Serhat Şehri Edirne ve Selimiye Camii

 

Ülkemin çoğu bölgelerini gezme ve görme fırsatını elde etmiş olmama rağmen Trakya’yı bir türlü görememiştim. Birkaç yıldan beri Trakya gezisini düşündüm ancak bir türlü kısmet olmamıştı. Mübarek Ramazan ayında ülkemin bu nadide köşesini görmek ve özellikle Ramazan ayında Edirne ve çoğunlukla Selimiye camiinde teravih namazı kılmak ve ibadet yerlerini ziyaret etmek anlamında inanç turizmi yapmayı ani bir kararla gerçekleştirmek kısmet oldu.

Edirne, tarihi kaynaklara göre ilk kez Trak uygarlığına ev sahipliği yapmış ve M.S. 2. yüzyılda Roma İmparatoru Hadrianus tarafından şehir devleti haline gelir. M.S. 2 ve 3. yüzyillarda parlak bir dönem yaşayan Hadrianopolis 4. yüzyıldan itibaren birçok savaşa sahne olur. İç kavgalar, Got, Hun ve Bulgar akınlarına karşı Bizans egemenliğinde kalan kent, 1361 yılında Türkler tarafından fethedilir. Sultan I. Murat kentin adını Edirne olarak değiştirir ve 1365 yılında Bursa’dan sonra ikinci başkent ilan eder. Bir yüzyıla yakın süre Osmanlı ülkesinin başkenti olan şehir hızla gelişir. 1453 yılında İstanbul’un alınmasıyla başkent ünvanını kaybeder.

 

Edirne başkent ünvanını kaybeder ancak Osmanlı’nın batıya açılan kapısı olarak hep önemini korumuştur. Kanuni Sultan Süleyman Belgrat seferini buradan başlatır. Uzun yıllar huzurlu bir kent olan Edirne 1828-1829 ve 1877-78 Osmanlı-Rus savaşları sonunda işgaller yaşar.  1912-1913 Balkan savaşında Bulgar saldırısıyla, 1920 yılında ise Yunan işgaliyle yıkıma uğrar. 1923 Lozan Barış antlaşmasıyla savaşlar  sona ermiştir.

 

Yaklaşık yüz yıl Osmanlı’nın başkenti olan Edirne,bilim, kültür ve sanat alanında önemli faaliyetlerin yer aldığı, mimari hat ve süslemelerde en özgün eserlerin verildiği bir şehir olmuştur. Bu nedenle şehre” Serhat Şehri” ve “Der-i Saadet”( Mutluluk kapısı) gibi ünvanlar verilmiştir.

 

Bu kısa tarihçenin ardından şimdi bizim iki gün içinde gezdiğimiz, içinde ibadet ettiğimiz camii ve külliye hakkındaki düşüncelerimizi sizlerle paylaşmak istiyoruz. İlk gün ilk ziyaret ettiğimiz yer bugünlerde Muhteşem Süleyman film çekimleri için kullanılan Saray İçi olmuştur. Osmanlı sultanlarının av yaptıkları ağaçlıklı ve geniş bir alandır. Bu alan içinde Tarihi Kırkpınar güreşlerinin geçen yıl 650 cisi yapılmıştır. Büyük pehlivanların heykellerinin de yer aldığı güreş alanı ve çevresi bu organizasyona verilen önemin bir göstergesidir. Saray İçi  alanı görüldüğü kadarıyla ciddi anlamda korunamamaktadır. Ormanlık alanın azalması, çevre kirliliği ve koruma yetersizliği anlamında eksikliklerin giderilmesi bu tarihi dokunun gelecek kuşaklara aslına uygun olarak devredilmesi konusunda yetkilileri göreve davet ediyorum.

