HAVADAN SUDAN

Bir Turizm Masalı; Antalya 3

Tahtalı Dağı’ndan Truva’ya

Hatırlanacağı üzere, Tahtalı Dağı ve özelliklerinden daha önce söz etmiştik. Mitoloji dünyasının sonu Truva savaşlarına dek uzanan en önemli ve en derin izler bırakmış söylencesi bu dağlarda yaşanmıştır.

Bir denizkızı ve aynı zamanda Homer’in İliada’sının ünlü kahramanı Akhilleus’un annesi  olan Thetis ile Peleus’un Olimpos Dağı’nda (Tahtalı Dağı)  gerçekleştirilen düğünlerine, hır çıkarmasın diye kötülük-bela tanrısı Eris dışındaki  tüm tanrı ve tanrıçalar çağrılır. Davet edilmemesine çok öfkelenen Eris davetlilerin etrafında oturmakta olduğu düğün masasının üzerine atın bir elma atar. Elma’nın altından olması değil, ancak üzerindeki yazı, “En Güzele”, başta Hera, Atena ve Afrodit olmak üzere masa çevresindeki tanrıçalar arasında ciddi bir iddialaşmaya yol açar.  Sorunun ciddiyetini kavrayan baş tanrı Zeus çözüm için bir ölümlüyü, Truva Kralı Priamos’un oğlu Paris’i görevlendirir. Zeus’un habercisi Hermes, “Üç Güzeller” olarak adlandırılan tanrıça Athena, Hera ve Afrodit’i Truva yakınlarındaki Kaz Dağları’nda babasının sürülerini gütmekte olan Paris’e ulaştırır. Paris hakemlik görevini kabul etmek istemez ancak baş tanrının iradesine karşı gelinemeyeceğinin de farkındadır. 

Tanrıçalar birbirlerinden gizli olarak Paris’in karşısına geçip göz kamaştırıcı vaatlerle (buna rüşvette diyebiliriz) kararını etkilemeye çalışırlar. Örneğin; Hera altın elmayı kendisine vermesi durumunda onu tüm Asya’nın yenilmez kralı yapacağı sözünü verirken, Athena girişeceği her savaştan zaferle çıkmasını sağlayacağı vaadinde bulunur. Afrodit’in teklifi yalnız yaşayan bir çoban için kolaylıkla göz ardı edilebilecek cinsten değildir. Afrodit Paris’e altın elma karşılığında dünyanın en güzel kadınını vermeyi önermiştir.  Paris kararını tereddüt etmeden verir ve üzerinde “En Güzele” yazılı altın elmayı Afrodit’e verir. Böylece bilinen ilk güzellik yarışmasını da gerçekleştirmiş olur. Sonuç olarak Afrodit, bereket, evlilik ve dul kadınları koruma gibi sıfatlarına bir yenisini, güzellik tanrıçalığını da eklerken, Paris Melenaus’un karısı güzel Helen’le evlenme hakkını elde eder.

Bilindiği gibi Afrodit, Kronos’un yeni doğan kardeşlerini yutan babası Uranos'un cinsel organını bir orakla kesip Akdeniz’in tuzlu sularına atması sonucu oluşan köpüklerden, bir istiridye kabuğu içinde Anadolu ve Kıbrıs arasında bir yerlerde doğmuştur. Bir başka ifadeyle dünyanın ilk güzellik yarışmasını kazanan Afrodit hemşerimiz olarak kabul edilebilir.

Seçimi kaybeden Hera ve Athena Paris’i affedemezler, ülkesi, ailesi ve halkının başını felaketlerden ve özellikle Yunan saldırılarından kurtaramamasını dileyerek, Truva Savaşının başlamasını sağlarlar. Yine bilindiği gibi Helen Ispartalı Menelaus ile evlidir ve Paris tarafından kaçırılarak Truva kentine getirilmesi on yıl süren savaşın başlamasına neden olur.

Bu söylence, Anadolu’da 20’ye yakın Olimpos zirvesinden birinde, Antalya’nın yaklaşık 50 km batısındaki Tahtalı Dağında başlar, Balıkesir sınırları içindeki bir başka Olimpos zirvesi olan Kaz Dağlarında devam eder ve Çanakkale Boğazı girişindeki Truva antik kentinde sonlanır.  Antalya Müzesinde “üç güzeller” (Athena, Hera ve Afrodit) adında bu söylencede baş rolleri paylaşan üç tanrıçayı birlikte gösteren bir heykel, Mersin’in Narlıkuyu yerleşiminde mozaik  vardır.

