Güney Afrika’dan selamlar(8)

EN UZUN YOLCULUK

Değerli okurlarım, Durban şehrindeki üç günlük gezimizin ardından daha önce planladığımız Cape Town seyahati için otobüs terminaline gittik.  Terminalin güzel liman şehri Durban’a yakışmayan bir görünümü vardı. Kirli, düzensiz ve iç karartan bir manzara hakimdi. Ancak, başka çaremiz yoktu, çünkü ordan gitmek durumundaydık. Öğleden sonra saat beşte kalkacak otobüsümüzü beklemeye başladık.

 Ülkenin coğrafi güzelliklerini ve de bazı şehirlerini görmek amacıyla otobüs yolculuğunu tercih ettik. Bu ülkede otobüs biletinizi ister bir ay önceden alınız  isterseniz beş dakika önce alınız koltuk numarası verme uygulamaları yok. Erken gelen istediği yere oturur anlayışları var. Manzarayı daha iyi görebilmek amacıyla ön sıralarda oturmamız gerekiyordu. 

Bu nedenle otobüs yanaştığında hemen kaptanla konuyu görüşmek istedim. Aldığım cevap çok ilginçti. Çünkü, elli iki koltuklu otobüste ilk dört sıra kaptanlara aitmiş. Hiçbir şekilde başkaları bu koltuklara oturamazmış. Çünkü,otobüslerde kaptanlar için özel uyku bölmeleri olmadığından  uzun yolculukta sürekli eklenen yeni kaptanlar nöbet değiştirdikçe diğerleri bu koltuklarda uyurlarmış.   Binbir güçlükle kaptanın iki arka sırasındaki koltuklara oturduk.  İşin ilginç yanı bu otobüste tek bir kaptan vardı ve ikincisi yoktu. Muavin hiç yok. Servis elemanı uygulaması ya da bir başka deyişle ikram hizmeti hiç yok.

Bu şartlar altında yolculuğumuz başlamış oldu. Bu iki şehir arası tam 1700 km. ve normal süresi 25 saat. Eşim ve ben hayatımızın en uzun otobüs yolculuğuna başlamış olduk. Otobüste 46 kişi var ve bunların büyük çoğunluğu siyah ve çok azı beyaz yolcu. Özellikle dikkatimi çeken siyahların ellerinde battaniye ve yorgana benzer şeylerle otobüse binmeleri oldu. Kendi kendime acaba bunları ne yapacaklar diye sorarken ilerleyen saatlerde onların ne kadar haklı olduğunu bizzat yaşadık.

Otobüs kaptanı tek başına yolculuğa başladı. Güney Afrika’da kış mevsimi olduğu için günler kısa ve geceler uzun. Saat beş buçuk sularında hava karardı. Kaptanla biraz sohbet etmeye çalıştım. Kendisi altmış iki yaşlarında beyaz ve tecrübeli bir kaptan izlenimi veriyordu. Sabaha karşı saat iki sularında diğer kaptanın nöbeti alacağını söyledi. Sohbetimde neden yer numaralarını vermiyorsunuz diye sordum. Verdiği cevap tamamen siyah beyaz kavgasından dolayı olduğunu söyledi. Bu yüzden erken gelen istediği yere ve istediği kişiyle oturabilirmiş. Tabii ki işin yine değişmeyen doğasında siyahla siyah beyazla beyaz oturuyor. Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi Apartheid döneminin sonuçları hep bunlar. Bu ayrımcılık bu ülkede herhalde bir iki nesil sonra ortadan kalkar diye düşünüyorum.

Gece saat dokuz sularında büyük bir gürültü ile uyandık. Otobüs yolun ortasında bir ineğe çarpmış. Zavallı hayvan yerde can çekiştiriyor. Diğer bazı hayvanlarda yolun karşı tarafına geçmek istiyorlar. Hemen aşağıya indik ve durumu izlemeye başladık. Gece karanlığında karşı yoldan gelen araçların da zarar görmemesi için elimizle yavaşlamaları sinyalini vermeye çalıştık. Ne ilginçtir ki yakında belli ki bir kasaba var ve hayvanlar gecenin o saatinde başı boş dolaşıyorlar. Normalde benim ülkemde telefon edildiğinde polis gelir ve olaya müdahale eder. Hayır, burada böyle olmadı. Kaptan kimlerle neler konuşmaya çalıştı bilemiyoruz. Ancak, biz o vaziyette yolumuza devam etmeye başladık. Yalnız bu arada yerde can çekiştiren zavallı hayvanı birkaç kişi bir araya gelip yolun kenarına çektiler. Gördüğümüz manzara hayvanın ölmediği ancak ayaklarının kırılıp yerinden kalkamadığı oldu.

Kısa bir yol almadan sonra kaptan tekrar geri döndü ve kasabaya doğru yoluna devam etti. Tüm merakımızla neler olup bittiğini öğrenmeye çalıştık.  Aldığımız cevap kaptanın polis karakoluna gitmek zorunda olduğu idi. Gecenin bir vakti koca otobüs kasabanın yollarında ve polis karakolunda ifade veriyor, tutanaklar hazırlanıyor. Bu arada bizim saatlerde oralarda geçip gidiyor. Nasıl bir anlayıştır ki polis olaya değil olay polisin ayağına gidiyor maalesef. Bu hep böyle mi oluyor diye sorduğumda aldığım yanıt evet oldu.

