Muhalefet partileri sistem değişikliği yani güçlendirilmiş parlamenter sistem istiyor. Bu konuda mevcut sistemin zayıf noktaları üzerinden iktidara yüklenirken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan, dikkat çeken bir çıkış geldi.
“Belli ki Türkiye’nin yeni bir anayasayı tartışmasının vakti gelmiştir. Bu çalışmanın milletin gözünün önünde ve temsilcilerin tamamının katılmasıyla gerçekleştirilmesi ve milletin takdirine sunulması gerekir.”
“Erdoğan, sistemde bazı yanlışları düzeltecek, insan hakları ve ifade özgürlüğü noktasında yeni düzenlemelere gidilecek, yargı bağımsızlığı sağlanacak, gelecek nesillere hitap edebilen özgün bir anayasa önerisi gelecek…” diye düşünmeye başlamışken… AK Parti içerisinde önemli görevlerde bulunan bir arkadaşım: “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden geri adım asla olmayacak, sadece yeni anayasa sistemle uyumlu hale getirilecek” demez mi… Tüm hayallerim yıkıldı. “Eski tas, eski hamam…” anlayacağınız.
Anayasanın ilk üç maddesi ve uniter yapının korunması dışında; kısa, anlaşılır ve demokratik bir anayasa beklentisi de böylece güme gidiverdi. Hadi başkanlık sistemine “evet” diyelim!” Lakin denge-denetleme mekanizmaları büyük önem taşıyor. “Çek balans” işi ne olacak? Anlaşılan bu konuda da bir yenilik olmayacak. Peki, güçlenmiş başkana karşı, güçlendirilmiş bir meclis olacak mı? İmkânsız. Ya bağımsız ve tarafsız yargı? O da belirsiz. Boşuna uğraşmayın! Yeni anayasa çalışmalarının toplumsal bir karşılığı olmayacaktır. Bu durumda toplumun çözüm bekleyen farklı önceliklerine yönelmek daha akılcı bir yöntem olur.
Yeni anayasa çağrısı niçin inandırıcı bulunmadı? İnandırıcı olması için, çağrı sonrasında partiler arasında diyaloğun başlaması ve sivil toplum örgütlerinin de yer alacağı çalışma gurupları oluşturulması gerekirdi. Bu yapıldı mı? Hayır. “Bay Kemal” kavgasının ardından, “Fosforlu Meral” gibi çirkin yakıştırmalar gündeme düştü. Bir de Halk TV yorumcusu gazeteci Levent Gültekin’in dövülmesi…
HDP ise beysbol topu gibi. Birileri bu topla muhaliflerin kafasına vurup duruyor! O zaman, “ Yeni anayasa uzlaşmak için değil, çatışmak için kurgulanmış” tezi akla geliyor.
Yeni anayasa söylemleri… Muhalefetin iddia ettiği gibi, “kuralların ve kurumların önemini vurgulayan Biden yönetimi ile iyi ilişkiler kurmanın bir yolu mu? Zira ABD ile diyalog var, uzlaşı yok.
Devletin ve milletin refahı için demokratik bir anayasa gerekli mi? Sivil bir anayasaya ihtiyaç olduğu apaçık ortadadır. Lakin Bunun olabilmesi için toplumun tüm kesimlerinin üzerinde uzlaşabildikleri bir metinin ortaya çıkması gerekir.
Mevcut sistemden Cumhur İttifakı asla vazgeçmeyecektir. Muhalefetin çağrıyı inandırıcı bulmamasının nedeni budur! “İçerden ve dışardan gelen baskılar ve ekonomik sorunlar nedeniyle iktidarın toplum nezdinde zayıf düşmesi böyle bir atağı zorunlu kıldı” diye düşünüyorlar. “Adaleti esas alan bir hukuk devleti ile daha çok özgürlük isteminin vücut bulduğu demokrasi, mevcut sisteme yani tek adam yönetimi anlayışına taban tabana zıttır” görüşünü sürekli dile getiriyorlar.
