Türkiye’nin turizmde geldiği nokta tartışmasız olağanüstü. Bugün ülkemizde 200’ün üzerinde ultra lüks tesis var. Belek’in premium kapasitesi Dubai ve Mauritius toplamından daha büyük. Bodrum–Göcek hattı ise Akdeniz’in en güçlü üç yacht ve villa destinasyonundan biri olarak kabul ediliyor. Ancak bütün bu güce rağmen hâlâ eksik olan bir şey var: sahne.
Avrupa’da lüks turizm sınıfı büyüyor. Almanya’da 50 yaş üstü grubun yıllık tatil ve kişisel bakım hacmi 82 milyar euro’ya ulaştı. Kişi başı premium tatil harcaması 5 bin ile 18 bin euro arasında değişiyor. Sağlık, wellness ve longevity için ayrılan ek bütçe ise 2–7 bin euro. Yoga, detoks, uyku terapisi gibi programlara ilgi yüzde 34 arttı. Özel uçak kullanımında yüzde 22 artış yaşanıyor. Bu tablo, Avrupa’da yeni bir görünmez gücün yükseldiğini gösteriyor: “Healthy & Wealthy Travellers” yani sağlıklı ve varlıklı gezginler.
Bu insanlar artık sadece tatil değil, ömürlerine değer katacak deneyimler arıyor. Onlar için lüks, yüksek sesli eğlence değil; sessizlik, sağlık ve rafine deneyim demek. Bugün bir müşteri bana “Kaç gün?” diye sormuyor. İlk sorusu “Hangi şef?”, “Hangi doktor?”, “Hangi terapi protokolü?” oluyor. Lüks artık bilgi, uzmanlık ve kişiye özel bütünsel deneyimle tanımlanıyor.
Avrupalı acenteler bana açıkça şunu söylüyor: “Türkiye’yi satmak istiyoruz, bize hikâyeyi verin.” Ürünümüz var, tesisimiz var, hizmet kalitemiz var. Ama Avrupa’daki lüks sahnede hâlâ yeterince görünür değiliz. Suudi Arabistan örneğini hatırlayın. Daha dün turizme başlayan bir ülke, kurumsal hikâye platformlarıyla dünya sahnesinde büyük bir algı yarattı. Türkiye’nin ise hâlâ uluslararası bir lüks sahnesi yok.
Bu yüzden diyorum ki: Türkiye mutlaka yıllık bir lüks turizm zirvesi düzenlemeli. “Türkiye Luxury & Lifestyle Summit – Europe” adıyla yapılacak bir zirve, Avrupa’nın en seçkin seyahat danışmanlarını, wellness ve longevity uzmanlarını, gastronomi yazarlarını, yacht ve villa brokerlarını, havayolu şirketlerini ve araştırmacıları tek çatı altında buluşturmalı. Bu zirvenin sahibi Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı (TGA) olmalı. Ancak böyle bir kurumsal platformla Türkiye’nin lüks hikâyesi dünyaya anlatılabilir.
Elbette zincirin en zayıf halkasını da unutmamalıyız: havalimanı süreçleri. CIP hizmet standartlarının havalimanına göre değişmesi, özel uçak iniş-kalkış ücretlerinin sık sık değişmesi, ilk karşılamada koordinasyon eksiklikleri… Bunlar, otelde sunduğumuz mükemmel hizmetle uyumsuzluk yaratıyor ve ciddi ciro kaybına yol açıyor. Avrupa’dan Türkiye’ye yıllık özel jet potansiyeli 60 binin üzerinde. Bu müşteriyi kaybetmemek için havalimanı süreçlerimizi acilen iyileştirmeliyiz.
Türkiye’nin otelleri, gastronomisi, wellness kapasitesi, doğası, tarihi ve hizmet kültürü dünya ölçeğinde olağanüstü seviyede. Eksiksiz bir premium zincir, yıllık zirve ve modern bir destinasyon hikâyesiyle Türkiye, Avrupa’nın lideri olur. Biz zaten hazırız. Tek gereken ışıkları sonuna kadar açmak.