BAKIŞ

Turizmcimize artık Türkiye yetmez

Sururi Çorabatır, AKTOB'un başkanlığına seçildikten sonra, bizleri ve sektörü şaşırtan çok hızlı, maraton-vari çalışmalar sergiledi son aylarda... Bununla da yetinmeyip geçen hafta  sezonun en yoğun günlerinden birinde  "Antalya'da 10 milyona doğru" adı altında büyük bir gala yemeği düzenledi. Akdeniz’deki tüm turizmcilerin yanında, Türk turizmine yıllarca hizmet  vermiş eski turizm bakanlarımızda davet etmişti bu geceye. Bu vefa gösterisi sadece biz yıllanmış turizmcileri değil, eski bakanlarımızı da çok heyecanlandırdı, mutlu kıldı. Onların sektörümüzle yeniden kucaklaşmasını sağladı. Eski günler ve aramızda, hayatta olmayan meslektaşlarımız yad edildi, yanlışlar ve doğrular hatırlandı.

 

Konuşma sırası artık bizler kadar turizmci olan, bizler kadar turizmi düşünen, destekleyen , dinlenmeden, belki de uyumadan yıllardır turizm adına her, ama her detayla bizzat ilgilenen,  gönül ve vazife adamı, vizyoner Antalya Valisi  Alaaddin Yüksel 'e geldiğinde gözlerim devamlı olarak durmadan yan masalarda oturan eski turizm bakanlarımıza kayıyordu. Birara sözü Çorabatır almış ve sunumuna başlamıştı ki:  bakanlıkları zamanında duydukları aynı heyecan ile büyük bir ilgi ve  tutku içersinde konuşulanları dinleyen eski bakanlarımız, bizleri çok eskilere, daha Antalya'ya bir milyonun çok altında turist geldiği yıllara götürüyorlardı.  Sanki bıraksalar hemen kaldıkları yerden devam edeceklermiş gibi aynı enerji ve turizm bilinci ile konuşmalara dikkatle kulak veriyor, hatta not alıyorlardı.

 

Sektörümüzün son yıllarda ulaştığı kapasite onları bile şaşkınlık içinde bırakıyordu.

 

Antalya'da 10 milyon Turiste doğru; Nereden nereye?...

 

Çorabatır konuşuyor:  "Evet haklı bir gurur duyuyoruz. Son 30 yılda başardıklarımızla, Türk Turizmi için yaptıklarımızla, Türk Ekonomisine katkılarımızla mutluluk duyuyoruz. Yaklaşık 16 milyar dolar civarında otel yatırımı, yarattığı katma değerle 30 milyar Dolar.. Bu veriler, Antalya'nın, turizmin başkenti sıfatı almasını hak ediyor' diyor ve devam ediyor:

 

Bugün üzerinde durulması gereken, turizmin ne kadar önemli olduğundan öte bu öneme uygun ne yapmak gerektiğidir. Biz eli taşın altında olanlar, bu yolda, kısa sürede epey yol alındığını yaşayarak biliyoruz. Bunu bildiğimiz içinde geldiğimiz noktayı yeterli bulmuyoruz. Bunun için bu geceye adını verdiğimiz on milyona doğru sloganının çok yakın bir hedef olduğunu biliyoruz. On milyona doğru hemen yarının hedefidir.

 

Etrafıma bakıyorum. Antalya turizminin ilk gününden beri sektörün içinde olan duayenler masalarda yerlerini almışlar ve gözleri geçmişe dalmış bir şekilde bazen hayıflanarak, bazen hafifçe gülümseyerek konuşmaları dinlediklerini görüyorum.

 

Çarabatır devam ediyor:

 

10 milyonlardan çok daha fazla, daha uzun süreli ve daha büyük hedeflerimizde var.

 

Hedefimiz Türkiye'nin turizmin lokomotifindeki Antalya'yı marka yapmaktır.

 

Tam bu sözlerin ardından eski bakanlarımızdan Bülent Akarcalı kulağıma fısıldıyor: 'Ben 19991 yılında Antalya'ya 1 milyon turist gelecek' dediğim zaman benimle dalga geçmişlerdi. Gülüşüyoruz

 

AKTOB Başkanını dinlemeye devam ediyoruz:

 

Antalya Türk turizminin en büyük iki pazarı Almanya ve Rusya da marka olmuştur.

 

Bizler böyle bir sektöre hizmet verdiğimiz için şanslıyız. Bu şansımızı bugüne kadar bu sektör aracılığı ile ülkemiz için en iyi biçimde kullanarak, Türkiye'yi bu alanın birinci ligine taşıdık. Şimdi bu şansımızı kazandığımız deneyim ve oluşan birikimlerimizle daha yukarılara taşımak istiyoruz. Bunu yapabiliriz.

