Dünya para politikaları değişime uğruyor. Parası olan düdüğünün sesini değiştiriyor, başka türden çalmak istiyor. Zira küresel, kıtasal, bölgesel ve yerel ekonomi savaşları had safhada. Dünyada çok uzun vadeli planlamalar var. Çin Rusya, Amerika ve Avrupa’nın gizli ve saklı stratejileri var; ancak bu ülkelerin gündemi bilgi, icat ve patent üzerine yoğunlaştığını herkes biliyor. Beyin kahramanları revaçta. Çok boyutlu derin araştırmalar, yeninin de en yenisi teknolojiler, yapay zeka, robotik üretim ile yeni bir dünya kuruluyor. Dünya ürettiğinden çok daha fazlasını tüketen ülkelerin tükendiği bir dönemece giriyor. Tüketim bağımlısı romantik kaderci toplumlar şokta. Bol para devri kapanıyor. Böyle devam ederse faizler ülkemizde daha da yükselecek, hepimizin boyunu geçecek! Geçen gün Türkiye’ye beraber geldiğim bir grup yabancı bana sordu. “Türkiye’de ne kadar çok yeni ve pahalı araba var, herkesin elinde en pahalı telefonlar var, herhalde çok zenginsiniz?” diye. Bende, “Bizim gönlümüz zengin” diye cevap verdim. Pek anlamadılar… Bugünkü durum itibarı ile üretmeden küresel marka ürünleri en hoyratça tüketen grup ülkelerin lideriyiz. Yabancı üreticilerin en sevdiği ülke durumundayız. Sorup soruşturmadan, ‘İhtiyacım var mı yok mu? Ödeyebilir miyim? Ödeyemez miyim?’ diye sormadan önüne koyanı en hızlı ve en pahalı alan tüketici toplumu olarak dünya üretim piyasalarında göz kamaştırıyoruz. Türkiye olarak hem milli geleneklerimize hem de iman ettiğimiz dine tam karşı ve zıt duran inanılmaz vurdumduymaz bir hal içeresinde dünya israf şampiyonuyuz. Çok dua az merhamet modundayız. Ajda Pekkan, İbrahim Tatlıses karışımı bir toplum haline dönüştük. Gözlerimde Gucci gözlükler, elimde Iphonelar, ayağımda kunduralar, kıç cebimde bol taksitli, bol ihtarlı kredi kartları… Eskiden imkansızlıklar şimdide ürün bolluğu içinde aşırı tüketim dürtüsü bizi arabesk ve kaderci kılmaya devam ediyor. Şimdi olduğu gibi aniden piyasalar daralınca, işler kötüye gidince, cepler boşalınca başlıyoruz dünyayı lanetlemeye. Öfke yağmurunda beraberce ıslanıyoruz. Zeki Müren’in ‘Kahır Mektubu’ndan, rapçilerin ‘Şımarık Borçlu Sevgilim’e kadar giden yolun yeni bir güzergahına adım atmak üzereyiz. Oysa tarihe geçen Türklerin ve müminlerin hepsi esas zenginliği tevazuda aradıklarını ve kanıtladıklarını unutmuş gibiyiz. Tevazu sahibi olmayanların uzun vadede hiçbir yere varamadığı; sadece yol aşındırdığını, trendy luxury pabuç eskitmekten başka ülkemiz ve toplumumuz için sürdürebilir kalıcı değerler yaratamadığını gözlemliyoruz. Paramız bitince, kalmayınca, elimizden alınınca veya değer kaybedince bizde veriyoruz feryadı. Elimizden biberonu alınmış bebekler gibi ‘Dış güçler’ diye ağlıyoruz .“Peki kardeşim o pahalı arabayı, bilmem ne kahvesini, o 24 saat elinden düşürmediğin iPhone’nu, sana dış güçler zorla mı aldırıyor, içiriyor, yediriyor?” diye soruyorum o zaman bende kendi kendime. “Neredeyse Türk malı kalmadı şanlı Türkiye’mde“ diye mırıldanıyorum klimalı AVM’lerde. Bazı kendimi tutamayarak “Türk çayı sipariş ettiğinde küçümseyen bakışlar arasında büyüyen çocuklarımız bizi neden rahatsız etmiyor hala?” diye laf atıyorum arkadaşlarıma. Köy pazarlarından alışveriş yapmaya utanan AVM çocuklarımızı kim bu hale getirdi? Şatafatlı benzin istasyonlarında 100 çeşit yabancı içecek içerisinde bir Türk ayranını bile satın