Turizm çok hassas, çok kırılgan, çok evhamlı bir iş, her şeyden nem kapıyor, her çarkın arasına sıkışıyor, çabuk düşüyor, aniden çıkıyor…
Turizm olgusu artık masum değil: turizm her anlamla hem kazandırıyor, hem kaybettiriyor. Turizm hem onarıyor, hem bozuyor. Turizm hem yapıyor, hem yıkıyor.
Bu yıl Türk turizmi kazandırıyor ancak;
İstanbul seçimlerinin iptali 2019 yılında ülkemizin turizmde elde edeceği 15 milyar avroluk net kâr kadar meblağı şimdiden alıp götürdü, kaybettirdi.
Millet olarak çok koşuyoruz, koşturuyoruz ancak tek boyutlu kazanıp çok yönlü kaybediyoruz…
Bizi yöneten ekonomi sistemi arızalı, Türkiye her anlamda zikzaklar ülkesine dönüştü.
Bırakın yatırım istikametini, insan nereye yürüyeceğine, kimin ile ne konuşacağını bile tam kestiremiyor...
Anlamakta zorlanıyorum:
Piyasaları sakinleştirecek, demiri soğutacak, şeffaf ve liyakatli insan gücü halen saha dışı tutuluyor.
Uzmanları ile önlem yerine iddialardan oluşan kavga duvarları örüyoruz .
Bilimsellikten uzak kendimizin inşa ettiği tahmin ve iddialar…
Boş kaleye gol yiyoruz, sonra yediğimiz golü saymıyoruz, kabullenmiyoruz, inkar ediyoruz, “komplogol” diyoruz.
Ancak durum şu an tüm sektörlerimiz için çok ciddi, biraz latife ile karışık “Eskiden gazoz kapağı vardı, o bile bazılarımızın kasasında kalmadı!” diyebiliriz...
Ekonomik kararları, analizleri, yorumları stadyum amigosu edası ile karşı tarafa çalım atma tezahüratından alıp uzman bir mercek altına taşımalıyız.
“Dolarda sert düşüş!” sözü ise Türk ekonomisinin yeni kült deyimi olarak tarih sayfalarında yerini aldı.
Güncel makro veriler ışığında Turizm gelecek yıllarda beklediğimiz kadar verimli olmayabilir, büyük beklentiler içinde olanları yanıltıp, üzebilir …
İçte ekonomik daralma, dışarıda konjonktürel yoğun talep, hatta Batı’dan Doğu sahillerine (geçici!) rezervasyon kayması Türk turizmine çok yönlü ve ağır yüklenmeler, yanlış yönlendirmeler getirebilir:
Bir tarafta hızla inşa edilecek yeni odalar, anex yapılar, öbür tarafta devletin yeni gelir arayışları, kapıda bekleyen vergisel yeni kurgular sektörde gerilmeleri ve beklenmedik ani kopmaları da beraberinde getireceğini ben şimdiden görüyorum.
Ayrıca diğer sektörlerde tıkananlar tek çare olarak orman arazilerinde verilmesi öngörülen yeni tahsisler ile turizm sektörüne doğru yelken açacaklar, arz talep dengesini dalgalandırıp fiyatları yine ölü olarak karaya vurduracaklar.
Tam bu noktada turizm yatırımlarının çeşitlendirilmesinde ve on iki aya yayılmasında yüzümüzü yine AB’ye dönmeliyiz.
AB Türkiye’ye her açıdan çok uygun pazar. Çünkü; AB pazarının reflekslerini iyi tanıyoruz.
AB küresel devasa bir ticaret merkezi ve Türkiye olarak bu merkeze en yakın ülke olmamıza rağmen çok uzak pozisyondayız.
Haklı olsak bile özelikle Avrupa’nın batı yakasına karşı uyguladığımız yanlış diplomasi Türk ve Avrupa Halkları arası empati, sempati dengesini bozdu. Ancak biz yolumuza devam etmek zorundayız zaten bugünlerde Ankara’da da ibrenin Batı Avrupa’ya döndüğünü görüyoruz .
Zira AB ekonomisi, üretilen tüm mal ve hizmetlerin (GSYİH) toplam değeri bakımından ABD ekonomisinden daha büyük.
Türk ekonomisi ve turizmi için Batı Avrupa’nın özelikle Almanya ve Benelüks ülkelerinde geleneksel farklı hatta yerleşik doğal multiplikatörler sinerji ortamı yaratıyor.
Türk turizmi sektörü için imkanlar eskiye nazaran Avrupa’da çok daha büyük.
AB normlar ve standartlar diyarı. AB normları Türk vizyonu ve hizmet üstünlüğü ile birleştiğinde küresel marka yolu hızlanır.