 

Çorabatır; bugün geldiğimiz nokta bizim için mutluluk ve gurur verici ama asla yeterli değildir ' diyerek devam derken benim de aklımdan şunlar geçiyor:

 

Küresel turizm pazarlarında son 15 yıldaki çalışmaları masaya yatırırsak, birçok eksikliğe,talihsizliğe, yanlışlığa, verimsizliğe ve tedbirsizliğe rağmen en çok koşan, en çok çabalayan, en çok mücadele eden  ve en çok koşturan ülkenin Türkiye olduğunu görürsünüz' diye kendi kendime düşünüyorum:

 

Hızla değişen, kaynakları hergün biraz daha azalan dünyamızdaki ekonomik dinamikler, yeni kaynak arayışları ve yeni sektör seçimlerinde birbirleri arasında rekabetin dozunu iyice arttırdılar, neredeyse savaş durumuna geçtiler.

 

Milenyum başlangıcında küresel yarışta 'restructure programı', yeniden yapılanma planı gereği en büyük kuruluşlar sektör seçiminde ilke olarak: insanla yüz yüze gelinmeyen, yoğun emek ve istihdam gerektirmeyen sektörlere eğiliyor ve 5 kıtada 'bilişim-iletişim, biyo teknolojileri, lojistik ve finans yönetimi' ni birinci sınıf sektörler olarak değerlendiriyorlar.

 

Tersi gelişmelerde yaşanıyor:

 

Bazı büyük kuruluşlar kendilerini bu dört sektörün dışındaki yatırımlardan tamamen arındırmaya devam ederken: karşı bir gelişme olarak  bazı multi-sektörlü devasa kuruluşlar da portföylerinde dünyanın en önemli turizm kuruluşlarının belirli hisselerini bulundurmaktan vazgeçemiyorlar, hatta turizmdeki hisse oranlarını artırıyorlar.

 

Türkiye'de de son onbeş yıllık süreçte en kurumsal,  finans yapısı en sağlam, uluslararası kredibilitesi en yüksek, en güçlü, şirketlerimiz turizm yatırımlarını genel yatırımları içinde nispeten küçük bir seviyeye kilitlediler, Bazıları turizme sadece otellerinin  gayrimenkul değeri üzerinde değerlendirme yaptılar. Bazıları ise turizme tamamen uzak durdular, duruyorlar.

 

Türkiye’mizin en seçkin, en müstesna holdingleri istemiş olsalardı ve gerçekten iyi ve kötü günlerde turizme asılsalardı; bugün gerçekten pazarlarda trend yaratan, 40 ülkede müşterinin gönlünde önder bir markalar zinciri yaratmış olurlardı. Portföylerinde milyonlarca yabancı müşteri datası barındıran  dev turizm markaları yaratabilirlerdi.

 

Ama yapmadılar, yapamadılar:

 

Hepimiz bazı holdinglerimiz zamanında bu işe yanlış başladığını hatırlıyoruz..  Değişik segmentlerde müşteri oluşturmada çabaladığımız, zorlandığımız yıllarda (Turizm sektörünün diş çıkardığı yıllarda) çok acele edip, hızlı düşünüp, çabuk karar vererek yapılan işin getirisini yetersiz buldular ve yanlış kararlar aldılar.  O gün bugündür, her gün biraz daha turizmden uzaklaştılar. Sektör ile  hep beraber, kol-kola ilerisi için mücadele yolumuzu genişletmek, yeni piyasalar yaratmak, müşteri kitlesini çeşitlendirmek ve çoğaltmak yerine sadece mevcut birkaç yatırımın koruyucu-bekçi rolünü   oynadılar.

 

İşletmecilik becerisi gösteremediler. Türk turizmine bir vizyon kazandıramadılar.

 

Yönetim kurulu toplantılarında turizm sektörünün kaygan, kırılgan, ilerisi belirsiz, kar oranı düşük, yüksek istihdam ağırlıklı zor bir iş olduğu söyleyerek:  holding düzeyinde, zihniyetinde ve eğitiminde  profesyonel yönetici kadrosu sıkıntısı yaşadıkların her vesilede aralarında konuştular.

 

Evet bazı isimlerini veremeyeceğim holdinglerin gözünde o yıllarda Turizm ikinci sektör, bazılarının gözünde üçüncü kategoride bir sektör olarak değerlendirilmekteydi.

