Bir seçimi daha geride bıraktık.
Önümüzde çetin yıllar var. Daha çok çalışmaya, üretmeye, paylaşmaya mecburuz.
Verimli olmayan her şeyden, ama her şeyden, yalan, dolan, ziyandan arınmalıyız.
Vizyoner, verimli, sürdürebilir, şeffaf yerel kalkınmanın artık iyice şart olduğu zamanın ilk günlerindeyiz.
Yapmamız gereken çok iş var; DOĞRU yapmamız gereken çok iş var.
Sadece yapısal değil, müşterek yaşamsal ve paylaşımsal her şeyin tadilata, tamirata, değişime, yeni düzenlemelere ihtiyaç var.
Ekonomik krizin alevlerine liyakatle, deneyimle, tecrübe ile kıyılarımızdan su dökelim.
Kırmadan, kayırmadan, dökmeden, yok etmeden yapanların önünü açalım.
Liyakat ve verimlilik terazisini yeniden masanın üstüne koyalım.
Tarım, Ticaret ve Turizmi uçuralım.
Yerelde “Deneyim Heyeti“ kuralım bölgesel kalkınmaya dahil edelim.
Vakit zor zaman.
Hem yorgunuz, hem kasalar boş.
Önce, her şeyden önce bizi var eden hoş görü ve saygı kültürüne geri dönelim.
Kurtla, kuşla barışalım,
Yağmurla rüzgarla el sıkışalım,
Elele, omuz omuza beraberce dostça yaşamak için ayrım yapmadan her insana eşit itibar edelim.
Her cana kapımızı açık tutalım.
Her cephede komplo teorilerinden, algı operasyonlarından arınalım, fırsatçıları, çığırtkanları, şakşakçıları kapının önüne koyalım, bizi esas güçlü ve yenilmez kılan mert, asil, adil vatandaşlığa geri dönelim.
Hepimizin dedeleri
Zeybekti,
Efeydi,
Yiğitti,
Hacıydı,
İmamdı,
Hocaydı,
Pehlivandı,
Ağaydı,
Efendiydi,
Beyefendiydi
mertti,
delikanlıydı ne hak yer, ne de hak yedirirlerdi:
Analarımız bize hep tatlı dili tembihledi. Ninelerimiz haram mala elini sürmezdi…
Bizim mayamız bu!
KİMYAMIZ BÖYLE KODLANMIŞ!
Kendi ellerimizle, kendi dilimizle kendi kültürümüze kıymayalım.
Bu kadar ayrışma, Bu kadar ötekileşme, bu kadar kutuplaşma kimyamızı bozuyor, işimize gücümüze konsantre olamıyoruz.
Böyle kalkınma, böyle büyüme, böyle istikrar olmaz.
Günah! Günah değil mi?