alamıyorsunuz çoğu yerde. Her benzin aldığımda hiç suçu olmayan kasiyerleri istemeyerek şikayetlerim ile üzüyorum. Bazı kasiyerlerde bana üzülerek “Efendim biz ayran satmak istiyoruz, ancak anlaşma yaptığımız şirketler koydurmuyor” diye cevap veriyor. Neyse buradan bütün kasiyerlerden gerçekten çok özür diliyorum. Beni affedin , biraz asabiyim… Niye para biriktirip Amerikan kahvesi içen gençlik yetiştiriyoruz? Neden annesinin kredi kartı ile Amerikan pie için kuyrukta bekleyen kızlarımızın sayısı çoğalıyor?. Yoksa Türkiye’de anne babaların dış güçler ile gizli işbirliği mi var? Çobanlarımız Konya yolunda 7 TL’ye sırf boya, gaz, şekerden oluşan bir yudumluk BULL içiyor. Artık eski tüketim alışkanlıklarımız ve üretim/ tüketim politikalarımızın paradigmaları değişmeli. Yeni seçilen belediye başkanlarımız kendi sınırları içerisinde yerel ürünleri mutlaka vitrinlere sokacak çalışmaları başlatmalı. Yerelde Köy Açılımı’nın tam zamanı. Belediye başkanlarımız köyleri şehre, şehirleri köylere taşısınlar. Köylere alışveriş için haftada bir otobüs kaldırsınlar. Zira kapıdaki tehlike çok büyük. Türkiye’nin büyük bir U dönüşü yapması kaçınılmazdır. Yerel ekonomiyi destekleyen yerel üretim/tüketim dengesi- düzeni sağlanmadan ulusal ekonomi hiçbir zaman düzelmez. Çoğumuz üretmeden sponsorlu yaşam sürüyoruz. Ya aileden, ya belediyelerden, ya devletten ya da eşten dosttan destek almadan ayakta durabilenlerin sayısı yine azalmaya başladı güzel ülkemde. Dünya ekonomi ve finans guruları aşırı ve kontrolsüz abartılı tüketimin bazı ülkeleri içeriden çok yönlü çürütebileceğine işaret ediyor. Sağlıksız, gereksiz, pahalı, üstüne üstelik birde yabancı ürünler ile aşırı tüketim israf ile birleşince ülke ekonomisinin damarlarında kireçlenmeler başlıyor. Ülkemiz şu an değer üretmiyor, borç büyütüyor. Soruyorum size; Milli biletimizde hangi rota, hangi varış noktası yazılı? Bileniniz varsa bana özelden yazsın. Zamanın bilim, sosyal ve kültürel donanım gereksinmelerine ve standartlarına içeriği uygun olmayan eğitimin ışığında, aşırı israf ve abartılı tüketim dürtüsü aşılanan ve artık bırakın şehirleri, köylerde bile yanlış beslenen ruhen ve bedenen yeniden formatlanan Türk insanı, yani bizler ne kadar mutlu olabiliriz ki o varacağımız yeni limanlarda? Borçlarımızı nasıl, ne zaman, hangi kazançlar ile ödeyeceğiz? Şimdi yeni seçilmiş belediye başkanı dostlarımdan ricam ‘çabuk olsun yamuk olsun, benim adım konsun’ geleneğinden vazgeçip bilgi, tecrübe, liyakat paylaşımı ile daha kurumsal ve sürdürülebilir bir yeni bir yerelden kalkınma, yerelden zenginlik seferberliği başlatanlar bugün olmasa da tarihte hep anılacaklardır. Çok nitelikli ve yetenekli yerel insan zenginliğimiz var. Kullanalım! Değerli belediye başkanlarım, gelecek beş yıl ülkemizin geleceği için çok çok önemli. Yerel kaynakların tükendiği, fauna flora dengesinin ciddi bozulduğu, beton tarlalarında büyüyen çocukların şahitliğinde kimsenin yaptığı işten, güçten yüzde yüz emin olmadığı bir zamanda biricik Türkiye’mizin geleceğini yerelden yeniden sağlam perçinleyerek ‘Yerel Halk Sanayisi’ yaratarak yerel yatırım bankaları gibi cesaret gerektiren yeni yapılar ile yeni bir icraat hattı yaratarak sürdürülebilir toplumsal geleceğimizi garanti altına alalım. Ödenebilir borç yiğidin kamçısıdır, ödenemez aşırı borç gelecek nesillerin hançeridir.