Turizmin başkenti olarak tanımlanan bu coğrafyada çok bilinen bu söylenceyi coğrafya ile bütünleştirebilecek hemen hiçbir şeyin yapılamamış olması turizm söylencesinden söylencenin turizmine geçilememesinin en çarpıcı kanıtlarından biridir.

Yunan ve Roma kültüründe 12 tanrı ve tanrıçaya ev sahipliği yapmış olan Olympos Dağı’nın kendisi dışında, söylence turizmine bir örnek olarak, Tahtalı Dağ’ı zirvesinde Thetis ile Peleus’un düğünü, altın elmanın atılışı, tanrıçalar arasındaki tartışmalar, üç tanrıça arasındaki güzellik yarışması, Paris’in kararı gibi olaylar canlı (teatral) ya da cansız (heykeller, vb) malzemeler kullanılarak görselleştirilip, canlandırılabilir. Bu bağlamda bölgede çeşitli güzellik yarışmalarının düzenlenmesi, üzerinde “En güzele” yazılı altın renkli elmaların hediyelik eşya olarak üretimi gibi etkinlikler gündeme getirilebilir. Olympos ile Truva arasındaki ilişki Truva’da Truva Atı’nın kente girişi, Arşil ile Hektor arasındaki mücadelenin canlandırılması, vb. yollarla somutlaştırılarak Antalya- Çanakkale arasında turizm hareketliliği geliştirilebilir.

Attis ve Çam Ağaçları

Anadolu anatanrıçaların olduğu kadar çamların da yurdudur ve çamlar Anadolu kültürünü derinden etkilemişlerdir. Çam ağacının oluşum söylencesi ile anatanrıça Kibele, ya da Afrodit arasındaki ilişki bu etkileşimin bir uzantısı, bir dışa vurumu değil midir? Birbirinden farklı coğrafyalarda ve zamanlarda farklı kılıklara bürünebilen söylencelerden (mit, mitoloji) biri, Frigya (günümüzün Eskişehir, Kütahya, Afyonkarahisar dolayları) sınırları içinde anatanrıça Kibele olduğuna inanılan ve tapınılan Agdos adlı ıssız bir kayanın varlığından söz eder. Çapkınlıklarıyla ünlü tanrılar tanrısı Zeus, Kibele’ye aşık olmuş, ancak tüm çabalarına karşın onunla birleşmeyi başaramayınca tohumunu (dölünü) bu kayanın üzerine bırakmış. Bu tohumdan, tıpkı çamlar gibi, hem kadın hem erkek niteliklerini tek vücutta barından Agdistis doğmuş. Şarap tanrısı Dionizos Agdistis’i hadim ederek erkelik uzvundan bir badem ağacı yaratmış. Bu bademin meyvesini Sangarios (Sakarya) Irmağının perisi Nana göğüsleri arasına almış ve bu tohumdan gebe kalarak Attis (Yunan mitolojisinde Adonis olarak tanınır) adında çok yakışıklı bir delikanlı dünyaya getirmiş. Sangarios Nana’ya çocuğu dağa bırakmasını buyurmuş. Bu güzel ve gelip geçenin dikkatini çeken bebek kırlarda teke sütüyle beslenip büyümüş. Anatanrıça Kibele bu yakışıklı delikanlıya, Attis’e ilk görüşte aşık olmuş. Ancak, eşekkulaklarıyla tanıdığımız Frigya Kralı Midas da Attis’i kendi kızıyla evlendirmeyi planlıyormuş. Tam evliliğin gerçekleşeceği sırada, Kibele aniden Attis’in önüne dikilerek onu çıldırtmış ve erkeklik organını kesmesine (Afrodit’in yaradılış söylencesi ile benzerliğe dikkat çekmek gerekir) neden olmuş. Akan kanlar toprağı sulamış ve yaşamını yitiren Attis bir çam ağacına dönüşürken, akan kanlardan oluşan Manisa laleleri çam ağacını çepeçevre çevirmiş. Çam ağaçlarına hayat veren Attis yeniden doğuşun ve bitkilerin tanrısı olarak bilinir. Frig tanrısı Attis, Midas gibi Frig külahı giymektedir.

