MİLLİ GURURU SAVUNAN ROMANTİK KOMÜNİST
Denizde oluşan, cinsel evrimlerini tamamlayan su yosunları
380 milyon yıl önce karalara saldırıp,
Uzaya baktılar.
20 ile 30 milyon yılda kıyılara tutunabildiler.
Kıyılarda ısınıp kuruyan kayalardan,
Milyonlarca yılda bir tırnak kalınlığında toprak oluştu.
İlk bitkilerin barınağı O toprakta oldu.
İlk bitki eğrelti otudur.
Sonra Atkuyruğu ve kaya perçemi.
Milyonlarca yıl sonra hayvanlar alemi ve insanlar.
Bitkiler ve hayvanların mücadelesi toprağı şenlendirdi.
Toprağa uyum sağlayabilen canlılar nesillerini devam ettirdiler.
Ettiremeyenler yok oldular.
İnsanlık ve milletlerinde varlığı da böyledir.
Aynı dili konuşan ırkların önde gelenleri,
Diğer ırklarla mücadele ederek,
Devletlerini oluşturdular.
Atatürk 7bin yıllık Türk tarihinden söz eder.
Kazakistan’ın kuzey bölgesinde Şölengeç Mağrasında,
M.Ö. 16 bin yılına ait yazı bulundu.
Köktürk Türk yazısına benzediğini Araştırmacı
Kazım Mirşan söyledi.
Biz Türkler uzun bir zamandan beri,
Dünyaya şekil veren bir millet olmuşuz geçmişte.
Milletlerin gelişimi;
Tıpkı tabiatta, toprağın oluşumuna katkı için mücadele eden,
Bitki ve hayvanlardan farksızdır.
Milleti geleceğe taşıma mücadelesi verirken ülke Aydınları,
Metod ve ideolojik farklılıkların çetin mücadelesini verebilirler.
Bu mücadele milletler için faydalıdır.
Bütün milletlerin tarihinde olduğu gibi,
Bizim tarihimizde de bu çetin fikir ayrılıkları olageldi HEP.
Yaşadığımız çağ 20. Asırda, aydınlarımız arasındaki çatışma çetin olmuştur.
1905 Doğumlu Nihat Atsız, Turancılığı.
1904 Doğumlu Necip Fazıl, büyük doğu idealini, yani ümmetçiliği.
1902 Doğumlu Nazım Hikmet, komünist ideolojiyi
1867 Doğumlu Tevfik Fikret, insanlık ideallerini,
1873 Doğumlu Mehmet Akif Ersoy, islam birliğini
1876 Doğumlu Ziya Gökalp, Turancılığı savunmuşlardır Türk milleti adına.
Hepsi inançlarının bedelini ödemiştir.
Bu durum kötü bir şey değildir. Diyalektik böyle bir şey.
Tez-Antitez-Sentez.
Doğru bir Senteze ulaşamadık daha.
Doğru Sentez Modern Evrensel Hukuk değerlerine ulaşmak Mutlak.
Millet kültürünün oluşumundaki bu çetin mücadelede araştırmada,
Nazım Hikmet’in mücadelesini konu ettim.
1902 Yıllında Selanik’te doğdu.
Baba tarafından dedesi,
Son Selanik valisi Mehmet Nazım Paşadır.
Anne tarafından büyük dedelerinde biri,
Ferit Mustafa Celalleddin Paşadır.
Gagavuz Türküdür.
Tanınmış bir Türkolog’dur.
İlk Türk dili gramerini yazmıştır..
Askeri mühendis topograftır.
Polonya halkının özgürlük savaşına katıldı. Katıldığı için ülkesinde takibata uğradı,
İstanbul’a kaçtı. Din ve uyruk değiştirdi.1871.
Karadağ savaşlarında şehit oldu.
Türkiye de Ömer paşanın kızı Saffet Hanımla evlendi.
Enver adında bir çocukları oldu. Enver Türk dili uzmanıdır.
Enver ressam Sara Hanımla evlendi. Celile Hanım dünyaya geldi.
Celile Hanım Nazım Hikmetin annesidir.
Baba tarafından;
Mehmet Ali paşa Fransız kökenlidir.
Uyruk değiştirmiş, Deniz Harp okuluna girmiştir.
Kısa sürede paşalığa yükselmiştir.
Berlin kongresinde 1876 da Osmanlıyı temsil etmiştir.
Karadağlıların özgürlüğünü savundu.
Şöven bir kalabalık tarafından 44 yaşında öldürüldü.
Fuat Cebensoy, Hüseyin Avni Paşa, Çeçen Hafız Paşa akrabalarıdır.
Mehmet ali Ayber , Şair Oktay Rıfat kuzenleridir.
Annesi Celile Hanım, güzel ve kültürlü bir kadındı
Babasıyla annesinin evliliği uzun sürmedi.
Kız kardeşi Saniye’yi dedesi Mehmet Nazım Paşa büyüttü.
Mehmet Nazım paşanın zengin bir kitaplığı vardı.
Nazım Hikmet O kitaplıktan beslendi.
