TÜRKOLOG

İslamda Tebliğ ve Cihat

İslamcıların İslam tarihinden ibarettir, tarihleri.

Tarihleride de Arap yarım adasında oluşmuş hikâyelerdir.

Milletler ve hükümdarlar, tarihini yazan Arap tarihçisi Taberi bunlara dahildir.

Mekke-Medine İslam devletinin kuruluşu, kanlı Arap fetihleri,

Bizans- İran- Türkistan’daki kanlı katliamları,

Din adına görkemli bir şekilde anlatırlar.

300 yıl Bağdat sokaklarında satılan Türk çocuklarının,

Kendilerini idrak etmesiyle oluşan Kölemen Türk devletinden söz etmezler.

Vede devamı olan memlük devletinden,

Ali oğlu Hz. Hüseyin’in Hanımı Bibi Şah Banu son Sasani hükümdarı Yezdücerd’in kızıdır.

Arap gaziler tarafından esir alınmış hükümdarın eşi ve iki kızı Medine sokaklarında satılmıştır.

Ali küçük kızı yani Bibi Şah Banu Hatun’u satın alıp oğlu Hüseyin’e vermiştir.

Hz. Hasan’ın 16 karısı vardır.

Hüseyin’in  beş karısı vardır, babalarının ise dokuz karısı vardır.

Dört halife devrinde Suriye, tüm İran feth edilmişti.

Edilmişti de de yönetim,

 Kur’an kanunu muydu O’na bir bakmak istedim bu yazıda.

İslam’ın sesi, halifelik fetihleri boyunca işgal bölgelerinde hiç duyulmamıştır.

Hep yağma, Kan-şehvet var olmuştur.

Tüm İran ve Horasanda İslam gazilerinin fethettiği bu geniş topraklardaki savaş anıları,

Ancak 9. Ve 10 yüzyılda Arap gazilerin fetihleri ve anlatıları anlatılarak yazıya geçirilmiştir.

İran’ın Taberistan bölgesinde

M.S.838 doğumlu 925 de Bağdat’ta ölen Taberi;

İslam Tarihi ve İslami yorumlarıyla ünlüdür.

Fakat Müslüman tarihçilerin bu anlatılarını batılı tarihçilerden,

Albrecht Noth ve Patricio Crone  güvenilir bulmamaktadırlar.

Abartılı ve masalımsı bulurlar İslam tarih anlatıcılarını.

Batılı tarihçilerin çoğunluğu, halifeliğin coğrafi plandaki yayılması ile

İslamiyetin yayılması arasında paralellik olmadığını söylerler.

Din bir gönül ve inanç işidir.

Önce zorla, sonra mecburiyetten en sonunda gönülle inanarak,

Bu durum bütün dinlerde böyledir.

Çünkü yeni bir din tebliğ edildiğinde, zaten insanların

Binlerce yıldır inandıkları bir inançları vardır.

Binlerce yıl inanılan ve yaşama bicimi haline gelen bir inanç ve kültür;

Bir gecede, bir yılda, hatta bin yılda yok olmaz insan beyinde.

Tüm Tek Tanrılı dinlere inanan insanlar,

Bugünkü dine bağlılık yanında eski “Pagan kültür’e” atalara ve tabiatla bağlılık devam eder.

İslam yayılmasında da bu böyle olmuştur.

Araplar yöneten olmalarına rağmen, gönüllü yayılma yüzyıllar sonra olmuştur.

Arap yayılmasında, dinin bir gönül işi olduğunu,

Felsefesinin temeli yapan, Ahmet Yesevi ve müritleri olmuştur.

Irak –İran ve Mezopotamya da vede Türkistan da eski inançlarda çözülme,10 ile 11 yüzyıllarda oldu.

10 yüzyılda İran’ın doğusu tamamen Zerdüşttür. Araplar egemenlik altına aldıkları milletlerin

Din değişimine öncelik vermediler.

İslamın savunucusu görünen Araplar,

Kafir belledikleri insanları Müslüman etmekten ziyade,

Kendilerine boyun eğmelerini istiyorlardı.

İslam’ın tebliği halifelik acısından önemli değildi.

Hatta islamın ilk devirlerinde İslam’a geçişi zorlatılan hükümler vardır.

