına öyle bir sarıldı ki,kamuoyunda kuşkular yarattı.Basının temel görevi kamuoyuna doğru bilgi vermekti. Bizim basın,kaynak olarak sağlam gördüğü Milli Savunma Bakanlığının “Dışarıda hazırlandığı tahmin edilen” söylemine sıkı sıkıya  sarılmış ve bu söylemi sürdürerek kendi etik değerlerini yerle bir etmiştir. Sonradan gerçek ortaya çıktığı halde aynı basın organları  vijdani bir hesaplaşmaya gitmeyi gözardı etmiş “Dün dündür-Bugün bugündür” tavrını bu günlere kadar sürdürmüştür.Yürekleri de hiçbir zaman sızlamamıştır.

Peki.biz bu bildiride ne demiştir de bunca ağır suçlamaların hedefi olmuştuk?

1-Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde Genç Kemalistler Ordusu(GK) adında bir örgüt kurulmuştur.

2-GKO her türlü düşüncenin üstünde ve hiçbir siyasi yapılanmayla ilgisi olmayan bağımsız bir örgüttür.

3-Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları sınıf ve rütbe farkı aranmaksızın GKO’nun tabi üyesi kabul edilmektedir.

4-GKO bütün bu görevleri aynen yerine getirebilmek için zaman zaman Silahlı Kuvvetler mensupları arasında uyarıcı ve birleştirici  yayınlarla faaliyet gösterir.

5-Bütün yayınların kendi özel kuryesi vasıtası ile GKO imzası ile yapar.

6-GKO, yüklendiği misyonun emniyeti açısından örgüt ve karagahın açıklanmamasını gerekli sayar.

7-GKO, kendi amacı doğrultusunda, yurdun kaotik ortamına son vermeyi,sosyal adaleti gerçekleştirmeyi,vatandaş arasında birlik ve bütünlüğü sağlamayı amaçlar.Bu doğrultuda Kemalist etkinlikleri doğrudan ve dolaylı yollardan desteklemeyi kendine görev sayar.

8-GKO, Türk Silahlı  Kuvvetlerinin şerefli ve vatansever kişisel kaygı ve korku nedeniyle örgüt çalışmalarını aksatacak açıklamalarda bulunmayacaklarını belirtir.

9-GKO, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının her birinin,ulusun çıkarları gibi büyük ideallerin kişisel çıkarların çok üstünde bir değer taşıdığını bildiklerini ve inandıklarını hiçbir şüpheye yer vermeksizin açıklar.

 

İşte bizim “vatan hainliğimizin” gerekçesi bunlar.

Biz bunları söylerken bizi “Vatan hainliği” ile suçlayanlar ne diyorlardı?

1963’ün Başbakanı İsmet İnönü bizim için “Sergüzeştçi” diyordu.İsmet İnönü’nün bu suçlamasına yanıt Cumhuriyet gazetesi yazarı İlhan Selçuk’tan geliyordu.

“Ama bir de vatan aşkı yüzünden dökülenler var sergüzeşt yollarına.Bir bakarsınız,yakın tarihimiz bir sergüzeşt tarihidir...Ve tarihimizin en büyük sergüzeştinin büyüklüğüne kim kaptırmış kendini?

Mustafa Kemal.

En aklı başında,en mantıklı geçinen,koltuklarında çeki taşı gibi oturan,söze başlayınca tarihe rahmet okutan,ak saçlı,ak sakallı ekabir:

- Amerikan mandasını öpüp başımıza koyalım...derken Karadenizde bir sergüzeşte doğru sular köpükleniyordu.19 Mayıs 1919 bu sergüzeşt’in başlangıcıdır diyordu İlhan Selcçuk ”(Cumhuriyet,29 Nisan 1963)

Bizler İlhan Selçuk’un okurlarıydık sadece.Bugün de okurlarıyız,yarın da okurları olacağız.

Dün de bugün de ülkenin açmazlara sürüklenmesinin sorumlularının söylem ve uygulamalarının da anımsanmaya ihtiyacı olduğu kesin.

Biz, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını yok eden 12 Temmuz 1947 anlaşmasına imza atanlardan değildik.Türk ordusunu NATO’nun,daha doğrusu Amerika’nın denetimine sokan anlaşmayı da imza etmemiştik.”Türkiye bir din devleti olacaksa onu da biz yaparız. Bir başka partiye gerek yok” diyen bir bakan da yoktu aramızda.Hatta teokratik bir devlet yönetimine razı olduğumuzu simgeleyen bir din profesörünü de başbakan yapan biz değildik.hele “Küçük Amerika” olmaya hiç heves etmedik.Harp Akademilerini Amerikalıların dayatmasıyla üç yıldan bir yıla indiren de biz değildik ki; vatan haini olalım. Bitmedi.27 Mayıs devriminin ilk Genelkurmay başkanı olup,bu yollarla Cumhurbaşkanlığı katına çıkan  ve Cumhurbaşkanıyken “Biz bu ülkeyi liseden mezun olan solcu gençlere teslim etmeyeceğiz. Biz bu ülkeyi İmam Hatip Lisesi mezunu gençlere teslim edeceğiz. ”(Bu amaçlarını da gerçekleştirdiler ve ülkeyi İmam Hatip mezunu gençler şimdi yönetimin başında) diyenlerden de değildik. Hele “Sosyal gelişmeler ekonomik gelişmelerin önüne geçti” diyerek Amerika denetiminde Türkiye’nin ufkunu karatan 12 Mart senaryolarını hazırlayanlardan da değildik.

Hele hele Amerika’nın “Bizim oğlanlar”ı hiç olmadık.

“Sovyetler Birliği ve komşularımızla tüm sorunlarımızı çözsek ve hiçbir sorun yaşamasak ben yine Amerika ile beraber olmayı tercih ederim”diyerek mandacı tavrını sürdürenlerden de olmadık.

Biz damarlarımızdaki asil kan neyi gerektiriyorsa o gereği yerine getirmeye and içmiştik.

Sözümüzü Nazımca bitirelim.

Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyete saldırıldığı sürece,

Türk olma onurumuzla oynanmaya çalışıldıkça,

 “Türkiye,Türklere bırakılmayacak kadar ciddi bir ülkedir” diyebilen hainler oldukça,

İşe,emeğe saygısızlık sürdükçe.

             Ülkeyi,teokratik bir yönetime  zorlayanlar desteklendikçe,

İktidar olmak için ABD’den icazet almak zorunluluğu duyan politikacılar varolduğu sürece,

Biz vatan hainliğine(!) devam edeceğiz.

            

 

Yayın Tarihi
13.09.2008
Bu makale 9327 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Harikasın baba. Kalemin hala zımba gibi. Baba; Emel şu anda yanımda, köşe yazarlığı yapıyor. Selam ve sevgiler Antalya'dan. Ellerinden öpüyorum.

Ekrem Şen 19.09.2008

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!