Bir toplum nasıl yönetilmek isterse öyle yönetilir. Sevabıyla günahı ile
Seçimler bitti. Ülkenin selameti ve refahı için siyasi iktidarın yanlışlıklarını eleştirmeye, iyi işlerine de destek vermeye devam edeceğiz. Ülkenin huzurlu, insanlarımızın refah içerisinde yaşamasını en çok biz isteriz. Neticede hepimiz bu yurdun evladıyız. “Başka bir Türkiye yok.”
Seçim sonuçlarını CHP’den başlayarak analiz ettim. Bu yazımda CHP listelerinden seçime giren küçük partileri değerlendireceğim. İYİ Parti ile ilgili yazımı ise kongre sonrasına bıraktım.
Seçim sürecinde DEVA, Saadet, Gelecek ve DP gibi partilerin etkin ve verimli bir seçim çalışmaları yürütemedi. Bunun nedenini, CHP listesinden pazarlık ile yeterli sayıda milletvekili almalarının rahatlığına bağlıyorum. Zira bu partilerin liderleri seçim sürecinde, rotasını kaybetmiş kaptanlar… Taraftarları ise dümenini yitirmiş tayfalar gibiydi. Seçim sürecinde ne yaptıkları anlaşılamadı! “ Bazen Okyanusun ortasında dalgaların şiddetine göre sürüklenmekte… Bazen durulmakta… Bazen de siyaseten yollarını ayırdıkları ve birlikte yol yürüdükleri arkadaşlarına cevap yetiştirmekle iştigal etmekteydiler. Halka şikâyet dışında yeni bir şey söylemediler! Öfkesini yenemeyenler, her zaman etraflarına zarar verirler. Öyle de oldu.
Ne yazık ki, bu partilerin oy tabanında CHP ve Kılıçdaroğlu’na bir tepki vardı. Bu öngörülemedi! Konuşurken muhalif edası ile mangalda kül bırakmayanlar ve her mecliste söz söylemeyi adet edinenler… Sıra oy vermeye gelince yan çizdi!
“Ben CHP’ye oy vermem!” diyerek ya sandığa gitmediler ya da iktidar blokundan yana tercihlerini kullandılar.
Bu dört partinin en yukarıdan aşağıya doğru tüm yöneticileri, '' Kılıçdaroğlu aday olur ise oy vermem'' diyen parti tabanını ya duymadı ya da duymazdan geldi. Hatta “Biz ne dersek taban onu yapar” anlayışı ile tabanlarına sorma zahmetine bile katlanmadı! Zira pazarlık başarılı geçmiş, istedikleri her şeyi kabul ettirmişlerdi.
Ne karşılığı? Tabi ki, Kılıçdaroğlu’nun adaylığı! Bu nedenle ülkenin her tarafında yükselen, “Adayımız Mansur Yavaş Olmalı” sesleri bastırılmaya çalışıldı. Dört partinin genel başkanlarının ve etraflarında ki üst düzey yöneticilerin dayatmaları ile Kılıçdaroğlu aday gösterildi. Meral Akşener’in, “seçime seçilecek bir adayla gidelim” tezi rağbet görmedi. Neticede kabak İYİ Parti’nin başında patladı. Oy oranı %20’lerde gezinen ve yükselişte olan İYİ Parti, masadan kalkma ve tekrar oturma… Bu arada söylenen sözler… Milletvekili seçimlerindeki temayül ve aday yanlışlıkları nedeni ile %10’nun altında kaldı.
“Bir insanın onuru, gururu, şerefi her şeyin üstündedir. Zira “oy namustur!” Onurluca yaşamanın yolu da, demokratik ülkelerde halkın sandık başına gitmesi ve vereceği kutsal oylarla seçeceği iradedir. Eğer bir insan, iradesini pireye kızarak bir başkalarına emanet ediyorsa… Bu davranış, o kişinin acizliğini, korkaklığını ve de duyarsızlığını gösterir.”
Örneğin; CHP eski milletvekili Abdüllatif Şener, tekrar CHP’de aday gösterilmeyince katıldığı bir TV programında; “İlk turda Sinan Oğan’a oy verdim, ikinci turda geçersiz oy kullandım” dedi. Bilmece gibi ihanet! O günden beri elim arkada dolaşıyorum! Başka bir ifadeyle, her an ihanete uğrayacakmışım gibi tetikte dolaşıyorum. Ahmet Hakan’ın deyişiyle, “Yüzüme gülen herkesin arkadan bir işler çevirdiği paranoyasına kapılıyorum.” Abdüllatif Şener, öyle ya da böyle itiraf etti. Ya etmeyenler?
