Efendimiz!

              Yıl 1936. Güzel bir sonbahar günü.Mustafa Kemal Florya köşkündedir. Nuri Conker’e “Bana yardım eder misin? Kaçalım köşkten” der.

              Conker Başbakan İsmet Paşa’nın azarlamasından korkar. İkirciklidir ve köşkten nasıl kaçacaklarını sorar.

 

              Mustafa Kemal, Conker’in otomobili olan bir arkadaşından otomobilini istemesini söyler.

               Otomobil köşke gelir,Mustafa Kemal planladığı kaçma olayını uygular..

               Conker’in şapkasını ve ceketini giyer. Bu arada da emir subayına bir görev vererek uzaklaştırır. Şoföre “Hadi oğlum çek” der.

               Nizamiye kapısından da sorunsuz çıkarlar ve Küçük Çekmece yönüne hareket ederler.

              Giderken yola yakın bir tarlada çift süren yaşlı bir köylüyü görür Mustafa Kemal. Hemen arabayı durdurur, köylü çiftini bir öküz ve bir eşekle sürmektedir. Cebinden bir sigara çıkarır ve çift süren köylüye doğru yürür.

              Köylüden sigarayı yakmak için ateş ister.

              Ve aralarında söyleşi başlar.

              Mustafa Kemal, sabanın bir yanında niçin eşek olduğunu sorar. Köylü “Borcundan dolayı öbür öküzünü icracıların sattığını söyler.

              Çiftçi parmağıyla gökyüzünü gösterir ve “Biz geç davrandık, yukarısı da rahmeti esirgedi” der.Köylünün adı Halil Ağa ‘ dır

 

             

              Mustafa Kemal “Hiç vergi memuru köylünün üretim aracını satar mı?” diye köylüye sormuş ve “Muhtara şikayet etseydin”der.

              Mustafa Kemal bu olayı gördükten sonra gerçekten dehşete düşmüştür.

              Köşke dönerken sigara üstüne sigara içer ve Conker’e;

              “Yahu çocuk, şu Halil Ağa’nın vergi borcu yüzünden öküzünü satmışız, merkeple çift sürüyor, hala da ‘Devlet Baba’ diyor. Ne mübarek bir ulus bu ulus!...”

              Atatürk yavere “Şimdi İstanbul’da ne kadar milletvekili varsa, bunların hepsini telefonla bulacaksın. Bu akşam kendilerini yemeğe bekliyorum.Ayrıca Vali Muhittin Üstündağ  ile Başbakan İsmet Paşa’yı bul, onlara da haber ver” der.

              Nuri Conker’e de “ Halil Ağa’yı bulacaksın. Ona benim kim olduğumu söyleme. Tüccar,zengin bir adam falan dersin. Seni sevdi, sana öküz alıverecek diye bir şeyler söyle, kandır. Kuşkulanmadan al getir buraya” der.

              Conker köye eşeğiyle gitmekte olan Halil Ağa’yı köyün yolunda buldu. Halil Agayı da razı etti.

 

              Conker’ le Halil Ağa konuşurlar ve Conker bir köşke götüreceğini anlayınca Halil Ağa;

              “Aman beyim, sen amanı bilir misin? Ben köşke möşke sokulamam. Kalsın bu yemek işi, Bey evine döndüğü zaman yaparız. Sen bana adresini bir kağıda yazıver, gelirim ben!! Diyor.

              Çünkü daha öncesinde Halil Ağa beyin evini sorar, Conker yazlıkta olduğunu söyler, ama Ağa kuşkuludur.

              “Sakın beyim, biz köşke mi varacağız.”

              Conker “Köşke ya…” deyince yukarıda anlattığım Aman beyimle başlayan itirazını yapar.

              Ama Halil Ağa kuşkulanmıştır ve “Aman beyim, oh beyim sakın bizim bey paşa olmasın?” diye kuşkulanarak sorar.

 

              Köşkte, Mustafa Kemal’in sofrasında, başbakan İsmet İnönü, bakanlar, milletvekilleri, İstanbul Valisi Muhittin Üstündağ  vardı. Hepsi yirmi beş kişi kadardı.

 

              Mustafa Kemal, yemeğin başlangıcında “Bu akşam soframıza ‘Efendimiz gelecek’. Kendisine nasıl davranacağınızı görmek isterim” demişti.

 

              Mustafa Kemal’in bu sözünden sonra bir fis kos başladı. ”Kimdi bu efendimiz?”

 

             Ama Halil Ağa perişandı. Başını derde soktuğuna inanıyor,

Conker’e yalvarıyordu.

             “Oh beyim, elini ayağını öpeyim, ben öküz möküz istemem, beni salıverin” diye yalvarıyordu.

            Özetle Halil Ağa, Mustafa Kemal ile karşılaştığı için perişandı;”Ya ne haltlar karıştırdım ben Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürkümüze? Adını Kemal diyeydin ya, Uyansana Halil olmayası herif?... Bizim aklı kısa karılar bile “Hızır” deyip bildiler. Tuh, Halil gibi senin gelmişine geçmişine… Nettim ben beylerim, komutanlarım, ah ben nettim!...” diye yakınıyordu.

   

           Halil Ağa’nın bir koluna Nuri Conker, bir koluna Başyaver, girdi ve avutucu sözlerle Halil Ağaya moral vermeye çalışıyorlardı.

 

          “Halil Ağa kapıda görününce Atatürk ayağa kalktı. Kalkmasıyla bütün sofra gürrr diye ayağa kalkıştılar”

 

         Atatürk “Hoş geldin Halil Ağa” dedikten sonra masalardakilere döndü ve “İşte beklediğimiz efendimiz!” dedi.

 

        Sonrasını anlatmayacağım. Dileyenler sonrasını Erol Mütercimler’in “FİKRİMİZİN REHBERİ” isimli kabından öğrenebilirler.

        Önemlisi, üretici Mustafa Kemal’in önde gelen sorunuydu.

        O günden bu güne üreticiye “ananı al da git” diyen bir başbakanın yönetimine geldik.

        Lütfen farkı fark ediniz!

       

         Eline, beynine ve de aklına sağlık sayın Mütercimler diyorum.

Yayın Tarihi
11.08.2009
Bu makale 13730 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!