Sedat Peker’in açıklamalarını değerlendirmeye devam ediyoruz. Türk kamuoyunda ilgi ile izlenmeye devam ediyor. Yakında dünya basını ve film şirketleri peşine düşerse hiç şaşırmam! Suç örgütü lideri denilen biri devlette ve siyasette bu kadar üst düzey adamı nasıl tanıyor? Açıkladığı olay ve verilere nasıl vakıf oldu? İnanılır gibi değil.
İçişleri Bakanlığı iddiaları, "iftira ve itham" olarak nitelendirdi. Bakanlığın açıklaması şöyle: "Anılan kişinin, yurt dışından sosyal medya üzerinden gerçekleştirdiği yayınlardaki iftira ve ithamları, güvenlik güçlerimiz ve devletimiz üzerine yeni bir organize suç faaliyeti olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle, anılan kişi ülkemize getirilip adalete teslim edilinceye kadar sürecin takibi sağlanacaktır."
Antalya’da yapılan bir toplantıda konuşan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu: “Kendini devletin yerine koymaya çalışıp da, onların diliyle söylüyorum, ‘şekil yapan, çökmeye çalışan’ kim varsa çökeceksiniz” dedi. Suç örgütü lideri olduğu söylenen Peker’in söylediklerini peşinen “iftira ve itham” olarak nitelenmesi doğru olmamıştır. Bu saatten sonra etkin ve tarafsız soruşturmayı polis ya da savcılık yapabilecek midir? Yapılması gereken; bu iddiaların ihbar kabul edilip, savcılık tarafından araştırılması ve soruşturulması gerekirdi. Belki de söylenenler denildiği gibi iftira ve ithamdı. Lakin bunun araştırma ve soruşturma sonucunda açıklanması daha doğru olurdu.
Sedat Peker bu operasyonun sorumlularını; derin devletin başı olarak gördüğü Mehmet Ağar, Berat Albayrak ve bir medya gurubunu elinde tutan “Pelikancılar” olarak açıkladı. Hâlbuki ne Berat Albayrak ne de Mehmet Ağar’ın resmi bir kimliği kalmamıştı. İçişleri Bakanlığı’nı Mehmet Ağar ‘mı yönetiyordu?
İYİ Parti Genel başkanı Meral Akşener’in dediği gibi; “İddialar çok vahim. Ortaya çıkanlar tam bir rezalet. Bu iç içe geçmişlik, hele kokain meselesi. Bir devletin derini, sığı olmaz. Devlet devlettir, kanundur, hukuktur, demokrasidir, kurumdur, kurallardır.”
Devlet boşluk kaldırmıyor. Adaletin yargı tarafından sağlanmadığı yerlerde bu böyledir. Gün gelir kirli çamaşırlar ortaya dökülür. Muhalif gazeteciler ve ifade özgürlüğü çerçevesinde basın açıklaması yapanlar soruşturulurken… Adı organize suç örgütü lideri olarak geçen kişilerin, devlet adına “racon” kesmesi hukuk devleti ilkesi ile uyuşmuyor.
Ne var ki, “mafyanın özgürlüğü, sırtını dayadığı iktidardan birileriyle çıkarları çatışana dek sürer.” Sedat Peker’de öyle oldu. Peker, devletle bir sorunu olmadığını, olamayacağını söylüyor. Lakin Mehmet Ağar, AKP Elazığ Milletvekili Tolga Ağar, Süleyman Soylu ve kamuoyunda “Pelikancılar” olarak bilinin gurupla bir sorunu olduğu besbelli. Birbirlerine çok iyi tanıyorlar ve birbirlerinin bazı özel sırlarına vakıflar.
Peker; kendisine verdiği sözleri tutmadığını ifade ettiği, İçişleri Bakanı Soylu’yu özellikle son videolarında hedefe koydu. Kendisine “pislik” diyen İçişleri Bakanı’na, “Temiz Süleyman” diye seslenerek, Bakan hakkında bazı açıklamalarda bulunmaya başladı. Peker, Soylu ile “geçmişten beri bir yol arkadaşlıklarının bulunduğunu, onun DYP Genel başkanlığına seçilmesi için çok para harcadığını ve kendisine 20 yıldır yatırım yaptığını söyledi.
Bazı kişilerin, kariyer ve liyakati olmadığı halde siyasette ve bürokraside önemli yerlere ve görevlere getirilmesine hep şaşırmışımdır! Bazı dürüst ve kaliteli insanların harcanmasına da… Demek ki, zor ve para her şeye kadir!