Siz ne düşünüyorsunuz, halk ne düşünüyor? Liderlere hayranlık veya husumet duymak, gerçeklerin görünmesini engelliyor. Kutuplaşmayı körüklüyor. “Liderler ne düşünüyorsa biz de öyle düşünelim!” Bu anlayış; bizi köleleştirir ve kul haline getirir!
Ülkemizde; kurallar ve kurumlar yönetiminin geliştirilmesi, güçlendirilmiş bir parlamento ve kuvvetler ayrılığı ilkesi gelecekse, yeni anayasaya çalışmalarına niye karşı çıkalım?
Milletin hayrınadır. Hoş geldi, sefa getirdi! Hem mevcut sistemi savunmak hem de uzlaşma yolu ile getirilecek yeni bir anayasadan bahsetmek mümkün değildir. Zira bu sistem, kurumları silikleştirmiş ve şahsi tercihleri ön plana çıkarmıştır.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Sayın Erdoğan’ın yönetim tarzına uygun bir sistemdir. Neden değiştirsin? Bazı işleri doğru-yanlış kısa zamanda daha pratik olarak bizzat kendisi yürütmektedir. Anayasada temel reform… “Kurallar ve kurumlar” yönetimine geçmektir. Bürokrasideki kurallar kanunlaştırılmaz ve var olan kanunlara uyulmaz ise yeni anayasa da dertlere deva olmaz.
Yeni anayasa ile cumhurbaşkanı; şahsında toplanmış olan yetkileri kurallara bağlamayı veya kurumlara devretmeyi kabul ederse, yeni anayasa için önemli bir adım atılmış olur.
Ve kendisi de rahatlar.
Türkiye, hâlâ kurallar ve kurumların yerleşmesi ve uygulanması alanında yeterli düzeye ulaşamamıştır. “Yaz Ali, Boz Ali…” Dün hazırlanan kural, bugün değişmektedir. Bu durum, devlet yönetimine olan güveni zedelemektedir. Türk devlet geleneğinde beyin talimatlarına harfiyen uyulur. Lakin bey de töreye yani kural ve yasalara uymak zorundadır. Keyfi karar alamaz! Devlet, oturmuş kurallara göre yönetilir. İşte size olması gereken bir denge!
Anayasa ve sistem meselesini siyasi güç kavgasının bir parçası haline getirmek ve bunda oy devşirmeye çalışmak… Millete yapılacak en büyük kötülüktür.
Türkiye hukuk devleti sıralamasında çok geridedir. Başka bir ifadeyle, “hukuk devleti” sıralamasında Türkiye 107. sırada, Tunus ise 56. sıradadır. Bunda, “demokratik bir anayasamızın olmayışı ve yeni sistemin sorumluluğu yoktur” diyemeyiz! Bunu nasıl içimize sindireceğiz? Birileri hemen cevap verecektir! “Dış güçler…” Rasyonel bir zihniyetle değil de, kabile devleti anlayışı ile siyaset yapılırsa… Dış güçler de bu zayıf yönü kullanacaktır.
Demokratik anayasa kavramını savunuyoruz diye kimse farklı yönlere çekmeye çalışmasın! “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe” anlayışı ile yetişen biri olarak devlete uzun süre hizmet verdim. Devletime ne laf söylerim ne de söyletirim. Devlet olmadan millet olmaz. Lakin bu yanlış yapan yöneticileri eleştiri hakkımı kullanmama engel değildir. Bilirim ve inanırım ki; devletin bekası, milletin daha özgür ve daha refah bir hayat sürmesi ile mümkündür. Halkını mutlu etmeyen ve adaletle hükmetmeyen bir devlet, uzun süre ayakta kalamaz.
Kolonları sarsılır ya da yıkılır. O nedenle demokratik bir anayasa ve hukuk devleti, devletin bekası için gereklidir.
Nokta.