Herkesin kendisini kontrol etmesi, geçmişte yaptığı hataları gözden geçirmesi, mutlaka ve mutlaka öz eleştiri yapması gerekmektedir. Kılıçdaroğlu’nun; “Toplumsal mutabakatın bugünden tezi yok mutlaka sağlanması ve güçlendirilmiş parlamenter sistemin önünün açılması ” tezi ile oluşturduğu 6’lı masa tartışmalı geçmiş… Ve seçimdeki başarısız sonuçlar ise sancılı bir sürecin başlangıcı olmuştur.
Siyaset sahnesi, iktidarı ve muhalefeti ile istisnaları saymaz isek; akmaz, kokmaz, her kalıba, her şekle girebilen kişilerin rol aldığı bir film setine dönüşmüştür! Bir kişi ya da parti; toplumsal değerleri hiçe saymamalı, kendi çıkarlarını toplumun çıkarlarının önüne koymamalıdır.
Siyasi konularda çok kesin hükümler vermekten hep kaçınırım. Böyle bir yola gireceğim zaman aklıma rahmetli Demirel’in şu sözü gelir: “Siyasette 24 saat uzun süredir.” Daha önce ifade ettiğim gibi, İYİ Parti ile ilgili değerlendirmemi kongre sonrasını bıraktım. DP Parti ise köklü geleneği olan bir Parti… Yeniden toparlanır, lider ve yönetim olarak değişimi sağlar, dört eğilimi birleştiren bir “merkez sağ-demokrat sağ” yapılanmasına giderse ömrü uzun olur.
DEVA, Gelecek ve Saadet... Şimdi Meclis’te gurup kuracaklar. İster grup kursunlar ister kurmasınlar… Bana göre, üçü de seçmen gözünde bitmiştir. Çünkü üçü de tüm olumsuz koşullar ve enflasyona rağmen, AKP’den oy geçişi sağlayamadılar. Hâlbuki bu üç parti, AKP ile aynı tabana hitap etmektedir. Demek ki, muhafazakâr kesimin ruh halini kavrayamadılar. Sadece Erdoğan karşıtlığı ile buraya kadar!
Antalya Değerlendirmesi:
Deva, Saadet, Gelecek ve DP… Bu dört partinin teşkilatlarını seçim çalışmalarında göremedik! Mutlaka kendilerine göre bazı nedenleri vardır. Aslına bakılırsa, Saadet dışında diğer partilerin teşkilatlarının tam olarak rayına oturmadığını düşünüyorum! Böyle olunca da ne CHP’ye ne de Kılıçdaroğlu’na bir katkı sağlanamadı. Hatta bazı milli görüş çizgisinde olanların Erdoğan’a oy verdiklerini biliyorum!
Antalya, Gelecek ve Saadet Parti’den gösterilen adaylara tepkiliydi. Bu tepki tek taraflı bir tepki değildi. Hem CHP’den hem de kendi içlerinden yükselen tepkiler seçmeni olumsuz etkiledi. Peki, seçmen neden tepki gösterdi? Seçmen; “AKP’yi liyakatsiz olmakla suçlayanlar, Antalya seçmeninin iradesine saygı göstermedi! Gösterilen adaylar, Antalya ‘da bile yaşamıyor. “İthal aday” dayatmasını kabul etmiyoruz! Genel Merkezlerin gösterdiği adaylar, garanti gördükleri için Antalya’da bir seçim ofisi bile açmaya gerek görmedi!” diye seslerini yükselttiler. Yerelde sevilen ve sayılan birileri aday gösterilseydi, durum farklı olabilir miydi?
Saadet’in Antalya adayını tanımam. Lakin Gelecek Partisi’nin adayı Prof. Dr. Serap Yazıcı, “uyuşturucu ile mücadele” toplantılarında birlikte çalıştığımız, bilgili ve donanımlı bir akademisyendir. Kendisini severim ve sayarım. Keşke Ankara ya da İstanbul’da aday gösterilseydi! Gelecek Partisi’nin adaylarına bir program yaptıklarına şahit olmadım. Serap Yazıcı’nın kendi imkânları ile CHP’nin ve bazı STK’ların bazı etkinliklerine katıldığını biliyorum.
Kısacası dört parti de Antalya’da yoktu. DEVA Antalya’da aday göstermedi. Gösterse teşkilatları diğerlerine göre daha oturmuş olduğundan yüksek kapasite ile çalışır mıydı? Kim bilir?
Ben DEVA; Saadet ve Gelecek Partisi’nin seçimlere İttifak içerisinde ittifak kurarak veya kendi logoları ile girmesinin daha doğru olacağına inanıyordum. İşte o zaman gerçek güçleri açığa çıkardı. Kısacası ufukta bu partiler için bir umut, bir gelecek görünmüyor!
Ancak yine de… “'Her sabah dünya yeniden kurulur! Her sabah şartlar yeniden oluşur. Her gece kader ihtimalleri yeniden düzenler. Dün olmayan bugün olabilir hale gelir, bugün olabilen yarın olamayabilir.”