 

 

Bir sonraki gezimiz 1484-1488 yıllarında inşa edilmiş olan ve İmparatorluğun en büyük sosyal kurumlarından olan II. Beyazıt Camii ve Külliyesi olmuştur. II. Beyazıt’ın saray mimari olan Mimar Hayrettin tarafından inşa edilmiştir. Külliyenin muhteşem camii mimarisi dışında en önemli diğer eserleri ise Darüşşifa ve Tıp Medresesi olmaktadır. Sinir ve Ruh hastalarının müzik, su sesi ve güzel kokularla tedavi edildiği bilinen Darüşşifa diğer hastalılara da şifa dağıtmıştır. Bugün sağlık müzesi haline getirilen mekanı öncelikle Tıp fakültelerinde okuyan öğrencilerin ve Tıp dünyasındakilerin kesinlikle görmeleri kanımca gereklidir. Müzenin organizasyonu beni cidden etkiledi. İşte tarihi mekan içinde cansız mankenlerle, uygun ışıklandırmalarla ve de en önemlisi hem Türkçe hem de İngilizce olarak yapılan açıklamalarla tarih bu kadar ilgi çekici ve bilgilendirici olabilmektedir.

 

Üçüncü durağımız tarihi camiler olmuştur.1403 yılında Süleyman Çelebi’nin yapımını başlattığı ve 1414 yılında Celebi Mehmet tarafından tamamlanan Eski Camii’dir. Caminin hemen yanında 1417-1418 yıllarında yapılan ve Camiye irat getirmesi için düşünülen Bedesten yer almaktadır. Bedestenin iç kısmında 36, dış kısmında ise 54 dükkan yer almaktadır. Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde bu bedestendeki dükkanlarda bulunan takıların birkaç Mısır hazinesinden daha değerli olduğu ve bunların korunması için Bedesten’de 60 gece bekçisinin istihdam edildiği belirtilmiştir. Camii’ni taş işçiliği, tezyinatı, kapı girişindeki süslemeler ve dokuz kubbesi Osmanlı döneminin ruhunu yansıtmaktadır.

 

Eski camii’nin karşısında bulunan ve Edirne’ye damgasını vuran  1438-1447 yılları arasında II. Murat tarafından yaptırılan Üç şerefeli Camii gelmektedir. Camii’nin mimarı Müslihiddin, uygulayısı ise Şahabettin olduğu söylenmektedir. Dört farklı mimari minaresi olan camii şehrin her noktasından dikkat çekici ve etkileyici özelliğe sahiptir.  Camii avlusunun dört köşesinde bulunan minareler zigzag, karo, burma ve yivli bezemeleriyle Osmanlı mimarisinin ilk örneklerindendir. Camiye adını veren 203 basamaklı ve 67,62 m. Yüksekliğindeki üç şerefeli asıl minarenin her şerefesine ayrı yollardan çıkılmaktadır. Caminin minareleri, iç mekan süslemeleri, kullanılan mermer ve taş işçilikleri, kapı işçiliği ve tüm tezyinatlar gerçekten görülmeğe değer kültür hazineleridir.

 

Kentin simgesi haline gelen ve (UNESCO) Bilim, Eğitim ve Kültür teşkilatı tarafından Dünya Mirası Listesine alınan Selimiye Camii ve Külliyesidir. Mimar Sinan’ın 80 yaşında yarattığı “ustalık eseri” Selimiye Camii Osmanlı mimarisinin ulaşmış olduğu teknik üstünlüğünü gösteren bir başyapıttır. II. Selimin emriyle gerçekleştirilen camiinin inşaatı 1569-1575 yılları arasında gerçekleştirilir ve ancak Selimin ölümünden sonra 14 Mart 1575 yılında ibadete açılır.

 

 

 

Şehrin en yüksek noktası olan Kavak Meydanında, 22000 metrekarelik bir alanı kaplayan Selimiye Külliyesi inşaatında 600 kalfa ve 14000 işçi çalışmıştır. Bu görkemli külliye, camii, medrese,çarşı ve imaretiyle mimarlık tarihinde en geniş alana sahip yapılardan biridir. Yerden yüksekliği 43.28 metre, çapı31,28 metre olan kubbe, Ayasofya camiinin kubbesini de aşmıştır. Camiinin dört köşesinde üçer şerefeli 380 cm. çapında ve 70,89 metre yüksekliğinde dört minare bulunmaktadır. Şehrin her yanında ve uzaklardan minareler ve camii görülebilmektedir. Aynı anda üç kişi birbirlerini görmeden üç ayrı şerefeye ulaşabilmektedirler.

