Emperyalizmin en etkili silahı kültür

           Amerika ve Batı Emperyalizminin en etkili silahı kuşkusuz kültür.Bunu en etkili biçimde kullanan da Amerika Birleşik Devletleri (ABD).

 

            Amerikalı  genç yazar Frances S. Saunders  “Sanat ve Edebiyat Dünyasında CİA Parmağı” konusunu işleyen “Parayı Verdi Düdüğü Çaldı” isimli kitabında belgelere dayanarak açıklıyor.

 

            Yazara göre ABD soğuk savaşın en üst düzeye çıktığı dönemde Avrupa’da “ Bir kültürel propaganda programı için önemli miktarda para ayırıyor ve uzun süre böyle bir program hazırlamadığını iddia ediyor. Programı gizlilik içinde yürüten de CİA. Programı uygulamakla oluşturulan kurum “ Kültürel Özgürlük Kongresi. Kongrenin başına da CİA ajanı  Michel Joselson adında biri getiriliyor ve bu kişi ve görevi, 1950 yılından 1967 yılına kadar sürdürüyor. Kongrenin başarılı olduğu bildiriliyor ve “ Kongre uzun ömürlü olduğu  hayli başarılı da olduğu savunuluyor. Başarısının doruğuna ulaştığı günlerde, Kültürel Özgürlük Kongresi’nin otuz beş ülkede bürosu vardı, onlarca personel çalıştırılıyor, yirminin üzerinde saygın dergi yayımlıyor,resim sergileri açıyor,, bir haber ve film servisine sahip, tanınmış kişilerin katıldığı uluslar arası  toplantılar düzenliyor, müzikçiler ve ressamlara  ödüller dağıtıyor,konser ve sergi olanakları sağlıyordu.” Amaç da şöyle özetleniyordu:

 

            “Amerikan tarzına daha yakın bir bakış açısına ısındırmak.”

 

            Bu konuda ülkemizde çok başarılı olduğunu da kayda geçmemiz gerekiyor. Bir örnek bunun kanıtı olarak önümüzde durmaktadır. Bir Genelkurmay başkanımız “ Amerikayı Sevmemek komünistliktir” demiyor muydu? Bir başkası  Memduh Tağmaç önüne getirilen “Egedeki dengeler değişmiştir.Nato’ya gidildiği zaman Türk tezini şu şekilde savunun” deyip tezi savunun dosya verilmek istenirken, dosyayı alıp fırlatıyor ve “ Benim bulunduğum dönemde  Amerikalılarla ihtilaf olmayacak” diyor.

            Aynı Tağmaç Kültür Bakanı Talat Halman’ın  Memduh Tağmaç’a “ Tiyatrolarımızdan, kültür hizmetlerimizden  Türk Silahlı Kuvvetlerini de yararlandıralım” deyince  Tağmaç, “Türk Silahlı Kuvvetlerinin kültüre ihtiyacı yaktur” diyor.

 

            Bu tavır “Amerikan bakış açısına ısınmak” değilse nedir?

 

 

            Henry Kissinger de  “ülkenin hizmetine kendisini adamış aristokratlar” olarak değerlendirdiği  bir konsorsiyum oluşturuyor ve bu konsorsiyumu soğuk savaş döneminin kültür alanında en etkili  olmuş silahı olarak değerlendiriliyordu.

 

            Amerika Birleşik Devletleri (ABD)  savaş sonrası  Avrupa’da  bilerek ya da bilmeyerek birçok yazar ve sanatçı  bu harakete katılıyorlardı. Bu düpedüz bir casusluk kurumuydu ve “İfade özgürlüğü adına  ön saflarda çarpışan  kültürlü ve çok yetenekli  insanlardan yararlandı. Bunu “İnsanların beyinlerini ele geçirme”(Altını çiziyorum) kavgası olarak niteledi. Yukarıda da söz etmeye çalıştığımız gibi soğuk savaşta  hali bol ve çeşitli  dergiler,kitaplar, konferanslar, seminerler,resim ve heykel sergileri  konserler ve ödül vermeler etkiliydi. Öylesine etkiliydi ki, örneğin ünlü ressamlar resimlerini bin dolara satamazken bu oluşum sayesinde beş bin dolara kadar resim satan ressamlar vardı. Ünlü yazar  Arthur Koestler bu durumu “  ölü doğmuş bir devrimi, yanlış zamanda  fitili ateşlenmiş bir aydınlanma, tarihte yalancı bir şafak” olarak değerlendiriyordu.,

 

            Başka Amerika, emperyalist ülkeler kültür emperyalizmini dil ile başlatıyorlardı. Dili yozlaştırdığınızda o ülke insanlarının gelenek ve görenekleriyle tarihleri yok ediliyordu. Dikkatlerden kaçmamıştır. Batı hayranı bazı insanlarımız konuşurken özellikle İngilizce ve Fransızca sözcüklerle tümcelerinin kurarlar.Bu tavır güya bu tür insanları “çok kültürlü insan” olarak tanınmalarını sağlar!