Boyun bükecek, kafir kalacak , vergiyi çok ödeyecek,

Çünkü Müslüman olursa vergi azalıyor.

Toprağını bırakıp, Müslüman olmak isteyen köylüler köylerine gönderiliyordu.

Eski dinlerine inanmaları sağlanıyordu.

Rus tarihçisi E.A.Belyaev;

Kitlesel din değiştirmelerin olmadığını söylüyor.

9. Asırda  Mısır halkının %80 nin Hristiyan olduğunu söylüyor.

Yeni Arap fetihleri; İslamın yayılması ile son bulmuyordu.

Amaç zaten İslam’ı yaymak değildi.

Hükmetmek, boyun büktürmek, yönetmek, vergi almaktı.

Tüm Arap Halifeler bunu yaptılar.

Biz Türkler bir gecede bir rüya ile Müslüman olmadık.

Hala gezdiğim Türk diyarlarında  Müslümanlığı gönlüne sindiremeyen,

Eski “Gök Tanrı” inancını yaşayan insanlara şahit oldum.

Hun diyarı Moğolistan’da baştanbaşa insanlar,

Tabiatı kutsal belliyor.

Kirletmiyor yok etmiyor.

Tabiatın ruhu olduğuna inanıyor.

Eski temel inançları devam ediyor.

Arap kabile sistemi,

Feth edilen toprak insanlarının, Müslüman olması için önlerinde bir setti zaten.

Arap fetihçileri, Kabile ruhuyla hareket ediyorlardı ki,

Müslüman olan kafirleri bağırlarına basacak sosyolojik alt yapıları yoktu.

Kişi Müslüman olduğu için değil,

Herhangi bir kabile mensubu olursa saygı görüyordu.

Bu sosyal yapı, yeni Müslümanları, Arapların aralarına almalarını engelliyordu.

Önce her hangi bir Arap kabilesi kabul edecek, sonra Müslüman olacak.

Sonra itibar kazanıp, az vergi ödeyecek, zor iş.

Erken dönem İslamlık evrensel değildir. Yağma dönemidir.

 Müslüman olmak için, kabilenin kişiyi seçmesi lazımdır.

Arap kast sistemi yayılmayı önlüyordu.

Abbasi düzeniyle Arap Emevi egemenliği kırılmıştır.

Elit Sasani ve Türkler Müslümanlığa alınıyor köylüler dışlanıyordu.

Köylüler bu elitlere özenip, kitlesel düzeyde islamı gönülden seçtikleri zaman,

Evrensel din olabilirdi islam.

Buda hiçbir zaman olamadı.   

Emeviler dönemi içinde; köylülerin din değiştirdiğine dair bir kanıt yoktur.

Önce seçkinler ve çocukları Müslümanlığı benimsiyorlardı.

Bu yapı şehirlerde oluşuyordu.

Şehirlerde oluşan bu yapı, sonra dağlara köylere yayıldı.

Divanı Lügat it Türk’te Müslüman Türk gençleri köylülerin tapınaklarını 

Ve zenginliklerini yağmalayıp şöyle diyorlardı.

“Fırtınalar gibi estetik buda evini yıktık içinede sıçtık.”

Yeni din mensupları eski dini kafir belliyorlardı.

Türklerde de sosyal yapı eriyordu. 12. Yüzyılda İslamlaşma hala oturmamıştı,

Beyinlere gönüllere.

Ömer devrinde Celula savaşından sonra,

İran toplumunun üst sınıflarından, İslamı seçen olmuştur.

İran toplumunda cizye diye bir vergi vardı.

Kelle vergisi Türkçe deyişiyle, bir alçalmayı ifade eden vergi.

Üst düzey bürokrat ve kralın hizmetkarları cizye ödemezdi.

İslam halifeleri İran’ın bu vergi sistemini uyguladı.

“Cizye vermemek aşağılanmamak için Müslümanlığı seçti köylüler” diyor.

Tarihçi Dennet.

“Arap fetihleri yerleşik düzende değişiklik yapmadı.

Mısırdaki toprak sahipliği düzeni devam etti.

Mısırda Greklerin yerini Araplar aldı. Değişen bir şey olmadı.

Düzen devam etti” diyor tarihçi Shaban.