Işık Ülkesi

Zeus ile Leto’nun oğlu ve Artemis’in erkek kardeşi olan Apollon’un doğum yeri olarak birçok yer gösterilirse de onun Patara’da doğduğu genel bir kabul görür. Bir Anadolu Tanrısı olan ve Hitit panteonunda adı Apulunas olarak geçen Apollon’dan İliada’da ışıklı anlamına gelen “Phoibos” ve “Ün salmış okçu Lykialı Apollon” diye bahsedilir. Işık soylu olarak betimlenen Apollon’dan dolayı bütün Antik Çağ boyunca Lykia “Işık Ülkesi” olarak adlandırılmıştır. Apollon sadece ışık (güneş), şiir ve musikinin değil, kehanetin, ilhamın ve güzel sanatların da tanrısıydı.

Kendisinden bir gün önce doğan ve doğumunda anneleri Leto’a yardım etmek zorunda kalan ikiz kız kardeşi Artemis, annesinin başına gelenlerden etkilenerek, babası Zeus’tan daima bakire kalmasını, yay ve oklarla teçhiz edilmesini ister. Artemis kardeşi gibi ışık saçan güneşin değil ancak yine ışık saçıp geceleri aydınlatan ayın da tanrıçasıdır.

Anadolulu Anatanrıça Leto, tanrıların tanrısı Zeus’un karısı Hera’nın öfkesinden kaçarak farklı diyarlara uğrayıp, uzun mesafeler kat ettikten sonra Likya’ya ulaşır. Eşen Ovası’nın doğusundaki Patara Kenti yakınlarında yorgunluktan bitkin bir vaziyette bir ağaca yaslanıp su içmeye çalışırken hamile Leto’yu gören çobanlar, Hera korkusuyla, dinlenmesine ve doğum yapmasına izin vermezler ve kovalarlar. Ancak çevredeki kurtlar Leto’ya sahip çıkarlar ve Eşen ırmağının kenarında güvenli bir yerde dinlenmesini, susuzluğunu gidermesini ve servi ağaçlarının baskın olduğu kutsal bir korulukta doğum yapmasını sağlarlar. Bu ırmağın perisi Ortygia bu doğumun hem ebeliğini yapmış, hem de Apollon ile Artemis’i doğum sonrası bu ırmakta yıkamıştır. Anatanrıça Leto ikizlerini bu muhteşem korulukta büyütmüştür. Bu nedenle Eşen Çayı yöre halkınca kutsal sayılmıştır. Leto tanrıçalık niteliğini kullanarak kendisini kovalayan çobanları tek tek kurbağaya dönüştürür. Bu olaydan sonra ülkenin Termilis olan adı Yunanca’da kurt anlamına gelen Likya olarak değiştirilir.

Lycia Birliği’nin kutsal yeri olarak nitelenen Ksantos’a 4 km. uzaklıktaki alana yan yana üç tapınak yapılmıştır. Letoon olarak isimlendirilen bu kutsal alanın ortasındaki Artemis’e ait olduğu sanılan, küçük tapınak M.Ö.IV.yüzyıla, batısındaki İyon üslubundaki diğer tapınak ise M.Ö.III.yüzyıla tarihlendirilmiştir. Kayalık sırta yönelik Dor üslubundaki üçüncü tapınak Apollon’a adanmıştır ve M.Ö. II. yüzyılın ikinci yarısına tarihlendirilmiştir. Bu ilgili üç tanrıyı kucaklayan bu kutsal alan her üçünün de Anadolulu karakterini dolayısıyla söylencenin geçtiği coğrafyanın bizim eler olduğunu kanıtlar.

Kutsal alanların başta gelen ağaç türlerinden olan servi ile ilgili bir başka söylence de Apollon’un özünü bu yörelerin kültüründen almış olduğuna işaret eder.

