CESUR KALEM

Tüzmen ve ekonomi

Kürşat Tüzmen, AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılından 2009’a kadar Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanlığı görevinde bulundu.

ODTÜ mezunu ve ülkücü bir kimliğe sahip…

Hiçbir zaman MHP çizgisi ile buluşmadı, buluşamadı.

Liderlik vasfı olması nedeni ile hep kıskanıldı, siyasetten uzak tutuldu.

Dış Ticaret Müsteşarlığında parlak bir performans gösterdi. “Yılın Bürokratı” seçildi.

AK partinin kuruluşunda milliyetçi kesimi temsilen parti vitrinine konuldu, kurucular arasında yer aldı.

Gaziantep ve Mersin illerinde milletvekilliği yaptı.

Yedi yıl boyunca dış ticaretten sorumlu devlet bakanlığı görevi ile birlikte, AK parti yönetimlerinde de görev aldı.

Kendisi ile Gümrük Muhafaza Genel Müdür Yardımcısı ve Genel Müdür V. sıfatıyla çalışma imkânı buldum.

Bu makamlara atanmam da kendi isteği ile gerçekleşti.     

Efsane bir bakandı, siyaseten yanlış hiçbir talebi olmadı, birlikte çok başarılı operasyonları gerçekleştirdik.

Konuşması, giyinişi, yaşamı ve yönetim şekli diğerlerinden farklıydı.

Renkli kişiliği ve sıradışı tarzı halkın ve medyanın ilgisini çekiyordu.

Çözüm sürecinde milli düşünceye sahip çıkışı ve milli duruşundan taviz vermemesi nedeni ile dışlandı.

Dik durdu, boyun eğmedi.

Tüzmen, bakanlığı döneminde ekonomi bürokrasisindeki deneyimi ve birikimi ile dış ticaretin geliştirilmesinde, ihracatın artırılmasında çok ciddi katkılar sağladı.

Önce “komşularla ticaret” dedi.

Tüzmen, AK Parti hükümetlerinin Ali Babacan ile birlikte en başarılı ekonomi kurmayları arasında yer aldı.

Ahval’e verdiği bir söyleşide, ekonomi ile ilgili tespitleri ilgimi çekti.

Tüzmen’in ekonomi ile ilgili görüşlerini yazmak gerekirse;

10 yıl önce Türkiye’nin ihracatı 136 milyar dolar civarındaydı. Şimdilerde ise 150-160 milyar dolarlık seviyelerinde. Bu düzey övünülecek bir performans değildir.

Türkiye ithalat yaparak, ihracat yapabilen bir ekonomiye sahiptir.

Başka bir deyişle, ithalat artarken ihracatın patlama yapması gerekir. Böylece ithalatı karşılama oranı yükselir.

Ekonomiyi daraltarak, küçülterek… İmalat sanayiini gerileterek…

İthalatı kısıp, cari açığı düşürmek…

Türk ekonomisi için çözüm ve başarı değildir.

Dış ticaret her zaman dış politikanın önünde olmalıdır.

Dış politikada çizilen zigzaglar, öngörüsüz adımlar, Türkiye’ye çok önemli pazarları kaybettirmiştir. 

Dış ticaret, diplomasiyle birlikte ülkenin gücüne güç katar.

Türkiye dışişlerinin o zengin, deneyimli, birikimli, liyakatli diplomatlarıyla birlikte başlangıçta çok ciddi hamleler yapılmıştır.

Şimdilerde öyle diplomatlar kalmadı.

Türkiye’nin işi mal, ürün, hizmet ihraç etmektir. Rejim, ideoloji ihraç etmek değildir.

Dış politikada eksen kaymaları ile birlikte çok ciddi hatalar yapılıyor. 

Öyle bir noktaya gelindi ki, komşularla ticaret yerine, tüm komşularla sorunlu hale gelinmiştir.

AK partinin ilk dönemlerinde Türkiye’nin itibarı çok yüksekti. Müsteşarı bile bakanlar, başbakanlar kabul eder, görüşürdü.

Şimdi o itibarı pek kalmadı.

Açıklanan ekonomik paketler Türkiye’nin sorunlarını çözemez mi?

Bu soruya Tüzmen’in yanıtı şöyle:

“Paketlerin içi boş…”

Paketi açıklayanın da bir geçmişi, inandırıcılığı, güvenilirliği, kariyeri yok.

Yurt dışında yatırımcı, sermayedar, hem paketin içine ve hem de paketi açıklayana bakar.

“Sera A.Ş, Tarım Holding A.Ş. kuracağız” sözlerinden bir çözüm çıkmaz.

Dünya bu tür paketleri ciddiye almıyor.

Bu işler zoraki, şovlarla, powerpoint gösterilerle, kimsenin ciddiye bile almadığı sunumlarla olmaz.

