Aslında güzel ve beklentileri karşılayan bir retorik. Ancak “lafla peynir gemisi yürümez” darbımeselini kültürüne katmış bir ulus olduğumuzu da unutamayız.
Son yerel seçimlerin üzerinden bir ayı aşkın bir zaman geçmesine karşın ortada “güzel olan” ya da güzel olacağını hissettiren işaret, işaretler yok.
Acele etme diyebilirsiniz. Ancak sabır da acelecilik kadar sorunlu bir kavram.
Tamam acele etmeyelim. ancak sabır göstermenin de bir alt yapısı, aceleciliği öteleyen bir işareti, umudu olmalı. Ben onu da göremiyorum. Gördüğüm, bu kavramın bir stratejiye, takvime bağlanmadan ortaya atılmış olduğu gerçeğidir.
Bazı şeyler vardır ki, gerçekleştirilmesi uzun zaman alabilir, ama bazı şeyler de vardır ki hemen hayata geçirilebilir, sabrın, umudun alt yapısını oluşturabilir.
Ne mi demek istiyorum. Açık ve net; “güzel şeyler” üzerinde kafa yorulmamış, stratejiler hazırlanmamış.
Örnek: hemen bütün yerel yönetimler trafik sorununa çözüm bulacaklarını vadetmemişlerdi. Bunu, sadece yüksek bütçeli ve zaman isteyen bir sorun olarak görür, koltuğa oturduğunuz ilk gün büyük projeler hazırlamaya başlarsanız sorunu çözemediğiniz gibi sabrı da taşırabilirsiniz. Oysa bu sorunu çözmenin çok daha küçük bütçelerle ve çok daha hızlı sonuç verebilecek pek çok alt bileşeni vardır. işe, bir yandan harıl harıl büyük projeler hazırlarken, diğer yandan da küçük, basit projelerinizi hayata geçirebilirsiniz.
Mesela; kontrolü elinizde olan belediye ve halk otobüsleri ile taksi şoförlerini eğitime ve denetime alabilirsiniz. Bunların yolculara “günaydın” demesini, kesinlikle sağ şerit dışına çıkmamalarını, kurallara uymalarını, vb. sağlamak, uymamakta ısrar edenleri sistem dışına çıkarmak masraflı ve zaman alıcı bir proje değildir. Üstelik sonucu hemen alınacak, “güzel olacak” retoriğinin içini dolduracak bir küçük, basit proje gibi görünüyor.
Henüz emekli olmadan, üniversitede bir meslektaşımla konuşuyorduk, çok keyifli görünüyordu. Nedenini sorduğumda aldığım cevap çok anlamlı ve de çarpıcıydı. Sabah işe gelirken bindiği minibüsün şoförü “günaydın” demiş, üstelik bunu aracına binen her yolcuya söylemiş. Bu kadar basit, bu kadar güzel. Buradan yola çıkarak, biraz daha zor olsa da, yolcuların da şoföre günaydın demesini projelendirdiğinizde bazı şeyler güzel olmaya başlar.
Her gün, başkaları bir yana, kaç otobüs ya da taksi şoförünün kural tanımazlığı sinirlerinizi bozup, gününüzü berbat etmiyor. Eğit, denetle, cezalandır yöntemiyle, sonuç alınması daha kolay görünen şoförlerden başlayarak “güzel” in ilk adımını atabilirsiniz. Başarılan bir her küçücük “güzel” daha karmaşıkların çözümünün güvencesi olacaktır.
Aynı basit projeyi Konyaaltı yaşam alanını kullananlar içinde yaşama geçirebilir, bisiklet alanını yayaların, yaya alanını bisiklet ve motorlu bisikletlerin kullanmamasını, vb. denetleyerek yaşama geçirebilir, “güzel şeye” küçük bir adım daha atırabilirsiniz.
Bir yerleri tarif ederken ne derece de zorlandığınızı şöyle bir düşünün. “Sampi kavşağından sola dön”, “Samanyolu Pastanesi karşısı” gibi anlamsız cümleler kurmuyor muyuz. Her kavşağa, parka, sokağa, caddeye, halkın da görüşünü alarak anlamlı isimler vermek çok mu pahalı, çok mu zaman alıcı işler. Kavşağının, caddesinin adını, adının anlamını bilmeyen insanların yaşadığı kente sahip çıkması mümkün mü?
Sayın Yerel yönetim Başkanları, basit projelerin önemini kavrayın lütfen. Basit projeleri çözemeyenler karmaşık ve büyük projeleri çözemezler. Yaşadığımız, yaşamak zorunda olduğumuz kentler çözülememiş basit sorunlar yumağı. Görmüyor musunuz?
En uzun ve çetrefil yollara bile ilk adımla başlanır. Tevazu gösterin, başlayın. Göreceksiniz, arkası sandığınızdan da çabuk ve tüm bereketiyle gelecektir. Güzel şeyler böyle alacaktır...
E.F. Schumacher’in dediği gibi; “Küçük Güzeldir”