Apollon ve Artemis’in büyüdüğü bu kutsal korulukta servi ve farklı ağaç türlerine ev sahipliği yapan kutsal korulukta altın boynuzları gümüş ve değerli taşlarla bezeli, çevrede yaşayan herkesin sevdiği, beslediği, evlerine konuk ettiği Apollon’un kutsanmış geyiği de yaşamaktadır. Günlerden bir gün Apollo ormanda dolaşırken Cyparissus adlı büyüleyici şiirler yazan yiğit bir avcı ile tanışır. Genç avcı okuduğu şiirlerle Apollo’nun kalbini çalar. Bu aşkla Apollo periler tarafından korunan kutsanmış geyiğini Cyparissus’a hediye olarak verir. Cyparissus dağlarda, otlaklarda gezdirdiği, sulamaya götürdüğü, sırtına binerek neşe içinde vadiler, ovalar aştığı bu geyiğe özel bir ilgi ve sevgi beslemeye başlar. Sıcak bir yaz günü avlanmaya çıkan Cyparissus uzakta, ağaçlar ve yapraklar arasında gölgede uzanmış dinlenmekte olan bir geyik görür, okunu ona yöneltir ve geyiği öldürür. Bunda okların mızrakların yönünü değiştirme gücüne sahip Apollo’nun kıskançlığının bir payı var mıdır? Bilinmez. Bilmeden ne yaptığını anladığında Cyparissus çok üzülür ve sonsuza kadar yas tutmasına, acı çekmesine izin vermesi için Apollo’ya yalvarır. Apollo, gönülden istemese de, sevgili delikanlının isteğini yerine getirir. Cyparissus’un kalın, gür saçları karanlık yeşil yapraklara dönüşmeye, incecik bedeni kabuk sarmaya ve yaprakları gökyüzüne doğru uzanmaya başlar. Apollo onu haşmetli bir servi ağacına dönüştürmüştür. Servi ağacının Latince cupressus, İngilizce cypress, Almanca zypresse, Fransızca cypres olan adları işte bu büyüleyici şairin adından gelmektedir.  Apollo kederin simgesi ağlayan bir servi ağacına dönüşen Cyparissus’un dalları arasına “Ben, senin için yas tutacağım, ancak diğerleri için de sen yas tutacaksın'' diye fısıldar. Servinin bir yas ağacı olarak tanınmasının, mezarlıkları ve ölülerin başucunu beklemesinin, ölüm, ebediyet ve öteki dünya ile ilişkilendirilmesinin ardındaki söylence budur ve bu topraklarda, yaşanmıştır. Dünyanın en büyük saf servi ormanının Toros dağlarında ve Manavgat ilçesi sınırları içinde oluşu, söylencelerin gerçekle ilişkisi konusunda somut bir örnek oluşturmasının dışında ışığın ve müziğin tanrısı Apollon’un hemşerimiz olduğunu kanıtlamaz mı?

Servi anavatanı Anadolu’dan çok uzaklarda Yunanlıların Lidyalı ve Truvalılara yaptıkları baskılar sonucu batıya göç etmek zorunda kalan Etrüskler tarafından İtalya’ya ve özellikle de Toskana Bölgesi’ne götürülmüş, burada sembol, simge ağaç seviyesine çıkartılmış ve tüm Toskana Bölgesi servi ağacı ile özdeşleşmiştir. Kamuoyu yoklamaları sadece Toskana’da yaşayanlar için değil Toskana’yı yaşamış, yolu Toskana’dan geçmiş herkes (turistler) için sevi ağaçları olmayan bir Toskana’nın hayal bile edilemeyeceğini ortaya koymaktadır. Servi odunundan yayılan kesif kokunun etrafındaki havayı etkileyip farklılaştırarak özbeöz Toskanalı bir hava yarattığına inanılır. Bu o kadar öyledir ki, yolu Toskana’dan geçmiş olanlar “Toskana’da servi kokulu Tatil Zamanı” üzerine seyahat yazıları yazmaktalar. Anadolu muhaciri servi ağaçları İtalya’nın ve özellikle de Toskana Bölgesinin, Viale de Cipressi gibi,  en önemli turizm değerlerinden birine dönüştürülmüştür. Dünyanın en büyük saf servi ormanın ülkemizde, Manavgat’ta, olmasına, kültürümüze derinlemesine nüfus etmiş, şiirlere, destanlara, söylencelere konu edilmiş, halılara, kilimlere, çinilere işlenmiş olmasına karşın servi ağacının yok sayılması üzerinde düşünülmesi gereken bir konu olmalı.

Yayın Tarihi
15.11.2022
Bu makale 464 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!