Güney Afrika’da Safaride gece…

Çok değerli okurlarım babalar günü nedeniyle iki günlük safari turu için yeniden Kruger Milli Parkına gitme fırsatı buldum.  Ülkenin mevcut 22 adet milli parkları içinde en büyüğü olan Kruger Milli Parkının kurucusu  ise Paul Kruger adında bir beyaz bilim adamı.  Parkın mevcut beş ayrı girişi bulunmaktadır. Bunlardan birinin adı Kruger olarak belirlenmiştir. Bu kapının girişinde ise milli parkın isminin verildiği bu zatın heykeli bulunmaktadır. Aşağıdaki resimde Bay Kruger’in heykelini  ve girişi görüyorsunuz.

Park hakkında ilk yazımda bilgi vermiştim. Ancak, yeniden hatırlatmak anlamında bazı ek bilgilerle tekrarlamak istiyorum. Parkın büyüklüğünü tahmin edebilmeniz açısından ölçülerini verdiğimde azameti ortaya çıkacaktır. Parkın uzunluğu 400 km. derinliği bazı yerlerde 50 km. bazı yerlerde ise 70 km. dir. Park bir taraftan Swazilan’a, Mozambik’e ve diğer taraftan Zimbabwe’ye kadar uzanmaktadır.

Biz ancak bir bölümünü dolaşabildik. Pakın korunması ve organizasyonu gerçekten mükemmel ve çok sert kuralları bulunmaktadır. Örneğin, çöp atmanın cezası 100 Tl., hayvanları rahatsız etmenin cezası 200 TL. ve yukarı doğru artmaktadır. Alabildiğine vahşi bir doğa ve içinde binlerce vahşi hayvan yaşıyor.  Daha önceki ziyaretimizde aslan ve leopar görme şansımız olmamıştı. Ancak, ikinci gidişimizde leopar dışında aslan, fil, timsah,buffalo,geyik,zürafa,zebra,su aygırı, gergedan, maymun, mavi maymun, Kudu, karaca ve çok çeşitli kuşlar gördük.

Parkta 147 çeşit memeli hayvan, 507 çeşit kuş, 336 çeşit ağaç, 114 çeşit sürüngen, 49 çeşit balık ve 34 çeşit hem karada hem de suda yaşayan hayvan türleri bulunmaktadır. Parkın tarihi kırkbin yıla dayanmakla birlikte bugünkü şekline 1898 yılında başlayan çalışmalar sonucu 1926 yılında ulaşılmıştır.  Ülkenin ve özellikle bölgenin en önemli ekonomik kaynağı ve turistik destinasyonlarından birisi durumundadır.

Parktaki hayvan popülasyonları her yıl araştırmacılar ve park görevlileri tarafından sayılmakla birlikte elde edilen veriler yıldan yıla değişiklik göstermektedir. Bu değişiklikleri etkileyen en önemli etkenlerin başında  yaz yağmurları ve iklim değişiklikleri olduğu belirtilmektedir. 2005 yılı istatistiklerine göre parkta 31060 Buffalo, 12470 fil, 6700 zürafa, 101000 karaca, 6700 kudu, 21100 zebra, 6940 gergedan, 200 çita, 1000 leopar, 2000 aslan ve 350 vahşi köpek bulunmaktadır.

Gezimizin esas amacı safaride gecenin nasıl geçtiği ve olduğunu yaşamaktı.  Parkın tüm kapıları akşam saat beş buçukta kapanıyor. Bu saatten sonra gelmek ya da bu saatten sonra parktan çıkmak kesinlikle yasak. Bu nedenle parkın belli bölgelerinde konaklama üniteleri yapmışlar. Bu ünitelerin bazıları lodge olarak isimlendirilmekte bazıları ise kamp olarak isimlendirilmektedir.  Özellikle gece safari turlarına katılmak isteyenler özel araçlar ve rehberler eşliğinde tura çıkabiliyorlar. Gece turlarının başlangıç saati güneşin batışıyla birlikte yani kış günlerinde saat beş buçuk ve  akşam saat sekiz buçukta sona ermektedir. Bu saatten sonra doğanın sessizliğinin korunması amaçlanmaktadır. Hatta konaklama işletmelerinde akşam saat dokuzdan sonra yüksek sesle konuşmak, yüksek sesli müzik dinlemek, gürültü yapmak, ateş yakmak kesinlikle yasaktır. Bizler Fil nehrinin kıyısında yüksekçe bir tepe üzerinde kurulmuş ve nehir manzarasına hakim konumdaki  fil isimli kampta konakladık. Kampın en ilginç özelliği tamamen Afrika mimarisini yansıtan bungalov yapılardan oluşmasıdır. Tabii ki ayrıca tüm kamp sakinlerinin yararlanabileceği idari bina, merkezi çamaşırhane, merkezi mutfak, restoran,kafeterya, alış veriş için mağaza, küçük bir benzin istasyonu, konferans salonu, televizyon odası, ilk yardım odası bulunmaktadır.