 

Rivayete göre Selimiye Camii’nin bulunduğu alanda Lale yetiştiren yaşlı bir kadın yaşarmış. Camii inşaatı için onu ikna etme konusunda epey zorlanmışlar. Sonunda razı olan yaşlı kadının bu inadını camii içinde Müezzin Mahvelinin ayaklarından biri olan mermer sütün üzerinde ters lale motifi ile olayı mitolojik olarak taçlandırmışlardır.

 

İkinci günü ilk gezi durağımız yüreğimizi yakan bizleri üzen Şükrü Paşa Anıtı ve Balkan Savaşı Müzesi olmuştur. Savaşın çirkin yüzünü, acımasızlığını ve lüzumsuzluğunu bir kere daha muhteşem organizasyonla gözler önüne serilmiş bu müzede gördük ve o acımasız, kötü sahneleri yeniden yaşamış olduk. Türk Silahlı Kuvvetlerinin bakım ve gözetiminde olan müze kesinlikle görülmelidir. İnsanlık tarihinin yüz karasıdır. Ama ne yapacaksınız savaş olmadan da vatan toprakları başka türlü nasıl korunacaktır ki. Ancak, Balkan savaşının çirkin yüzü Bulgar askerinin korumasız anneler ve çocuklara yaptıkları çirkin saldırılardır. Bu sahneleri orda yeniden yaşıyor ve o an için nefret ediyorsunuz.

 

Bu moral bozukluğu ve kızgınlıkla müzeden çıktıktan sonra şehrin araç trafiğine kapatılmış sokağında biraz olsun rahat nefes alıyor ve rahatlıyorsunuz. Bu sokak iki taraflı maksimum iki katlı eski Edirne evlerinden oluşan, dış çephelerinin boyası ve mimari görünüşleri birbirinden farklı yapılarının sıralandığı, renkli ve desenli kaldırım taşlarıyla, oturma gurupları, süs havuzlarının da bulunduğu, özgürce yürüyebildiğiniz, arzu ettiğinizde sıra dükkanlarda alış veriş yaptığınız çok keyifli bir mekan olmaktadır. Ana yürüme yoluna tali yollar da aynı mimari mantık ve anlayışla bağlanmakta ve gezip görülecek mağazalar da artmaktadır. Tarihi dokunun modern mimari ve peyzajla birleştirilmiş olduğu bu mekanı gerçekleştiren tüm yetkililere şükranlarımı sunarım.

 

Yukarda isimlerini verdiğim tarihi camilerde ibadetlerimizi yapmayı da eksik etmedik. Zaten ziyaretimizin temel amacı da ibadet etmek ve tarihi mistik havayı yeniden yaşamaktı. Artık iftar vakti gelmek üzere ve Edirne’nin mutfağına da bakma sırası gelmişti. Meriç nehri kıyısında sıralanmış lokantalardan birinde toplandık. Meriç nehri çok geniş bir yatağa sahip, sanki hiç acelesi yokmuş gibi ağırdan akıyordu. Nehrin üzerinde uzunca bir taş köprü bulunmaktadır. Köprünün tam ortasında padişahın hem güneşin doğuşu hem de batışını rahatça seyredebileceği bir yazıtlı köşkü bulunmaktadır. Sultan II. Mahmut talimatıyla yapımına başlanılan Meriç(Mecidiye) köprüsü 263 metre uzunluğunda, 7 metre genişliğinde, 13 ayak üzerinde ve 12 sivri taş kemerli bir köprüdür. Çok şükür, güneşin batışı ile birlikte köprünün durgun akan Meriç nehrine gerdan olmuş halini de görmüş olduk.

 

Edirne’nin mutfağında öne çıkan lezzetleri; meşhur ciğer tava, badem ezmesi, deva-i misk şekeri, beyaz peynir şeklinde sıralayabiliriz.

