Türkiye Cumhuriyeti yüzüncü yılında çok önemli bir seçime hazırlanıyor.
Cumhuriyet tarihinde, demokratik anlamda, partiler ve seçim yasaları sürekli tartışma konusu olmuştur.
Siyasi partilerde, parti içi demokrasi var mıdır?
Siyasi partilerin gelir kaynakları ne derece şeffaftır?
Seçme ve seçilme koşulları demokratik midir?
Seçmen iradesi, yansıması yeterli midir?
Ülkemizde bu başlıklar altında, birçok sıkıntılar bulunmaktadır.
Siyasi partilerde -her konuda olduğu gibi- şeffaflık olmaz ise inandırıcılık ve güvende olmaz.
GÜVEN ise olmazsa olmaz.
Mevcut sistemde, parti içi demokrasinin olmadığı ortada.
Seçim sonuçlarının seçmen iradesini tam olarak yansıtmadığı da biliniyor.
Siyasi partilerin gelir kaynaklarında, çağdaş demokrasinin uygulandığı ülkelerde olduğu gibi, şeffaflık bulunduğu söylenemez.
İlk olarak Turgut Özal döneminde devlet bütçesinden siyasi partilere destek sağlanmıştır.
Ancak barajı geçen partiler bu kaynaktan yararlanabilmektedir.
Baraj altında kalan ve yeni kurulan siyasi partilerde ise belirsiz ekonomik kaynaklar ile çark dönmektedir.
Siyasi partileşmenin ekonomik boyutu çok büyüktür.
Son zamanlarda birçok yeni siyasi partinin kurulduğunu gözlemliyoruz.
Günümüzün zor ekonomik koşullarında bu maddi kaynaklara ulaşabilmek takdir ve takip edilesi bir durum.
Siyasi partilerin devlet bütçesinden aldıkları yardımlar dışındaki gelirleri, üye aidatları, kurum ve kişilerin bağışları şeffaflık içermelidir.
Hasan Celal Güzel, ANAP (Anavatan Partisi) dönemi bakanlarından ve partinin önde gelen isimlerinden birisiydi.
ANAP Antalya İl Teşkilatı’nda görev aldığım yıllarda yakından tanıdığım bir siyasetçidir.
ANAP sonrası kurmuş olduğu siyasi parti serüvenini bir TV programında anlatmıştı.
Evini satarak elde ettiği maddi kaynak kısa sürede tükenir.
Seçim döneminde yakıtı biten seçim otobüsü yolda kalır.
Hasan Celal serüveni, siyasi partilerin ekonomik kaynaklarının boyutu hakkında bir fikir oluşturmaktadır.
Seçme ve seçilme konusunda ise ülkemizde yapılan en demokratik seçimin, muhtarlık seçimi olduğunu söyleyebiliriz.
İnsanlar kimseden icazet almadan, hür iradesiyle muhtar adayı olabilmektedir.
Mahalle sakinlerinin güvenini kazanarak en çok oy alan göreve gelmektedir.
Genel seçimlerin de -muhtarlık seçimine benzer- dar bölge sistemi biçiminde, iki turlu yapılabileceği önerileri yapılmaktadır.
İlk turda yarışarak son ikiye kalan adaylar, ikinci turda en çok oyu alan bölgenin vekili olarak göreve gelecektir.
Böylelikle seçilen kişi, halkın vekili olarak, bölge halkına hesap vermekle yükümlü olacaktır.
Mevcut sistemde ise vekiller, siyasi parti genel başkanının tayin ettiği bürokrat konumunda görev almaktadır.
Vekiller, hesabı seçmen yerine, siyasi partilerin genel başkanlarına vermek durumunda kalmaktadır.
Bu nedenle gücünü seçmenden almayan vekiller, seçmen sorunlarını yeterince savunacak gücü kendinde bulamamaktadır.
Seçmen ise siyasi parti genel başkanlarının tayin ettiği vekilleri onaylayarak, noter görevi yapmaktadır.
Seçmen beğenmese de kerhen oy kullanarak bu görevi yerine getirmektedir.
Seçmen, beğenmediği menünün dayatılmasına tepkilidir.
Siyasi partilerin genel başkanlarına bir kontenjan tanınarak, çekirdek kadroyu kurmaları son derece önemli ve gereklidir.
Buna itirazımız olamaz.
Mevcut sistemde, genel başkanların kapısına varmayı kendisine yediremeyen, değerli, onurlu insanlarımız bulunmaktadır.
Esasında değerli insanlar, önemli noktalara taşınabilse, ülkede daha büyük ilerlemeler kaydedileceği şüphesiz.
Mevcut seçim sistemi bu fırsatı tanımıyor.
İçinde bulunduğumuz bilgi çağında, hızla gelişen, değişen dünya koşullarında, bütün sistemlerimizin sürekli güncellenmesi kaçınılmaz olmuştur.
Siyasi partilere getirilecek şeffaflık, seçmende güveni de sağlamış olacaktır.
Seçmene tanınacak vekilini seçme yetkisi, vekillere çok ağır bir sorumluluk yükleyecektir.
Mevcut sistemde, siyasi partilerin genel merkezlerinde, kentlerin milletvekili adayları belirlenmektedir.
Bu yöntemin, seçmen iradesini tam olarak yansıttığı söylenemez.
Her insan kendi apartmanını, sokağını, mahallesini, bölgesini, ilçe ve kentini şüphesiz çok daha iyi bilmektedir.
Bir yerel seçim arifesinde, ANAP toplantısında, bir partili Turgut Özal'a hitaben;
"Sayın başkanım siz bu işi vatandaşa bırakınız, bu kente kimin belediye başkanı olacağını vatandaş çok iyi belirler." diyerek ilgi toplamıştı.
Siyasi partilerin; uzman kadrolarını, seçim ve siyasi partiler yasalarını güncellenmesi konusunda çalışmalar yapmaları en büyük dileğimizdir.
Siyasi parti liderlerinin vizyon olarak seçmenin gerisinde kaldığını gözlemliyoruz.
Yeni Dünya düzeninde, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kendi vizyonunu oluşturması gerekmektedir.
Önümüzde Türk dünyası ile çok önemli bir güç merkezi oluşturma fırsatları bulunmaktadır.
Yeni Dünya düzeninde; ABD, Çin, Rusya ve benzeri küresel güçlerin oyuncağı olmamalıyız.
Cumhurbaşkanlığı Yönetim biçimi koşullarında yeni bir seçime hazırlanıyoruz.
Bu seçimde, bundan önce olduğu gibi, seçmenden yine noter görevini yerine getirmesi istenecektir.
SÖZÜN ÖZÜ:
Seçmen noter olmamalı.