Dedesi Mevlevi idi. Nazım’ı etkilemeye çalışıyordu.
Nazım da çocukluk yıllarında Mevlana hakkında şiir yazmıştır.
Dede Mehmet Nazım Paşa; Divan, Tanzimat, Serveti Fünun Edebiyatı yazarlarına hakimdi.
Aydınlanmacı bir adamdı.
Nazım Hikmet, 1918 de Askeri deniz okulunda öğrencidir.
30 Ekim 1918 de imzalanan Mondros müzakeresi şartlarına göre,
İttifak güçleri 13 Kasımda İstanbul’a girdiler.
Nazım Hikmet’in öğrenim gördüğü Hamide’ye öğretim gemisinde,
Hiçbir şey olmamış, yurt işgal altına uğramamış gibi dersler devam ediyordu.
Nazım Hikmet’in Tarih ve Edebiyat öğretmeni Yahya Kemal dir.
Nazım %75 Arapça ve Fransızca olan divan edebiyatını sevmiyordu.
İstanbul’un işgaline tepki verdiğinden 1919 da Askeri Deniz Okulundan atıldı.
Kendini şiire verdi.
16 Mart 1920 de İstanbul’u emperyalistler tamamen işgal etmişti.
1920 de 18 yaşında idi.
Ulusal kurtuluş savaşı başlamıştı.
İngilizler Beyoğlun’da Aga Cami’ne
Kendi bayraklarını asar.
Nazım şöyle feryat eder,
Kalemiyle…
Ağa Paşa Cami şiiri.
Havsalam almıyordu bu hazin hali önce
Ah, ey zavallı cami, seni böyle görünce
Dertli bir çocuk gibi imanıma bağlandım;
Allah'ımın ismini daha çok candan andım.
Ne kadar yabancısın böyle sokaklarda sen!
Böyle sokaklarda ki, anası can verirken,
Işıklı kahvelerde kendi öz evladı var...
Böyle sokaklarda ki, çamurlu kaldırımlar,
En kirlenmiş bayrağın taşıyor gölgesini,
Üstünde orospular yükseltiyor sesini.
Burda bütün gözleri bir siyah el bağlıyor,
Yalnız senin göğsünde büyük ruhun ağlıyor.
Kendi elemim gibi anlıyorum ben bunu,
Anlıyorum bu yerde azap çeken ruhunu
Bu imansız muhitte öyle yalnızsın ki sen
Bir teselli bulurdun ruhumu görebilsen!
Ey bu caminin ruhu: Bize mucize göster
Mukaddes huzurunda el bağlamayan bu yer
Bir gün harap olmazsa Türkün kılıç kınıyla,
Baştan başa tutuşsun göklerin yangınıyla!
İşgal altındaki İstanbul’u şöyle anlattır.
Biz ki İstanbul şehriyiz,
Seferberliği görmüşüz :
Kafkas, Galiçya, Çanakkale, Filistin,
vagon ticareti, tifüs ve İspanyol nezlesi
bir de İttihatçılar,
bir de uzun konçlu Alman çizmesi
914'ten 18'e kadar
yedi bitirdi bizi.
Mücevher gibi uzak ve erişilmezdi şeker
erimiş altın pahasında gazyağı
ve namuslu, çalışkan, fakir İstanbullular
sidiklerini yaktılar 5 numara lâmbalarında.
Yedikleri mısır koçanıydı ve arpa
ve süpürge tohumu
ve çöp gibi kaldı çocukların boynu.
Ve lâkin Tarabya'da, Pötişan'da ve Ada'da Kulüp'te
aktı Ren şarapları su gibi
ve şekerin sahibi
kapladı Miloviç'in yorganına 1000 liralıkları.
Miloviç de beyaz at gibi bir karı.
Bir de sakalı Halife'nin,
bir de Vilhelm'in bıyıkları.
Biz ki İstanbul şehriyiz,
güzelizdir,
dört yanımız mavi mavi dağdır, denizdir.
Öfkeli, büyük bir şair :
«Ey bin kocadan arta kalan bilmem neyi bakir»
demiş
bize
ve bir başkası,
yekpare Acem mülkünü fedâ etti bir sengimize.
Biz ki İstanbul şehriyiz,
işte, arzederiz halimizi
Türk halkının yüce katına.
Mevsim yazdır,
919'dur.
Ve teşrinlerinde geçen yılın
dört düvele teslim ettiler bizi,
gözü kanlı dört düvele
anadan doğma çırılçıplak.
Ve kurumuştu
ve kan içindeydi memelerimiz.
Biz ki İstanbul şehriyiz,
Fransız, İngiliz, İtalyan, Amerikan
bir de Yunan,
bir de zavallı Afrika zencileri
yer bitirir bizi bir yandan,
bir yandan da kendi köpek döllerimiz :
Vahdettin Sultan,
ve damadı Ferit
ve İngiliz muhipleri
ve Mandacılar.
Biz ki İstanbul şehriyiz,
yüce Türk halkı,
malûmun olsun çektiğimiz acılar...
DEVAM EDECEK
Kaynak: 1- Ekber Babayev