Belyaev adlı tarihçi, Arapların fethettikleri toplumların,

Sosyo ekonomik düzenlerine dokunmadıklarını,

Yerel yönetimi ve vergi teşkilatını değiştirmediklerini söylüyor.

Pers imparatorluğunda da böyle idi. Türklerde Osmanlılarda böyle.

Çünkü küçük askeri nitelikli işgallerle, milyonluk nüfuslu coğrafyalara hükmedilemezdi.

Halifelik devirlerinde, Arap yağmacılar ve askerleri 500 bini bulmuyordu.

 İşgal edilen coğrafyada yerel yönetimlerin üst yönetimleriyle iyi geçinmeleri lazımdı.

Moğollar Anadolu işgalinde de öyle yaptılar.

Etkin tarikatla, kukla Beylerle Anadolu Selçukluyu yönetip,92 yıl iktidarda kaldılar.

Arap halifeleri yüzyıllar, Süryanilere, Hristiyanlara,

Yahudilere, Greklere, Pehlivelere, ihtiyaç duydular yönetimde.

Pehlevice uzun yıllar yönetim dili olarak kaldı.

Hz. Ömer işgalinden sonra İran da hakimiyet Araplarda idi ama, bürokrasi işgal edilen toprak insanlarındaydı.

Araplar sadece maliyeyi kontrol ediyorlardı.

Yönetimde Arapça konuşulmasına karar verdiği zaman halifeler;

Arapçayı iyi bilen yabancı memurlar hep korundu.

Mesela Selçuklu devrinde tüm İran Türk yurdu olmuştur.

Yazışma dili farsça,

Ordunun yazışma dili konuşma dili Türkçe olarak kalmıştır.

Araplar işgal ettikleri İran ve Türkistan’da yerel yöneticileri

Araplardan seçmediler, eski sistemi korudular.

Osmanlıda balkanlarda öyle yaptı.

Ne zaman ki,

Yerel yöneticilerin yerine İstanbul’dan atama yapıldı.

İsyanlar başladı.

Halil İnancık’ın görüşü bu yöndedir.

Araplar işgal sonrası, yenidünya düzeni yaratamadılar.

Arap fetihleri sonunda devlet düzeni, Bizans – Sasani düzeni olarak devam etti.

Araplar halifeler,

Toplanan vergilerden Haraç alıyorlardı. İslam bir üst sınıf dini görünümündedir.

İslamı yayma gereği duymuyor, sadece toplanan vergiden Haraç alıyorlardı.

Araplar kendilerinin azınlık oldukları,

İran, Türkistan, Bizans coğrafyalarında savaşlar yürüttüler.

Arapların tarih boyunca düzenli orduları olmadı

ZATEN…

Tüm Arap kabileleri savaşçıdır, bu kabileler yağma için ordu haline getirilirdi.

Yağmada doyumluluk olunca Tanrı işe karıştı;

“Ganimet sadece peygamberin ve Allah’ın dır.” Diye ayet düştü

Kur’ana Etfal suresi 1Ayet.

Araplar, İran, Türkistan, Bizans ve Mısırda hiçbir zaman çoğunluk olmadılar.

  En çoğul sayıları 500 binler civarında olduğunu tarihçiler uzlaşıyor.

Halifeliğin fetihleri, bir azınlığın çoğunluğu feth etmesi halinde gelişti.

Devletler uyumayacaklar.

“En güçlü zamanında, Roma kuzeyden gelen barbarlar tarafından yıkıldı” diyor J.J.Ruso.

 “Arap orduları İslam’ı yayıyoruz” diyorlardı. Hristiyanlık ve Museviliği tanıyorlardı.

Coğrafyalarında doğan dinlerdi.

İran’a girince iş değişti. Zerdüşt dini önemli bir yapı idi.

Kabeye benzer tapınakları da vardı. Ataş Gede idiler.

Bağnazdılar, din değiştirmediler.

Cizye ödeyerek dinlerine devam ettiler.

İnanç kolay kolay kolay değişmez.

Gazneli Mahmut; Hindistan’da yağma ve katliamdan yorulunca,

“Hintlileri toplayıp inek eti mi yiyecek siniz, Müslüman mı olacaksınız dedi”.

