Yılını hatırlamıyorum, ancak sayın Hasan Subaşı’nın ilk belediye başkanlığı (1990’lı yılların başı) dönemi olduğunu sanıyorum. Sayın Hüseyin Şanlı’nın başkan vekilliği yaptığı dönemdi. Yıllardan beri önerdiğim falezlerin bir bölümünün aydınlatılması konusunda ilk ciddi adım atılmıştı. Bir elektrik-aydınlatma firması (Hamacıoğlu) proje bile hazırlamıştı. Ancak proje hayata geçirilemedi.
Falezler neden aydınlatılmalı?
Falez ya da yalıyar olarak adlandırılan jeomorfolojik oluşumlar, Antalya kentinin üzerinde kulu bulunduğu, dikkatinizi çekerim, dünyanın en büyük traverten (tufa) platosunun parçalarıdır. Parçalarıdır diyorum çünkü Antalya Falezleri dediğimizde kastettiğimiz genellikle deniz kenarındaki dik uçurumlardır. Oysa, pek farkında olmadığımız, Duraliler-Kepez-Varsak- Aksu arasında uzanan bir başka, kara falezi de vardır. Uzmanlar en yaşlı 3. Bir falezin, kıyıdan birkaç km uzakta deniz altında olduğunu da belirtiyorlar. Antalya kenti yakın zamana kadar sadece iki falez (kuzeyde kara güneyde deniz falezleri) arasındaki orta platoda kurulu bulunmaktaydı. Kepez üstü hızla kente dahil oldu.
Kırkgöz su kaynaklarının yüzeyde buharlaşmasıyla oluşan bu traverten platonun kapladığı alan yaklaşık 630 km2, ortalama derinliği 280 m civarındadır. Tıpkı çaydanlık tabanında kireç birikmesine benzer biçimde oluşan bu yapı 1 200 000 yılda ortaya çıkmıştır. Oluşum halen devam etmektedir.
Kendisi dünyanın en büyüğü unvanına sahip bu traverten plato deniz ile ortalama 25 m yüksekliğinde ve 12 km uzunluğundaki falezlerle kucaklaşarak, Antalya’ya bir başka dünya liderliği armağan eder. Antalya dünyanın falezler üzerine kurulu birkaç yerleşim yerinden biri olma ayrıcalığını da kazandırır. Evet, Antalya bu uzunluktaki (12 km) falezler üzerine kurulu Dünyanın tek kentidir. Bu nedenle görünür olması gerekir. Görmüş müydünüz? Yat limanı ile Konyaaltı plajı arasında falezlerde içinde yüzlerce (binlerce değilse) yarasanın yuvalandığı iki mağara olduğunu, Kadın Yarı yakınlarındaki bir mağarada da bir Akdeniz foku ailesinin barındığını bilen var mı? Mağaralardan birinde (Zekicim Mağarası ya da plajı diyoruz) rahmetli Zeki Müren’in denize girmiş olması da ayrı bir anı. Resimdeki “3A” (Akdeniz, Antalya, Atatürk) kayası Antalya’nın logosu olmayı hak etmiyor nu?
3A Kayası
Korsika adasının güney ucunda falezler üzerinde kurulu Bonifacio adında küçük bir yerleşim yeri var. Burada yarım günlük ilginç bir falez turuna katılmıştım. Turizmin Başkenti olarak tanıtmaya çalıştığımız Antalya’da falezlerin adı yok… Antalya’yı şelaleler kenti yapan da bu traverten plato ve deniz falezleridir. Düden şelalesi traverten platonun ana rahmi olan Kırkgöz su kaynaklarının olduğu kadar falezlerin de bir armağanıdır.
Bu traverten plato üzerindeki, peribacalarına benzer muhteşem karstik yapıları görmediğimiz, göremediğimiz için dümdüz ettik, obrukları, yarları ya doldurup yok ettik ya da çöplüğe dönüştürerek yok ettik, etmeye de devam ediyoruz. Atatürk parkında bu obrukların çok güzel örnekleri var ve maalesef çöplük olarak kullanılıyor. Bu park, Vali konağı-Varyant arası) traverten-falez parkı olarak tanımlanmalı ve buradaki peribacaları ve obruklar korunarak, temizlenerek, aydınlatılarak Antalyalıların dikkatine sunulmalıdır.
Portakal bahçelerinin yerine beton binalar dikilmesine karşı çıkıp, en az onlar kadar önemli bu karstik yapıları görmezden gelmek, değerini anlayamamak anlaşılır bir şey değildi, hala da değil. Portakalı her yerde yetiştirebilirsiniz. Hatta dümdüz edilmiş karstik yapılar üzerinde de. Oysa dümdüz edilmiş karstik yapıları geri döndürmek olası değildir. Kayıtsızca tahrip edilen, neredeyse tümüyle kökü kazınan karstik oluşumlar, ki falezler de buna dahildir, Antalya’nın en önemli kimlik özelliğidir.
Antalya için bu denli önemli olan falezler ve karstik yapıların görünür, kent için önemi algılanabilir hale getirilmelidir. Aydınlatılmaları bunun için gerekli hatta zorunludur. Bu bilgi, beceri ve deneyim isteyen ciddi bir iştir. Kuşkusuz ki falezlerle doğrudan (yarasalar, Akdeniz fokları, vb.) ve dolaylı (deniz canlıları, martılar, güvercinler vb.) ilişkili, etkileşim içinde olan bileşenler (canı ya da cansız) dikkate alınmalıdır. Bunun akılcı, ekolojik, estetik yolları da vardır. Kadın yarında yapıldığı gibi, bu doğal değerin pavyon görünümüne mahkum edilmesi gibi riskler vardır. Ancak, iyi tanımlanmış, küçük adımlar ve bunlardan elde edilecek deneyimlerle gerçekleştirilecek bir aydınlatma projesi Antalya’ya çok farklı bir boyut sağlayabilir, en önemli kimlik özelliğini görünür, yaşanır kılabilir.
Yıllardan beri bir ucundan öbürüne falez yürüyüşleri düzenleyen, kano ile falezleri keşfetmeye çalışan biri olarak falezlere olan ilgisizliğimizi anlayabilmiş değilim. Tartışılması gereken falezlerin nasıl aydınlatılması gerektiğidir, falezlerin bugüne kadar olduğu gibi karanlıklarda bırakılması değil!
Ve Aydınlatma (ekolojik ve estetik) falezler ve traverten platonun Antalya’ya sağlayabileceği özgün değerlere ilişkin borcumuzun sadece çok küçük bir taksitidir. Unutmayın!