 

Ertesi gün Karaağaç mevkiinde bulunan tarihi gar binası ve binanın önünde ben tarihim edasıyla duran o kara treni gördük. Bu bina uzun süre Trakya Üniversitesi Rektörlük binası olarak kullanılmış, şimdi ise Güzel Sanatlar Fakülte binası olarak hizmet veriyor. Kesinlikle görülmesi gereken bir anıtsal eser. Yine aynı bahçe içinde Lozan anıtını görebilirsiniz.

 

İki gün boyunca Edirne’yi tanımaya çalışırken planımızda Tekirdağ’ı görmek ve de meşhur köftesini tatmak vardı. İki saatlik bir yolculuktan sonra Marmara kıyısındaki güzel Tekirdağ’a ulaştık. Şehir sahilden başlayan yokuş şeklinde imar edilmiş. Doğrusunu söylemek gerekirse şehir merkezi yokuşuna araçla girdiğimizde pişman olduk. O ne kadar dar sokaklar ve içinden çıkılamayan trafik çilesi. Kendimizi sahilin geniş caddeleri ve kafelerinin bulunduğu mekana zor attık. Sahilde sıralama dizilmiş olan restoranların tabelalarında meşhur Tekirdağ köftesi yazan restoranlardan birini seçtik. Ancak, bu seçimi yaparken birilerine de danıştık. Sonunda en iyisi ünvanını alan restorana gittik. Güzel ve oldukça büyük bir mekandı. Herhalde Ramazan olsa gerek, tüm katlar önceden rezervasyonlarla dolmuştu. Bizler ise yabancıyız, muhakkak Tekirdağ köftesini burada yemeliyiz dediğimizde kırmadılar ve o sıkışıklıkta bize güzel bir masa gösterdiler. Restoran işletmeciliği gözlüğüyle baktığımda onların bu işi iyi bildiklerini rahatlıkla söyleyebilirim. Lezzet, sunum, görünüş, tat bakımından her şey tatmin ediciydi. İftarımızı leziz yemeklerle yaptıktan sonra yeniden geri dönüş yoluna yani Edirne’ye döndük.

 

Üçüncü günü sabahı Trakya gezimizi bu kadarıyla noktalamış olduk ve Osmanlı’nın en büyük başşehri olan İstanbul’a doğru yola koyulduk. Üç saatlik bir otobüs yolculuğundan sonra Anadolu Üniversitesinin Aksaray’da bulunan üniversite konuk evine ulaştık. Keşke çoğu üniversitelerin de böyle olanakları olsa. Bir öğretim üyesi olarak aldığımız hizmetten memnun olduğumuzu söyleyebilirim. Benimde artık İstanbul’da bir evim vardı.

 

İstanbul’daki temel amacımız Eyüp Sultan hazretlerinin mekanını ziyaret etmek, camisinde teravih namazı kılmak ve Ramazanda Eyüp Sultan nasıl yaşanıyoru görmekti. Eşimle birlikte ilk defa ziyaret etme şansı bulduğumuz Eyüp Sultan’ın çevresi, gecesi, insanların kalabalığı, ilgisi ve duaları beni ziyadesiyle etkiledi. Duygulandım, tüylerim diken diken oldu. Uzun uzun dualarımızı yaptık. Yüce Allah’tan ailem, çocuklarım,torunlarım için sağlık, sıhhat, afiyet diledim. Bizlerin ve onların niyetlerinin gerçekleşmesi için yardım diledim. Kötülüklerden ve kötü insanların şerrinden korumasını diledim.

 

Ertesi gün vaktimizin elverdiği ölçüde yaptığımız plana göre bazı inanç merkezlerini ziyaret ettik. Bunlar içinde İstanbul Evliyalarından Merkez Efendi ve  Oruç baba türbesini ziyaret ettik. Daha sonra öğlen namazımızı da Sultan Ahmet camiinde eda ettik. Artık zamanımız kalmamıştı ve aynı gün öğleden sonra Antalya’ya geri döndük.

 

Bu vesile ile tüm Müslümanların Ramazan Bayramlarını tebrik eder, her şeyin gönüllerince olmasını dilerim.

Yayın Tarihi
29.08.2011
Bu makale 17235 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!