Diplomaside ve bürokraside deneyimli, kariyerli, liyakatli, güvenilir ve inanılır kadrolarla çalışılması lazım.

Onlarla birlikte istişare ederek çalışma imkânı bulunmalı ve kararlar birlikte alınmalıdır.

“Ben yaptım oldu” mantığı yanlış ve tehlikelidir.

Devlet hafızası, bürokratik hafıza, bir devleti, ekonomiyi güçlendiren, saygın kılan, ayakta tutan unsurlardır.

Bürokrasi yeni sistemde devre dışı tutuldu.

Bakanların bir ağırlığı, arkasında bir gücü, mazisi, hikâyesi yok.

Söylenenleri kimse ciddiye almıyor.

Türkiye içinde bulunduğu ekonomik zorluklardan çıkabilir mi, yabancı yatırımcı tekrar nasıl gelir?

Büyük ülkeler, önceden tahmin edilebilir, öngörülebilir olmak zorundadır.

Dış politikada ve ekonomide öngörülemez bir ülkede yabancı sermaye kaçar.

Medyada, yargıda, siyasi tabloda mevcut görüntü ile biz kimseye demokratik bir ülke olduğumuzu anlatamayız.

Güvenilirlik, şeffaflık, saygınlık hızla erozyona uğruyor.

Arjantin’den sonra ikinci “Riskli ve kırılgan ekonomi” kavramını değiştirmek zorundayız.

Bunun ilk adımı demokrasi, şeffaflık ve bağımsız yargı güvencesidir.

Bir de sanayi altyapısına yatırım…

Arjantin’de enflasyon yüzde 50, Türkiye’de yüzde 20. Arjantin’de işsizlik yüzde 11, Türkiye’de yüzde 14,7. Arjantin’de faiz yüzde 14, bizde şimdilik yüzde 24!

İhracat kadar Merkez bankasının döviz rezervi olması gerekir. Var mı, bilmiyoruz. Çünkü şeffaf değil.

Hesap oyunları ve kalem oynatmalar ile ekonomi düzelmez.

Bu durum dünyanın gözünde kaçmıyor.

Türkiye’de ileri teknoloji üreten yabancı şirketlerin çoğu çekip gitti.

Gerekçe; ihale sisteminin şeffaf, yasal, öngörülebilir olmaması…

Kararlar sabahtan akşama değişiyor.

Ekonomi yönetimi güven vermezse…

Yatırımcıyı, yabancı sermayeyi nasıl çekeceksiniz?

Bu şartlarda yabancı sermayeyi çekemezsiniz, kimse gelmez.

Türkiye, Merkez bankası rezervlerinin erimesini önleyecek kadar, tahmini 5-6 milyar dolarlık yabancı kaynak girişini sağlamalıdır.

Ondan sonra da acilen 115-120 milyar dolarlık taze parayı, nakit cep harçlığını bulmak zorundadır.

Türkiye borçlanarak altyapıya yatırım yapmaktadır.

Türkiye, kaynaklarını toprağa gömerek, birilerini zengin edecek kadar zengin bir ülke değildir.

Bu yanlış bir politikadır.

Bunun yerine;  ihracatı ve döviz gelirlerini artıracak sanayi altyapısına, geri dönüşü hızlı projelere yatırım yapması gerekir.

Eldeki ya da bulunacak kaynaklar bu tür yatırımlara ayrılmalıdır.

Bugün Türkiye’de sanayinin elektrik tüketimi hızla düşüyor.

Organize Sanayi Bölgeleri durma noktasına getirildi.

Öncelikle iç politikadaki hamaset ve yaftalama siyaseti ciddi bir tehlike ve süratle terk edilmelidir.

Kamplaştırma siyaseti ekonomiye de zarar veriyor.

Türkiye ekonomisinin düzlüğe çıkması, güven vermesi için önce toplumsal barışı sağlamak şarttır.

Osmanlı’dan kalan tüm etnik kökenler, inançlar, kimlikler birlikte barış içerisinde yaşamak zorundadır.

Ülkenin yöneticileri herkese, her kimliğe, inanca, düşünceye saygılı olmalıdır.

Toplumun bir kesimini yok sayarak, dışlayarak, düşmanlaştırıp, aşağılayarak toplumsal barışı sağlayamazsınız.

Bunlar yapılmadan ekonominin olumsuz unsurları yok edilemez.

Bugünleri arar hale geliriz.

Kürşat Tüzmen’in ekonomi ile ilgili görüşleri özet olarak böyle.

Konuştuğum ekonomi uzmanları da aynı görüşte…

Bu millet Kürşat Tüzmen’i sevdi. 

Ve özledi.

 

Yayın Tarihi
19.05.2019
Bu makale 2516 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!