Dünya genelinde sınırlı sayıda girişimci insan bulunmaktadır.
Dünya genelinde ve ülkemizde “Girişimcilik Günleri ve Etkinlikleri” düzenlenmektedir.
Böylelikle girişimci insan sayısını çoğaltma gayretleri sürdürülmektedir.
Girişimci İş İnsanlarının ortak özellikleri;
Özgüven, Azim, Cesaret, Çalışkanlık ve Risk Almak…
Girişimci İş İnsanları ülkeye; üretim, istihdam ve katma değer sağlayan cesur insanlardır.
Girişimci İş İnsanlarının gündemi sürekli olarak yatırım ve üretim odaklıdır.
Girişimci İş İnsanının sermaye güvencesi ve iş güvencesi bulunmaz.
İşlerin en başarılı olduğu zamanda dahi şirkete dair “batma korkusu” yaşayabilmektedirler.
Zaman zaman Dünyada ve Ülkemizde olağan dışı afetler ve savaşlar; ekonomik, sosyal ve siyasî olaylar yaşanabiliyor.
Ülkemizde iş insanlarının serüvenleri çok can yakıcı olmuştur.
Ülkede çok partili demokratik sisteme geçişle iktidar değişikliği meydana geldi.
Ancak; 1960 Askeri Darbesi ile demokrasi askıya alındı.
Yeni siyasî partiler kurularak Türk siyasetine yeni bir ayar verildi.
Böylelikle “darbeler dönemi” başlamış oldu.
Ülke huzur ararken, 1974 yılında “Kıbrıs Barış Harekâtı” yapılmak zorunda kalındı.
Akabinde ABD ve AB ambargoları geldi.
Yokluklar, kıtlıklar, kuyruklar ve karaborsa süreci başladı.
Ömrü 3-5 ay süren Koalisyon Hükûmetleri ile istikrar aradık.
Finans sektörü çöktü; batan, içi boşaltılan bankalar ve vahim bankerlik olayları yaşandı.
İş insanları, gecelik banka faizlerinin %7500 olması gibi görülmemiş uygulamalar ile karşılaştı.
Üretimin temel ihtiyacı enerjide, “elektrik ve akaryakıt yokluğu” üretimi durdurdu.
Gıda maddelerinde, yağ, şeker, sigara vb. ürünlerde kuyruklar yaşandı.
Ülkemizde büyük bir kaos ortamı doğdu.
Toplumda ve özellikle üniversitelerde, “Sağcı ve Solcu” ayrışması başladı.
“Faşist-Komünist” bölünmesine evirildi.
Üniversitelerde boykotlar, işgaller, silahlı çatışmalar yaşandı, çok gençlerimizi kaybettik.
Terör örgütleri kentlerde her gün bombalar patlatıyor, insanlar ölüyordu.
Faili meçhul cinayetler ile ülkemizin değerli insanları öldürüldü.
Kimsenin can güvenliğinin olmadığı bir ortam oluştu.
Bu kaos “12 Eylül 1980 Askeri Darbesi” ile sonuçlandı.
Siyasi partiler, dernekler, vakıflar kapatıldı.
Türk Siyaseti, yeni partilerin kurulmasıyla yeniden dizayn edildi.
Bütün bu koşullarda iş insanları üreterek, şirketlerinin bekası için savaş verdiler.
Uzun bir zaman devam eden bu süreçte; işini kaybeden, hayatına son veren iş insanlarımızın sayısı az değildir.
Siyasî istikrarın olmadığı yerde, ekonomik gelişmelerin de olamayacağını öğrendik.
Şirketler de canlılar gibi kurulur, yaşar ve ölürler.
Ülkemizde şirket yaşı ortalama 5-10 aralığındadır.
Avrupa ülkelerinde 18-25 ortalamasındadır.
Dünya üzerindeki en yaşlı şirket sayılan, İsveç menşeili “STORA” 700 yaşındadır.
Son araştırmalara göre dünya genelinde şirket yaşı kısalmaktadır.
Dünya genelinde; ortalama %75 ile aile şirketleri bulunmaktadır.
Ülkemiz genelinde ise aile şirketleri oranı, ortalama olarak %96’dır.
Aile şirketlerinde, geriden gelen genç kuşak olmaz ise şirketin ömrü bitmektedir.
Aile şirketlerinde “kurumsal yapılaşma” şirketlerin ömrünü uzatan en önemli faktördür.
Ülkemizin geleneksel ticaret kültüründe;
“Müşteri Velinimetimizdir”
“Müşteri her zaman haklıdır”
“Müşteri mutluluğu esastır.” gibi kaideler vazgeçilmez değerlerdir.
İş insanları da Devletin müşterisidir.
Devlet; onlardan elde ettiği Katma Değer ve Vergiler ile hizmetlerini sürdürmektedir.
İş insanları ve şirketler de Devletin velinimetidir.
Ülkemizde ise Devlet, müşterisini döverek para kazanma yolundadır.
Devlet için müşteri kaybının bir önemi yoktur.
Sopasını gösterir canına okur.
“Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir.”
Şirketler; müşterisini ve müşterisinin güvenini asla kaybetmek istemezler.
“İnsanların güvenini kaybetmektense, para kaybetmeyi tercih ederim.”
Robert BOSCH
Bu sayede BOSCH Uluslararası marka olmuştur.
Ülkemizde şirket kurmak kolaylaştı.
Kurulan şirketi kapatmak ise çok zordur.
Şirket kapanır, ilgili kurumlar ile mutabakat sağlanır, borcu yoktur belgeleri verilir.
Ancak; Devlet ile borç alacak işleri asla bitmez.
Bu durum “Müflis (iflas etmiş) tüccar eski defterleri karıştırırmış” atasözünü hatırlatıyor.
Geçenlerde, 6 yıl önce vefat etmiş babama, SGK 200,19 TL borç çıkardı.
Arkasından, SGK 1.244,05 TL bedelindeki ikinci borç için biz varislere ödeme emri gönderdi.
Ne olduğunu bilmiyoruz, sorma ver dedik, ödedik.
SGK’da vaka bitmez.
Kapanmış şirketime, sevhen unutulan 1 TL faiziyle beraber 850 TL olmuş.
Ödeme emri geldi.
Saklamakta zorunlu olduğumuz evrak ve borcu yoktur belgesinin bir anlamı olmadığını anladık.
“1 TL olarak öderim” dedim, kabul edilmedi.
Devlet, tefecilik yapar mı, 9 yıl niçin bekledi?
İtirazlarımıza genç memurun cevabı ders niteliğinde oldu.
“Siz kaç yaşındasınız?
Siz kaç yıldır ticaret yapıyorsunuz?
Siz bunca yıl, devleti tanıyamadınız mı?”
İnat ettik ödemedik.
Arsama 1 TL (850 TL) için tedbir konuldu.
Sonuçta emekli maaşımdan 1000 TL olarak tahsil edildi.
SGK Müdürü, ANSİAD (Antalya Sanayici ve İş İnsanları Derneği) toplantısına konuşmacı olarak katıldı.
Ben de yaşadığım olayı ortaya koydum.
Sonunda arsamdan tedbiri kaldırabildik.
Vergi Dairesi geri kalır mı?
Faaliyet dışı şirketlere internette ekran kapatıldı, beyanname veremedik.
Elden verelim dedik, kabul edilmedi.
9 yıl sonra, beyanname verilmedi gerekçesi ile usulsüzlük cezası ödedik.
İtirazımıza, Kurumlar Vergi Dairesi Müdürü’nün cevabı “sen de şirket kurmasaydın kardeşim” oldu.
Güler misin, ağlar mısın?
Vergi Dairesi Başkanı’na çıkıp, derdimize derman ol, dedik.
Beni kahve içmeden bırakmadı.
“Siz vergi borcunuz olmadığı halde, ceza borcu için gelmişsiniz. Devleti milyonlarca lira dolandıranlara ne demeli?” diyerek sağ olsun saygı gösterdi.
Bitmedi.
Antalya Barosu, yasa gereği, hukuk müşaviri bulundurmayan şirketleri ihbar etmiş.
Benim kapalı şirkete, mahkeme kararı ile yüklü bir ceza verildi.
BARO ve ATSO hatalarını düzeltmeye yanaşmadılar ve mahkeme yolunu gösterdiler.
BARO Adaletin Temsilcisi
ATSO Şirketlerin Temsilcisi
Al da bozdur.
Sonuçta, kirlenen dünyada;
Kurumlar da kirlendi.
Liyakat bitti.
İş dünyası da kirlendi.
Ticaret Ahlakı yitti.
Ülkemizdeki iş dünyasının serüvenini özetledik.
Bu süreçten sağ çıkan, doğru dürüst iş insanları olarak;
Madalya, Teşekkür, Saygı beklemiyoruz.
Ancak; bizlere onur kırıcı davranışta bulunmasınlar yeter.
İş insanlarının, İslam inancına göre ilahî adalet önünde de hesabı vardır.
“Nereden, nasıl kazandın? Nereye harcadın?”
Bu hesaplaşma, hepsinden daha önemlidir.
Kul hakkı vardır, kurtuluşu ve affı yoktur.
İş insanlarının sorumluğu emeklilik sürecinde de devam eder.
Bilim insanları; “Deneyim bilgiden daha önemlidir” derler.
İş insanları, anılarını yazarak gelecek kuşaklara ışık tutarlar.
Deneyimlerini paylaşarak, gençlere mentörlük ederler.
Vakıf ve dernekler kurarak, kamu hizmetlerinde bulunurlar.
“Paranla şeref kazanma, şerefinle para kazan ki paran bittiğinde şerefin kalsın.”
Şerefli iş insanlarının Allah yardımcıları olsun ve sayılarını artırsın.
SÖZÜN ÖZÜ;
“Paranla şeref kazanma, şerefinle para kazan ki paran bittiğinde şerefin kalsın.”
Kul hakkının affı ve kurtuluşu yoktur.