Türkiye’nin yakın tarihine
baktığınız zaman, ilginç bir tabloyla karşılaşırsınız.
Türk Eğitim Sistemini 1949
yılından bu yana Amerikalı uzmanlar belirliyor. Bazı yazılarımızda aktarmaya
çalışmıştık. Mille Eğitim Bakanlığıyla ABD arasında,1949 yılında yapılan bir anlaşmaya göre Türk Milli Eğitim sistemini bir kurul belirliyor.
Bu kurulda 4 Türk ve 4 Amerikalı uzmandan oluşuyor. Eğitim konusu tartışılırken
oylar eşit çıkarsa, anlaşmaya göre kurula Amerikan Misyon şefi başkanlık
yapıyor ve oyunu hangi yönde kullanırsa o kural geçerli oluyor. Yanı,
anlayacağınız, Türk Eğitim sistemini Amerikalı uzmanlar belirliyor. Belirlenen
eğitim sistemine göre eğitilen insanlar yalnız Türkiye’de değil tüm dünya’da “
Düşünen İnsan olmaktan uzaklaştırılıyorlar.” Yani Emperyalistler egemen oldukları
ülke insanlarının düşünen insanlar olmasını istemiyorlar. Marshall yardımının açıklanmayan maddesinin
“Köy Enstitülerinin kapatılması koşulu olduğu gibi.”
Bilindiği gibi Marshall yardımın
yapılabilmesi için Köy Enstitülerinin kapatılması maddesi vardı ve bu madde
açıklanmıyordu.
Yine yakın tarihe baktığımızda,
Cumhuriyet öncesi Osmanlı toprakları
üzerinde 426 misyoner okulları vardı. Bu okullarda Türk öğrenciler değil,
azınlıkların, başta Ermeni ve Rumların çocukları eğitiliyorlardı. Mustafa Kemal
Atatürk Cumhuriyeti
kurduktan hemen sonra bu okullardan dördü dışında tümünü kapattı ve ulusal bir eğitim sistemini gerçekleştirdi.
Ne var ki, 1945’li yollardan sonra batıyla, özellikle
Amerika’yla ilişki kurduktan sonra, yukarıda sözünü ettiğim kurul oluşturuldu
ve Türkiye’de Amerika’nın istediği biçimde insanlar yetiştirmeye başladık.
Yalnız milli eğitimde değil, ordu
içinde de subay ve astsubaylarımız Amerika’da eğitilmeye başlandı. Verilen
eğitimle subay ve astsubaylarımız kılık-kıyafet değil yalnızca, düşünce ve
davranışlarıyla bile Amerikalılar gibi düşünme ve davranma durumuna getirildi.
İlginç bir örnek sunmak
istiyorum.
1960 yılları ortalarıdır.
Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun’dur. Kurmay Albay (sonradan Milli Birlik
Komitesi üyesi) Muzaffer Yurdakuler bir
dosyayı görüşmek üzere Rüştü Erdelhun’un odasındadır. Görüşme sürerken, odaya,
ağzında purosu Amerikalı bir Astsubay girer. Genelkurmay Başkanı Erdelhun,
Amerikalı Astsubay’a hemen yer gösterir. Astsubay ağzında purosu, bir ayağını
da önündeki masaya uzatmış, görüşmeye başlarlar. Kurmay Albay Yurdakuler bu sırada ayaktadır ve Erdelhun
ona oturması için yer göstermemiştir. Ama Yurdakuler, sinirlenmiştir ve birdenbire
bir koltuğa oturuvermiştir. Erdelhun başını çevirip kızgın bir şekilde “Neler
oluyor? Albayım?” diye sorar. Albay Yurdakuler yanıt verir: “ Bir şey olmuyor.
Amerikan çavuşu; bir Türk Genelkurmay başkanının karşısında
ayağını uzatarak oturursa bir Türk Kurmay Albayı da ayakta kalmaz”. Erdelhun,
böyle bir yanıt beklemediği için hemen Albayın dışarıya çıkmasını ister Albay
“görüşürüz” diyerek ayrılır.
Kısa süre sonra 27 Mayıs devrimi
gerçekleşir ve Kurmay Albay Muzaffer Yurdakuler Milli Birlik Komitesi içinde
yer alır.Orgeneral Erdelhun alınıp,
Adnan Mendereslerle birlikte Kara Harp Okulunda gözaltındadır. Muzaffer Albay
Erdelhun’un odasına girer ve Erdelhun’a
“Kalk! Karşında ihtilalin Albayı var” Der.
(Y.Küçük, Türkiye Üzerine Tezler, Cilt 3)
Kuşkusuz yaşanmaması gereken bir
olay ama Türkiye bu hale getirildi demokrasi! adına.
Bakınız Türkiye ile ilgili
uzamanlar ne diyor?
Türkiye’de üç grup insan var.
1- Cahil olduğunu bile bilmeyen cahiller.
2- Aydın olduğunu sanan cahiller.
3- Cahillerle nasıl başa çıkacağını
bilmeyen aydınlar
Çevrenize şöyle bir bakınız.
Gazete, kitap okumamış, kahvehane kültürünü bile doğru dürüst almamış yığınla
insan göreceksiniz. Ama onlara sorarsanız siyaset, ekonomi, kumu yönetimi ve
benzeri konusunda her şeyi sizden daha iyi bildiklerini savunacaklardır. Belge
gösterirsiniz, belgelere inanmazlar. Anamur’da “ kitap önerildiğinde “ Kitap okumak
da neymiş? Ben kitap okumayalı kırk yıl oldu” diye övünen insanları da gördüm.
Elde pek çok belge var ama, ben 1892
yılında belirlenen ve “22 Maddelik Hedef” başlıklı belgenin 14.
Maddesini bilgilerinize sunayım.
“Saçma nazariyeleri (Kuramları)
ortaya atarak gayrikabili (Olamayacak, çözümü olmayan) tatbik fikirlerle
dolambaçlı yollara sevk edilmeli. “
Emperyalistlerin isteklerini
belirlemiyor mu bu satırlar?
Daha sonraları bu emperyalist
ülkeler benzeri pek çok belge yayımladılar ve de maalesef uyguluyorlar.
Bizler de oturmuş kendi kendimize
türkü çağırıyoruz.