İfadeler alındı bitti ve tekrar ana yola geri dönmek üzere iken otobüs aniden arızalandı ve kasabanın toprak yollarında kaldık. Gece karanlığı ve soğuk. Kaptan yalnız ve çaresiz bir görünümde. Bu arada bazı beyazlar kaptana yardım etmek amacıyla kimlerle, ne zaman, nasıl konuştuğunu sorduklarında alınan cevaplar ise hepimizi çok şaşırttı. Kaptan firmanın doğrudan sorumlusunu arama yerine büroda ilgisiz kişilerle konuştuğunu, sonucu onların araştırmaları sonunda alabileceğimizi, ya en yakın yerleşim yerinden bir oto tamircisinin geleceğini ve bunun gibi şeyler. Kazanın oluşumu, otobüsün durumu esas sorumlu kişilere maalesef ulaştırılmamış. Bu insanların kaptanı sıkıştırması ve olaya bizzat kendilerinin müdahale etmeleri sonucu durum aydınlatılmaya çalışıldı. Sonuçta üç saat sonra oto tamircisi geldi ve otobüsü çalıştırdı ve yola devam edebilir raporu verdi. Sistemlerinde böyle bir rapor gelmeden kesinlikle yeni bir otobüsün gelmesinin mümkün olmadığını söylediler.

Ön tarafı içe göçmüş, kalorifer sistemi doğru dürüst çalışmayan, tek kaptanlı, muavinsiz, servis elemansız ve hizmet kalitesinin sıfır olduğu otobüs firması ile yolumuza devam etmeye çalıştık.  Yol boyu mola verme ve insanların ihtiyaçlarını giderme anlayışları evlere şenlik.  İhtiyaç molaları zaten öyle doğru dürüst yerlerde de olmuyor.  Olan yerlerde ise sadece on dakika. İhtiyaçlar otobüs içindeki tuvalette giderilsin anlayışı var. Hijyen sıfır.

Şimdi tam burada benim, özellikle ülkemin otobüs işletmecilerine, kaptanlarına ve ekibine teşekkür etmem gerekiyor. Onların kıymetini şimdi daha iyi anladım ve gördüm.  Lütfen bu konuya çok dikkat edelim. İlerleyen saatlerde bu konunun önemini bir kez daha yazacağım.

Sabaha karşı vardığımız bir yerde yeni kaptan görevi devir aldı. Diğer kaptan kendilerine ayrılan ön sıralarda hemen uykuya geçti. İkinci kaptan sekiz saatlik bir yolculuktan sonra görevini iki adet genç siyah kaptanlara devir etti. Siyah genç kaptanın ilk tavrı kabaca tüm yolculara hitaben üç saatlik bir gecikmenin olduğu bu nedenle molaların azalacağını ve bu konuda talepte bulunulmaması oldu. Artık sabah olmuş ve gecenin soğuğunu ve şokunu  yiyen bizler inşallah rahat bir yolculuk yaparız diye düşündük.

Ancak dakika bir gol bir, umduğumuz gibi olmayacağı belli oldu. Genç kaptanlar yine ön sıralarda yerlerini aldılar ve televizyona hemen bir kaset koyup film seyretmeye başladılar. Sesini o kadar fazla açtılar ki insanların böyle bir isteği var mı yok mu hiç umurlarında değil. Sadece tavırlarında biz bu otobüsün kralıyız sizler bize uymak zorundasınız havası vardı. Bu hava maalesef sertleşerek devam etti.

Tavırlar o kadar kaba ve küstah idi ki anlamak gerçekten zordu. Bu tavırlara karşı yine tepki beyazlardan geliyor, siyahlar kaderlerine razı olmuşçasına susuyorlardı. Kaptana eşimle ilgili tuvalet molası ricasında bulunduğumda benim kim olduğuma bile bakmadan ilk vardığımız mola yerinde eğer zamanında otobüse gelmezseniz sizi burada bırakır giderim cevabı oldu.  İkinci siyah genç kaptan ayaklarını otobüsün ön camına uzatıp arkadakiler müşteri mi yoksa başka bir şey mi hiç umursamaz bir tavır içindeydi.

Son eklenen kaptanlarla da durum artık iyice netleşmiş oldu. Evet, benim ülkemin otobüs işletmeciliği konusundaki kalitesinin (K) harfi burada yoktu.  29 saat süren ve hayatımızın en uzun kalitesiz otobüs yolculuğu her şeye rağmen salimen otelimize ulaşmamızla son buldu. Yolculuğumuzun gündüz kısmında ülke manzarası bir başka güzeldi. Tüm bu güzellikler insan davranışlarının  ve  hizmet anlayışı kalitesizliğinin gölgesinde kaldı.

Bir başka yazımda görüşmek üzere sağlıcakla kalınız.

Prof.Dr.Ahmet Aktaş

Yayın Tarihi
28.07.2009
Bu makale 10824 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!