 

Birkaç cesaretli, azimli, istikrarlı turizm ve otelcilik şirketinin gayreti ile Dünya turizminde ibre Türkiye'yi göstermeye başladı. Kültür ve turizm Bakanlığımızın son yıllarda olağanüstü tanıtım başarısı ve vizyonu, dünyanın en çalışkan turizm elamanlarının alın teri ile kaynaşınca ortaya piyasalardaki Türkiye mucizesi çıktı.

 

Antalya 10 milyona doğru:

 

Böyle bir sloganı 20 yıl önce hayal edeni 'kafayı yemiş' diye karantinaya alırlardı, ama gelin görün şimdi bu rakam bile yetmiyor.

 

Yakaladığımız başarı dün söylenenleri değersiz kılıp, bu söylenenleri 'yanlış fikirler ve tahminler çöplüğü' ne atıyor.

 

'Türk markaları'nın artık Avrupa ve dünya turizm pazarlarında öne çıkacağı yıllar başlıyor.

 

Türkiye’mizde ve dünyada bazı gruplar işletme istikrarı ve değişmez yüksek hizmet kaliteleri ile yarattıkları milyonlarca dolar değerindeki marka isim değerleri ile  atı alarak Üsküdar'ı çoktan geçtiler bile.

 

Önce Türkiye’miz en örnekler verelim,  işin en doğrusunu yapanlardan biraz örnekler sunalım:

 

İlk akla gelenlerden başlayalım:

 

Özaltın ailesinin kurduğu, sektörümüzün yüz akı Gloria' lar yurtdışı pazarlarda her türlü kapıyı yıllardır Türkiye'ye açmaktadırlar. Bir Türkiye güzelliği ve başarısı olarak yüksek saygı gören Gloria 'lar tur operatörlerinin, seyahat acentalarının biribirleri ile yarıştıkları bir 'turizm arenası' olmuştur, olmaktadır.  Sıfırdan dört tesis yaratarak,hiç bir zaman , ne olursa olsun hizmetten ve ikramdan taviz vermeyerek en yüksek müşteri memnuniyetini yakalayan, Türkiye’mizi dünya turizm piyasalarında 1. lig'e taşıyan lokomotif yatırımlardan biri olmuştur Gloria'lar.

 

Eğer otel yaptıracaksanız veya otel yaptırmak isteyen bir tanıdığınız varsa, ona söyleyin   Gloria Serenity'i bir gezsin , otelini ondan sonra yapsın.

 

Rixos'lara kim ne diyebilir ki, dünyada en çok tanınan , bilinen, özlenen gerçek bir 'Türkiye Yıldızı',  gerçek bir marka o Rixos'lar. Şu an 40 ülkeden otel sahibi Fettah Tamince'ye 'benim otelimi al Rixos adı altında işlet' diye neredeyse yalvarıyor. Dünyanın dört bir yanında havalimanlarında Tamince'nin yolunu gözetliyorlar.

 

Hillside'ler, Likya World, Xanadu, Cornelia, IC Hotels, Calista, Delphin, Barut, Adam&Eve, Ela Quality gibi sayıları yüze varan otellerimizin hepsi kendi başına Türkiye adı altında  markalaşma  seferberliği başlattılar. Herbiri Türkiye'nin gurur kaynağı, herbiri turbo istihdam motoru, herbiri yabancıların gözünde, gönlünde Türk kavramı için sempati yaratan mega kaynaklar. Onları artık kimse durduramaz: Onlar artık  hızlıca ciroları ve yaratıkları istihdam ile Türkiye'nin en önemli sanayi kuruluşlarına rakip olacak duruma geliyorlar. İşletme modelleri ile diğer ülkelerin dikkatini çekiyorlar. Yabancı ülkelerde bir 'Turkish Hotel Management Know-How' piyasası yaratıyorlar. Hatırlayalım ve soralım: zamanında yılda birkaç 100 bin dolar'  zar-zor ciro yaparken şu an günde tek başına 700 bin dolar ciro yapan otellerimizin sanayi kuruluşlarından ne farkı var.

 

Zaten bilen  biliyor.

 

Yüreği, vicdanı, aklı, iş bilgisi olan ve başarıları kıskanmayan herkes bu otellerin Türkiye’mize ve turizmimize yaptığı katkıları ve faydaları  kabul ediyor.