 

            Bir başka örnek sunalım. Fransa’dan bir örnek:

 

            Laurans Evan’ın “Türkiye’nin Parçalanması ve ABD Politikası (1914-1924) adında bir kitabı var. “Kültür Ve Gelenekleri Yok Etmek” başlığı altında şunları yazıyor:

 

            “Dikkat edilirse Fransızlar, sömürgecilikte iki güdüyorlardı.-  Fransızların anavatandan sömürgeye göç ettirilmesi ve  sömürgeyi anayurda bağlamak- Fransa, sömürgeye gönderdiği  Fransız göçmenlerle, yerli halkı  ikinci sınıf bir topluluk durumuna düşüren egemen bir topluluk yarakmış, oradaki her davranışı,yerli halkın kültür ve geleneğini  yok ederek yerine Fransız kültür ve geleneğini yerleştirmeyi amaç edinmiştir.Bu politikanın Tunus ve Fas’ta uygulanmaya çalışıldığını  görmek olasıdır ve       Fransa’nın Suriye’de de aynı yolda  yürümeyeceğini  düşünmek için inandırıcı bir neden yoktur.”

 

            Ülkemizin içinde bulunduğu durumu görmek için bir  değerli yazarımızın değerlendirmesine bakalım. Bu yazarımız değerli dostum, kardeşim Metin Aydoğan.Sevgili Aydoğan “Yeni Türkiye Düzeni Kemalizm ve Türkiye” isimli kitabında konu ile ilgili şu değerlendirmeyi yapıyor:

 

            “Yaygın ve etkili bir kültürel yozlaşma yaşandı. Atatürk’ün bizzat katıldığı ‘Türk Dili Ve  Tarih  konusundaki çalışmalar geçiştirilmediği gibi, yapılanlar, sistemli bir karşı çıkışla ortadan kaldırıldı. Özellikle Amerikan kaynaklı ‘kültür’ ürünleri bilinçli programlarla yaygınlaştırıldı. Toplumsal değerler ve ulusal kimlik kalıcı bozulmalara  uğradı.Demokratik hemen hiçbir gelişmeye izin verilmedi.Partiler ve örgütler kapatıldı. Atatürk’ün özellikle emperyalizme karşı söylemleri bile suç olarak değerlendirildi. Köy enstitüsü çıkışlılar başta olmak üzere hemen tüm ulusçu aydınlar baskı altına alındı.Cezai kovuşturmaya uğradılar. Türkiye, kendi aydınlarını yok eden bir ülke haline geldi.

 

            Yalnızca bunlar değil. Bir de  CİA’nın uygulamalarına ve özellikle Amerika’nın hedeflerine de bakmamız gerekiyor.

 

            Sayın Gülsev Eyüboğlu’nun  derlediği ve 2008 yılında açıkladığı  “ 22 Maddelik Hedef” in ilgili maddesine bakalım.

 

            “Hedef” in 14. maddesi aynen şöyle:

 

            “Madde 14- Saçma nazariyeleri ortaya atarak halk gayrıkabili  tatbik fikirlerle dolambaçlı yollara sevk edilmeli.”

 

            “Hangi gayrıkabili fikir” konusunun değerlendirilmesini değerli okurlara bırakıyorum.

 

            CİA’nın  on maddelik “Gizli Operasyonlar’ına baktığımızda da  4. maddesinde de şu ilkeyi görüyoruz:

 

            “Kasıtlı yanlış bilgilendirme ve propaganda kampanyaları.”

 

            Bunun pek çok örneğini yaşamışızdır ve yaşamayı da sürdürüyoruz. Amerika’nın verdikleri bilgilerin hangisi gerçeği yansıtıyor, hangisi bir başka amaca yönelik?  Ayırdına varabiliyor muyuz? Önümüzdeki en büyük örnek Irak savaşı öncesi  yapılan açıklamalar. Irak’ta bulunan kimyasal silahlar. Nükleer nitelikteki silahlar ve benzerleri…Savaş sonrasında bunların tümüyle yalan olduğu ortaya çıkmadı mı?

 

            Şunu da kaydedelim.

 

            Amerikanın en büyük silahlarının başında “Yalan haber üretmek” yer alır.

 

            Üretilen  yalan haberlerin başında da “Kültürel Haberler” vardır.

 

           En azından  ben böyle düşünüyorum.

 

            Yorum okurların!..

 

Yayın Tarihi
25.04.2013
Bu makale 7156 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!