AB’nin Sosyo kültürel, yaşam tarzı, dinlence, eğlence ve seyahat bütçeleri zaten çok yüksek.
AB GSYİH: 16 trilyon Euro’yu aştı.
AB çok yönlü kaliteli ve pahalı ürün alan tüketen bir büyük pazarı dönüştü.
Avrupa’da çılgınlık para etmiyor: bilakis tam tersi bir eğilim var:
Doğal, sağlıklı, güvenli sahici ürünler revaçta!
Çok büyük , çok süslü, çok abartılı olmayan ürünlere yönelik ilgi artırıyor..
Avrupalılar deneyimli, disiplinli, israfa uzak duran ; sürdürebilir en uygun profil müşteri olarak bizden güçlü bir mesaj bekliyorlar . Avrupalı müşteriler bizler için altın tepside olmasa da çok yakın mesafede hazır duruyor:
Aktif bir kamu diplomasi ile çok renkli, yaşam sevinci dolu farklı sürdürebilir ürünler ile AB’nin yaşlanan sakinlerinin ülkemizin her yöresine müdavim müşteri olarak kazanabiliriz.
12 ay turizm projemize her anlamda çok boyutlu desteği AB’den alabiliriz, almalıyız ..
AB’nin turizm anayasasında zaten turizmde ürün farklılığı birinci paragrafta yerini almış, heterojen ürünler istenilmiyor, hedeflenmiyor.
Geçte olsa Türk Turizm Sektörü için AB ile daha derin entegrasyon imkansız değil.
Yeni seçilmiş belediyelerimizin yerelden desteğini alarak uzman çalışmalar ile Avrupa Konseyi’nin başlattığı “Avrupa Bir Ortak Miras” kampanyasına yerelden geniş katılımlı dahil olabiliriz.
Kültürel, doğal ve tarihi miras konusunda ülkelerarası bütünleşme yolunda sektör olarak yerimizi tam alamadık ..
Turizmcilik sosyo kültürel bir faaliyet, paylaşımcı halk sanayisidir.
Bu konuda Karadeniz’de kurulma aşamasında olan ‘Avrupa Türkiye Emekliler Birlikte Yaşam Derneği’ ve Akdeniz’de ‘Kardeş Şehirler Turizm Birliği’ nin çalışmalarından çok duyacaksınız.
Zaten turizm toplumlarası kültürel, sanatsal çalışmaların, birlikteliğin, ortak sevdanın, merakın, hasretin bir gezi, bir keşfetme, bir tad almaya geldim demenin veya ailecek kalabalık, zaman zamanda tek başına bireysel tatil programına doğal dönüşümü değil midir sizce de?
Sadece excell hesaplamaları ile ilerleyenlere pazar zaten en düşük fiyatları değer biçiyor.
Hayatında hiç müzeye gitmemiş, Termesos’a çıkmamış, Efes’in yollarında kaybolmamış, Mevlana’yı okuyup sevdalanmamış kişilerin sektörümüzde katı izleri var.
Turizmin geleceğini 10- 15 büyük kıtasal tur operatörünün ‘satışlar iyi gidiyor!’ bildirilerinde arama devrinde bir yeni kapı açarak: on binlerce küçük veya orta boyutlu kültür, sanat, gourmet, sağlık, etkinlik, maritim, ve engelli müşteriler için çok verimli çalışmalar yapan tur operatörlerine çok daha zaman ve bütçe sağlayalım müşterek projeler geliştirelim.
Aşırı doluluklarda bile onlara özel ilgi gösterelim, işlerini büyütmeleri için Türk Turizm Sektörü olarak güven ve destek verelim.
Aksi takdirde Avrupa’nın 50 yaş üstü varlıklı neslinin en yüksek harcama yaptıkları bu altın yıllardan hak ettiğimiz payı ülkemize kazandıramayacağız.
Kültürel ortak miras olarak değerlendirebileceğimiz sanat eserleriyle kültürel, sosyal, geleneksel, manevi ve dini değerleri ile yeni paket ürünler ile çok yönlü olarak piyasalara yeniden giriş sağlayabiliriz.
Karşılıklı anlayış, tazelenmiş empati: kalıcı sempati ile AB’de özelikle tüm belediyelerimizin de desteklediği kamu diplomasisi sektörümüzü çok daha sağlam maddi ve manevi temellere taşıyacak, yıllardır konuştuğumuz adil piyasa/kaynak pazar şartları, sağlıklı gelişen ürün çeşitliliğinin yaratacağı yerel kalkınma ve sektörel verimlilik ile sürdürebilir bir şekilde büyüyen halk sanayisinin önünü açacaktır.