“Hepsi hindi eti yiyeceklerini söylediler”

Fazla vergi ödeyip dinlerinden vazgeçmediler.

Zerdüşt kültürü Abbasi halifelerini de etkiledi.

Aklı ve felsefi özellikler taşıyordu bu inanç.

Kur’an ilkeleri Zerdüşt memleketinde bir kenara bırakıldı.

Cihat,

Putperest göçebe Arap pratiğinde,

Göçebe Arapların, zengin Arapların mallarını yağmalamadır.

Adına gaza ve gazve denirdi.

Araplar coğrafyalarından kaynaklı yağmacıydılar. 

Önlerinde iki yol vardı .

Ticaret ve yağma.

Göçebe yaşamda üretim, kendilerine yeterli değildi.

Onun için kendi bölgeleri dışında yağmaya ihtiyaçları vardı.

Göçebeler daha çok ticaret kervanlarını yağmalıyorlardı.

Mekke ve etrafında tarım yapmanın imkanı yoktu.

Mekkeliler için ticaret vazgeçilmez bir koşuldu.

Arapların kervan hattı, Yemen’den başlıyor, Şam’da sona eriyordu.

Bu güzergâh Mekke tüccarlarının göz koydukları alandı.

Arada bu kervan yolunda Gazze yani Cihatlar yapılırdı.

Batılılarda da o tarihte korsanlık meşhurdu.

İnsanlar zamana uyumludur.

Yemenden başlayıp, Şam’da biten bu kervan yoluna sık sık cihatlar yapılırdı.

Mekke’den Medine’ye hicret eden Müslümanlar bu Arap alışkanlıklarını,

Mekkelilerin kervanlarını yağmalayarak devam ettirmişlerdir.

Gaza veya Cihat, Cahiliye devri Araplarının temel yaşam biçimidir.

Müslüman olunca Araplar; birbirlerinin mallarını değil de,

Müslüman olmayan Arapların mallarını yağmalar olmuşlardır.

Başka bir insanın zenginliğine zorla el koymak,

Hem islam öncesi,

Hemde

İslam sonrası vardır Araplarda.

Araplar kendi soylarının mallarını yağmalarken,

Tümden Müslüman görününce tüm Araplar

Hedefe,

Sasasani ve Bizans girdi.

  Hz. Ömer Halife olunca,

Arapların iç savaşı, dış savaş  haline gelir.

Hz. Ebu Bekir zamanda “İç savaş” yaşanır Müslüman olan kabileler, Hz. Muhammed’in

Ölümüyle kendi dinlerine döner.

Ebu Bekir bunları bastırır.

Böylece iç savaş başlar.

Arap kabileler  Mekke Medine yönetimine girmek istemiyorlardı.

Bu savaşlara Ridde savaşları denir.

Hz. Ömer kabilelerle görüşüp savaşa son verdi.

Hedefi dışarıda gösterdi.

Sasani bölgesini hedef aldı Ömer.

Ayrıca Bizansı.

Arap kabiler arasındaki yalancı Peygamber olarak ünlenen Arap kabile reisleri hedef değiştirdiler.

Yağma Arap olmayana yapılmalıydı, Milli bilinçte bu şekilde oluşuyordu.

Cihatların nedeni dini değildi genelde, yağmaya yönelikti.

Savaşan Araplar İslamı kulaktan dolma biliyorlardı.

Fetihlerden amaç İslamı yaymak değil ganimet elde etmekti.

Mekke’de ticaret azalınca,

Ticaretten daha kolay olan ganimete yöneldi Arap Fatihler.

Zaten 6 y.y. da Sasani Bizans savaşları bu iki ülkeyi zayıflatmıştı.

İki zayıf ülkeye Araplar saldırdılar.M.S.628 de Bizans Sasanileri yendi.

İmparator Heraclius Kiliseden borç alarak silahlanabildi.

M.S.630 da Hz. Peygamber amcalarından Mekke’yi alacaktı.

Mekke’deki ticaret canlı idi, Arapların gözünde.

M.S. 541 lerde Sasani ve Bizansta veba görüldü.

Nüfusun üçte biri öldü.