Aşağıdaki resimlerde görüleceği gibi bungalovların içinde iki adet yatak, duş,tuvalet,dolap bulunmaktadır. Yuvarlak biçimde inşa edilen bungalovların hemen girişinde balkon bağlantılı küçük bir mutfak yerleştirilmiştir. Ayrıca, hemen önünde gece ateş yakmak, ızgara yapmak, ya da bizim ifadeyle mangal  yapmak amacıyla bir ocak koymuşlardır. Afrikalılar mangal işine Braai demektedirler.

 Gökyüzü muhteşem parlaklığıyla insanı büyüleyen bir görünümdeydi o gece. Şehrin ışıklarının yansımaları tabii ki bu vahşi doğada olmadığı için tüm yıldızlar sanki elinizi uzatsanız yakalayacakmış gibi parlak ve yakın duruyordu bizlere. Gecenin ilerleyen saatlerinde Aslan kükremeleri taa uzaklardan geliyordu. Gece kuşlarının ötüşleri,  muhteşem gökyüzü ve şırıl şırıl akan fil nehrinin sesleriyle birlikte sanki bir küçük orkestra oluşturmuşlardı. Gerçekten safaride gece bir başka anlamlı duyguydu bizim için.

Sabahın ilk ışıklarıyla gecenin muhteşemliğini , pırıl pırıl temiz bir hava ve sabahın dinginliği yerini almıştı.  Hemen aşağıdaki fil nehrinde kalabalık fil ailesinin nehrin karşı kıyısına geçişini ilgiyle izledik. Yavru filler her türlü tehlikeye karşı annelerinin ayaklarının dibinde ve onların koruması altında karşı kıyıya çıkıyorlardı.  Kimbilir bu fil ailesi nerden gelip nereye gidiyordu. Zaten bu kampın etrafında çoğunlukta fillerin, zebraların ve karacaların görüldüğü söylenmektedir. Aşağıda fil ailesinin uzaktan çekilmiş resimlerini görüyorsunuz.

İkinci günü, yani babalar günü yine başka bir yoldan safari turumuza devam ettik. Bugün daha önce bu kadar yakın görme şansımın olmadığı aslanı ve biraz ilerde aslan ailesinin diğer fertlerini görme ve bol resim çekme fırsatını yakalamış olduk.  Normal şartlarda safari de hangi vahşi hayvanı ne zaman ve nerede göreceğiniz tamamiyle şansınıza bağlı. Bu kadar büyük arazide hangisinin nerde ve ne zaman çıkacağı belli olmuyor. Erkek aslanın yol kenarında yatmış etrafındaki araçlarda kendisini seyreden bol bol resmini çeken insanlara hiç aldırış etmemesi gerçekten beni hayretler içine bıraktı. Neden kükremiyor, sesini çıkarmıyor, nedir bunun bu umursamazlığı, vurdumduymazlığı diye düşünmemek elde değil. Tabii ki bu düşüncelerimi açıklayan iki önemli nedenden biri aslanın tok olması ikincisi ise insanların onu herhangi bir şekilde kızdırmaması diyebilirim. Ya da acaba insanların bu hallerine alıştılar mı diye de düşündüm.

Yolumuzun üstünde leoparın karacayı kaptığı gibi ağacın tepesine çıkarıp orda yediğini ve sonrada sadece iki ayağını yine ağacın üstünde bırakıp gittiğini gördük. Tabii doğa kendi düzenini o kadar güzel kurmuş ki geriye kalan artıkları da başka hayvanlar yemek suretiyle görev tamamlanmış oluyor, böylece.  Milli parkta alabildiğine yaşlı ağaçları görmekte mümkün. Aşağıda resmini gördüğünüz ağacın yaşının üç bin olduğu bilinmektedir.   Ağaçlarıyla, vahşi canlılarıyla bir başka dünya  burası.

Tüm babaların babalar gününü kutlarım. Bir başka yazımda görüşmek üzere sağlıcakla kalınız.

Prof.Dr.Ahmet Aktaş

Yayın Tarihi
26.06.2009
Bu makale 11645 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!