Önce havaya sonra suya ve derken toprağa cemreler düşer ve baharın ayak sesleri duyulur. Bahar denince aklımıza gelen ilk renk yaşamı, yenilenmeyi, ümidi ve doğayı simgeleyen yeşildir. Oysa, köklü ezberimize inat, Antalya’da bahar yeşilden çok ışığın, sevincin, üretim ve verimliliğin rengi sarıdır. Bilindiği gibi Akdeniz, genellikle yaz-kış yeşil rengini koruyan bitkilerin, kızılçam ormanlarının, makilerin coğrafyasıdır. Yani Akdeniz sürekli ve kesintisiz yeşile dahil, yeşile abone bir coğrafyadır. Antalya’da bahar sürekli var olan devasa bir yeşil tuvalin üzerine sarı lekeler, canlı ve göz alıcı sarı lekeler vuran bir sanatçıdır. Çünkü sarı yeşil zemin üzerinde bağıra bağıra ben buradayım diyen bir renktir.
Son cemrenin toprağa düşmesiyle birlikte (mart başı) Akdeniz’de ve de Antalya’da kıştan kalma yorgun yeşilin egemenliğine ilk başkaldırıyı yeşilimsi sarı renkli çekingen çiçekleriyle sütleğenler gerçekleştirir. Sütleğen Akdeniz’de baharın habercisidir. Ülkemizde altmışın üzerinde türü bulunmasına, boyadan sağlığa farklı alanlarda kullanılabilmesine karşın görmemezlikten geldiğimiz bu bitki ilk cemrenin havaya düşüşünden (şubat ortaları) haziran başına uzanan dönemde yeşil ile sarının, yani yaşam ile ölümün, neşe ile hüznün sonsuz tonlarıyla bir Mahler senfonisi sunar fark eden, gören gözlere. Sütleğenler elbirliğiyle çılgın bir Van Gogh tablosuna boyar bir sütleğen cennetine dönüştürürler kıraç yamaçlarını, ince uzun yol kenarlarını Antalya’nın. Kendisi başlı başına bir turistik ürün, bir manzara seyir yolu olan, olması gereken (!) Finike-Kaş karayolu bu mevsimde bu sütleğen senfonisinin en iyi icra edildiği, bu tablonun en derinden hissedilebildiği bir sütleğen cennetine, dönüşür.
Bu senfoni ya da turistik ürünü, süte benzeyen zehirli öz suyunu keçi, geyik gibi et oburlara yem olmamak için geliştiren sütleğen bitkisini ancak yılan tarafından sokulmuş bazı keçi türlerinin zehir etkisini ortadan kaldırmak için şifa niyetine yedikleri gerçeği ile daha çekici hale getirmek mümkün.
Kabızlık, siğil, sarılık gibi birçok hastalığın tedavisinde kullanılan sütleğen bitkisinin koparılıp demetler halinde dere ya da göl sularına atılarak balık avlama amacıyla da kullanılabildiğini ekleyerek reklamı sonlandıralım.
Antalya’da baharı başlatan bu her derde deva sütleğenlerin hemen ardından sırayı olgun bir üzüm salkımını andıran güneş sarısı çiçekleriyle Kıbrıs akasyaları alır. Bu ağaççığın çiçekleri öylesine cömert ve öylesine ihtiraslıdır ki koyu yeşil yapraklarını yutarcasına tümüyle örterler, onları adeta görünmez kılarlar. Kıbrıs akasyasının Anadolu ile tanışması, toplu iğne başı büyüklüğündeki bir avuç tohumun sadece yarım yüzyıl önce Osman Alpay isimli bir orman mühendisinin cebinde Kıbrıs Adası’ndan Kaş’a getirilmesiyle başlamıştır. Kıbrıs Akasyası adı bu kaçak göç ile ilgilidir.
Sarının senfonisi altın sarısı gösterişli çiçeklerini can yakıcı sivri uçlu dikenleriyle koruyan, adından belli keçi boğanların girişiyle zenginleşir ve yalancı burçaklar ve patlangaçların açık sarı zarif çiçeklerin katılımıyla birlikte duyulan büyük bir patlamayla doruk noktasına ulaşır.
Geri planda duyulan Kaputaş andız otu, kangay ve Likya Orkidesi endemiklerinin solo geçişleri senfoniye derinlik katarken, güneşi yaprağından çok yeşil sürgünleriyle yudumlayan dik duruşlu katırtırnaklarının ve sarı çiçekleriyle görkemli bir avizeyi andıran sığır kuyruklarının yaza gönderme yapan ezgileriyle sarı çiçeklerin ilkbahar senfonisi finale, yani yaza ulaşır.
Muhtemelen doğanın yeşilden sonra yarattığı ilk renk olan sarı sevincin olduğu kadar hüznün ve tabiidir ki Vincent Van Gogh’un da rengidir.
Geçmişe ve bugüne baktıkça renkten bihaber, monoton kent ağaçlandırma, bitkilendirme çalışmalarının içimi sararttığını itiraf etmeliyim. Sevinç anlamında mı? Hüzün anlamında mı? Kararı siz verin.