M.S.630 ile 640 yıllarında Arap orduları Suriye’ ye girdikleri zaman,

Sütunlar arasından geçen antik yolların kullanılmadığı hayatın yok olduğu,

Yolların çalı ve otlarla kaplandığını tarihçiler yazar.

Efesli, tarihçi John,” Tüm kasaba ve köyler terk edilmişti.

Mısır ve İskenderiye’de nüfus kalmamıştı”.

Hastalık fakirlik yokluk, üstelik birde Arap akınları 

Akdeniz çanağında insanlar umutsuzdu.

Veba ticareti de vurmuştu.

İstanbul ve Avrupada insanlar, tarıma dönmüşlerdi yaşamak için.

Araplar komşuları olan yerleşik ve güçlü devletlerin zayıf zamanında

Cihat ve gazaya geçtiler.

Kendi aralarındaki savaşı ertelediler.

Bizans ve Sasaniler birbirleriyle savaşırken,

Savunma sistemleri çökmüştü.

Bu durum Arap Cihatçılar için cazibe idi.

Ganimetlerin Sasani ve Bizanstan temin edilmesi,

Araplar arasındaki kabile savaşlarına son verdi.

Araplardaki kabile düşmanlığı, bu gün bile giderilmiş değildir.

Kabile siyaseti İslam görüntüsü, altında da devam etti.

Halifeliğin Osman’dan Ali’ye geçmesi bir iç savaş anlamına gelir.(656-661)

Emevi devleti bu iç savaş sonrası kuruldu. Halifelik kabiller arası yer değiştirdi.

Muaviye ölünce Ali taraftarları tekrar isyan ettiler.

Emevi hanedanlığı yıkıldı, Abbasi devleti kuruldu.

Her halife değişiminde kan akmıştı.

Peygamber zamanında kutsal sayılan Mekke ve Medine,

Peygamberden 140 yıl sonra, eski önemini yitirmişti.

Merkez Şam’a oradan da Bağdat’a taşınmıştı.

Muzaffer bedevi Araplar, Zerdüst kültürü içinde eriyordu.

Artık Halifeliğin kutsallığı bitmişti.

Yerleşik kavimler Sasani ve Bizans bürokratları devletin merkezine oturdular.

Araplardaki yöneten ana ilke Kur’an değildi.

Zekat ve yardımlaşma cahiliye devri Araplarında zaten vardı.

Haraç ve cizye vergisi sasaniler’de, vardı. Suriye bölgesinde Bizans vergi sistemi uygulandı.

Mimari alanda da Bizansın etkisi görülür.

Araplar İslam öncesinde üç türlü para kullanırlardı.

1.- Bizans altını

2.- Sasani gümüş sikkesi

3.- Yemen sikkesi

İslam sonrasında da bu paralar kullanıldı.

Bütün bunlardan anlaşılıyor ki;

Dini mitlerle bakmazsak Arap tarihine, gerçek parıldar.

Görülür ki, Fetihlerde amaç Din değil yağmadır.

Silah gücüyle boyun eğdirilen  Sasani ve Bizansın bürakrasisi devlete hakim olmuştur.

Divanda Yunanca metinler bile vardır. Araplarda devlet yönetiminin kararları divanda alınırdı.

Biz din diye Arap tarihini,  Siyonizm diye Yahudi tarihini pompaladık beyinlere.

Biz Türkler İslami öğrendiğimizi zannederek, Türk tarihini bir yana bıraktık.

 Arap tarihini de dini mitlerle kutsallaştırdık.

Değişmeyen doğruyu bulmak gayret istiyor.

Gayret etmek zorundayız

Gelecek için.

“Gelecek kendi tarihimizden güç almaktır.

Türk çocuğu tarihini tanıdıkça kendilerinde

Daha büyük işler yapmanın yolunu bulacaktır”

Demiştir Atatürk.

Yol Atatürk yoludur.

 

                                                                                              KAYNAK

                                                                              1-Milletler ve Hükümdarlar tarihi

                                                                              Taberi

                                                                              1963 ikinci basım Milli Eğitim Bakanlığı

                                                                              2- Bilim ve Gelecek

                                                                                 Eylül 2016 151 sayı

                                                                              3- Anılan tarihçiler.

Yayın Tarihi
09.12.2016
Bu makale 2884 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!