 

Şimdi tam zamanı:

 

Küreselleşme hızı içinde, dünya metropollerindeki konaklama sektöründe, müşteriyle bire bir olan ilişiklerde, müşteri memnuniyetinde ve en önemlisi, fiyat/hizmet orantısında, müşteri aleyhine bir gerileme var ve hızla gerilemeye devam ediyorken; İyi yönetilen otellerimizdeki hizmet kalitesi, otel yönetimi ve müşterinin memnuniyet açısından, dünyadaki birçok konaklama sektörüne örnek ve model olmaya başlamışken:

 

Bugün birçok Avrupa metropolünde geceliğine 400 Euro ödediğiniz bir otelde, keyif verici bir kahvaltı bulamıyorsunuz, üstelik bu asgariye indirilmiş kahvaltıyı servis yapan kişinin güler yüzü de kalmamışken: 

 

Dünyanın en iyi tur operatörleri bile Türkiye'nin otel işletmedeki başarıları açısından, dünya lideri olabileceği konusunda hemfikir iken artık bu markaları yavaş-yavaş yurt dışına taşıma vakti geldi diye düşünüyorum:

 

Bu konuda Türk  müteahhitliğin yanında ikinci sektör olarak dünyaya yayılabiliriz. Hiçbir Türk sektörü dünyada, konaklama sektörünün gördüğü itibarı görmüyor. 

 

Yıllarca "İspanya'nın yaptığı hataları yapmayalım" diye konuştuk, konuşturduk ve ona rağmen bir kısım hataları fazlasıyla yaptık. 

 

Ama şimdi sıra İspanya'nın doğrularını yapmaya geldi.

 

Nedir bunlar?

 

Kimi örnekler:

 

Turizmi sahil şeridinden çekip, hinterlanda, her bulvara, caddeye, sokağa ve köylere taşımak;  aynı İspanyollar'ın yaptığı gibi "Know How" birikimimizi, artık dünyaya yaymamızın gerekliliğidir.

 

İspanyol konaklama sektörü, gücünü İspanya'da kazandıklarıyla ve devletin yardımı ile Avrupa ve dünyanın kilit noktalarına taşıdı. Bu noktalarda kazandıklarını ise, yine İspanya'nın tanıtımı ve pazarlaması için ve İspanya'daki turizm sektörünüm ARGE, turizm eğitimi, altyapı ve cazibe merkezleri yaratmada kullanıyorlar, yeni yatırımlar yapıyorlar. 

 

Bu düşünceden yola çıkan İspanyol otelcilik sektörünün başarıları, başlıca bu isimlerli örnek olarak vermek istiyorum:

 

NH Hotels

İspanya merkezli, 22 ülkede 344 otel, 50.171 yatak, çoğunluğu Business otelleri, 2008 itibarıyla yürüyen 16 yeni otel projesi var (3.000 yatak), Avrupa, Amerika ve Afrika'da bulunyor.

 

Barceló Hotels & Resorts

İspanya merkezli, 14 ülkede 129 otel, Barcelo ve Barcelo Comfort olarak iki gruba ayrılmışlar. Barcelo Valensiya'daki fiyat 161$.

 

Husa Hoteles

İspanya merkezli, ağırlıklı olarak İspanya, Belçika, Fransa, Arjantin ve Mısır'da 1600 tesis. İspanya/Madrid'deki Husa Arcipreste de Hita fiyatı: 88$

 

Iberostar Hotels & Resorts

İspanya merkezli, Avrupa, güney Amerika, Karayibler ve kuzey Afrika'da çoğu deniz kenarında 100 tesis. Mallorca'daki Iberostar Playa de Muro fiyatı: 248$

 

Riu Hotels & Resorts

İspanya merkezli, Avrupa geneli, Karayipler, Meksika ve kuzey Afrika'da bulunan 105 tesis, hemen hepsi "her şey dâhil", Cabo San Luca'da bulunan Riu Palace Hotel fiyatı: 179$

 

Sol Melia

İspanya merkezli, 30 ülkede 318 tesis, Sol Hotels ve ME by Melia Boutique Hotels gibi 6 ayrı marka ismine sahip, tesislerin çoğu tipik sahil otelleri ve aile otelleri. İspanya/Pamplona'daki Tryp Burlada Hotel fiyatı: 64$

 

Sadece Antalya'sında 10 milyon turiste giden, ülke bazında 50 milyon turist hayal eden, tasarlayan Türkiye de şimdilik sadece bir-ik otelimiz Rixos, Dedeman yurt dışına açılmışlardır. Bunlara Sudi Özkan'a ait Prenses otelleri ve Mısırda yatırım yapacağını belirten bazı grupları eklesek de,  bunların toplam kapasitesi, yukarıda verdiğim bir tek İspanyol örneğinden daha azdır. Bu Türk turizmcilerine yetmez. Türkiye bu rüyayı yurt dışında kurulu Türk kökenli tur operatörlüğünde yaşadı, gerçekleştirdi.

Yayın Tarihi
01.07.2008
Bu makale 1214 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!