Halkın kafası karıştı vesselam. Kimin eli kimin cebinde belli değil. Kim, kiminle iş tutmuş… Karmaşık ve organize işler! Yavaş yavaş oyunun tüm aktörleri oyuna dâhil olacak gibi. Kanaatimce Sedat Peker, ne kadar entelektüel olursa olsun bu senaryoyu tek başına yazamaz ve oynayamaz! Söylediklerinin doğru olduğuna kamuoyunu inandırıyor! Ya iyi bir aktör ya da elinde sağlam veriler var.
Mafya; yasa dışı işlerle uğraşan, zor kullanarak birtakım gizli çıkarlar sağlayan, gizli ve hiyerarşik bir yapısı olan örgütlere verilen addır. Türkiye’de İtalya’da veya Güney Amerika’da olduğu gibi geniş bir mafya yapılanması olduğunu söylemek güçtür.
Çeteler, gecekondu babaları, suç kartelleri, uyuşturucu ticaret ağları ve mini mafya oluşumlarından bahsedilebilir. Bu gurupları, bazen devlet görevlileri de “Kullan-at” strateji ile kullanır. İlişkiler ağı… Kişisel yakınlık ve çıkar ilişkilerine bürünürse, devletin tüm kurumlarını ahtapot gibi sarar.
Devlet- Siyaset- Mafya ilişkilerini daha iyi öğrenmek isteyenler, Netflix de; Narcos Mexico, Pablo Escobar ve El Chapo gibi dizileri izlesinler! Gerçek hayattan uyarlanmış filmler… Uyuşturucu kartellerinin; devlet görevlileri ile ilişkileri, anlaşmaları, çıkar ilişkileri, savaşları, seçimlere etkileri tüm çıplaklığı ile ortaya dökülüyor. Devlet görevlileri, sıkıştıklarında anlaşmalı olarak ihbar edilen uyuşturucuyu yakalamak için operasyonlar da düzenliyor. Kamuoyu bunlarla uğraşırken, arka kapıdan büyük mallar sevk edilebiliyor.
Karmaşık ilişkilere sahip olan, organize suç örgütleri ile mücadelede siyasi karar olmazsa başarılı olmak imkânsızdır. Çünkü hedef isimler, devlette ve siyasette ilişkileri vasıtası ile tüm bilgileri öğrenir. Devlet görevlilerinde süreklilik ve kurumsal hafıza olmamasına rağmen, organize suç örgütleri süreklilik gösterir. Belki bir dönem operasyona uğrar, zayıflar. Lakin bir dönem gelir ki, daha güçlü döner.
1999’da çıkarılan 4422 Sayılı Çıkar amaçlı Suç Örgütleri ile Mücadele Kanunu, 2005’de AK Parti hükümeti tarafından niye kaldırıldı? Bunun cevabının verilmesi gerekiyor.
Yolsuzluk; suça teşvik eder ve suç oranlarını artırır, ayrıca mafya tipi örgütlenmelere yol açar. Onlarla mücadele güçleşir. Zira siyaset te, bürokrasi de kirlenmiştir! Yolsuzluk; yoksulluğu artırır, toplumu ahlaki çöküntüye sürükler. Böyle bir ortamda çıkar gurupları güçlenir ve faaliyetlerine serbestçe devam eder. Bir yerlerden zorla aldığının bir kısmını etrafına ve fakir fukaraya dağıtır ki… Adına, “Baba” denir. “Soygun ve talan” düzeni, yolsuzluk ekonomisini getirir.
Neler yapılmalıdır? Yapılacak iş, açık ve bellidir. Doğru ve iyi işleyen bir devlet idaresi… Eş dost akraba yerine, kariyer ve liyakat esaslı görevlendirmeler… İyi ve eksiksiz işleyen güvenlik ve adalet mekanizması, ilk aklıma gelenlerdir.
Ceza hukukumuzun önde gelen akademisyenlerinden Prof. İzzet Özgenç’in dediği gibi; “Devlet içinde cereyan eden veya en azından cereyan ettiği ifade edilen, hukuk dışı pek çok karanlık iş ve ilişkilere ilişkin” iddialar ihbar kabul edilmeli, cumhuriyet savcılarınca ciddi bir şekilde soruşturulmalıdır. Hukuk devletinin yapması gereken budur.
Peker’in söylediklerinin bir kısmı elbette öfkeyle yaptığı “iftira ve ithamlar” olabilir. Buna iddiaların muhatabı siyasiler değil, hukuk karar versin. Zaten hukuka çokça siyaset karıştı. Türkiye’de taşlar yerinden oynadı. Neler olacak neler…