CESUR KALEM

Okurlardan Gelenler

Okurlardan Gelenler

Uzun zamandır bu köşede yazıyorum. Meslek olarak gazeteci değilim ama yılların bilgi ve birikimini; kamu, özel sektör ve sivil toplum deneyimi ile harmanlayarak ülke gündemi hakkında değerlendirmelerde bulunuyorum.

Çoğu kez de sosyal medyada okurlardan gelen konu başlıklarını önemli buluyor ve bu konuda görüşlerimi kamuoyuna açıklıyorum.

Bu yazımda da özelden veya herkese açık hesabımdan gelen okurların görüşlerine, eleştirilerine yer vermek istiyorum.  Tanıdıklarımı ismen verdim. Lakin tanımadığım okurların ismini yazmaktan imtina ettim.

Birinci okur;  “Düşünceleriniz, savunduğunuz ilke ve değerler bu iktidar sürecinde takdir edilecek şeyler. Eminim oldukça beğeni alıyorsunuz. Ama iki katı kadar da eleştiri maili aldığınızı da tahmin edebiliyorum.

Böyle bir zamanda kamudan gelen ve AK Parti’ye yakın olduğunu düşündüğümüz bir ismin bu kadar cesur yazılar yazmasını çok takdir ediyorum.“

Ben, şu anda hiçbir partiye mensubu değilim. Milliyetçi, muhafazakâr ve demokrat bir insanım. Elimden geldiğince ilkeler ve değerler üzerinde yazmaya çalışıyorum. Sistem dururken sürekli kişileri ya da olayları ele almak işi basite indirger.  Demokrasi, hukuk, insan hakları konusunda evrensel değerleri savunuyorum. Yönetimin de şeffaf, hesap verebilir ve dürüst bir anlayışla hizmet vermesi gerektiğine inanıyorum.

Devlet işleri eş dost akraba veya yandaşlarla yürümez. Devlette kariyer ve liyakat esas alınmalı, iş ehline verilmelidir. Devletten ne ihale ne de makam beklentisi içerisinde değiliz. O nedenle inandığımızı yazar ve konuşuruz. Haksızlıklar karşısında susan şeytandır. Hükümetin yanlış icraatlarına şakşakçılık yapmadığımız gibi, yapılan iyi şeylere, “Çarşı her şeye karşı” misali muhalif de olmayız.  Halkın ve hakkın yanındayız.

İkinci okur; “Cesur Kalem” köşesinde yayınlanan yazılarınızı fırsat buldukça okuyorum.  Dile getirdiğiniz konuları ülke olarak konuşmaktan da utanıyorum. Bu nedenle sizi takdir edemeyeceğim. Yıl 2020…  Bu çağda bunları mı konuşup tartışacağız. Çünkü bu yazıların yazılması, söylenmesi kolay şeyler olmalı. Türk insanı bunları hak etmiyor mu?

İfade özgürlüğü alanına getirilen kısıtlamaları kınıyorum. Düşünce açıklaması akabinde hukuki süreçlerin başlandığı bir ülkede, ifade özgürlüğünden bahsedilemez. Boşa yazıyorsunuz.”

Sevgili kardeşim; ifade özgürlüğü şiddet içermediği ve terörü övmediği sürece evrensel bir haktır. Bu konuda yanlış uygulamalar olduğunu biliyorum. Kraldan fazla kralcı geçinenler ifade özgürlüğü önüne set çekmek istese de başarılı olamayacaklardır. Karamsar olmayın! Bu hakkın kolay kullanılması için mücadele etmeye devam edeceğiz.

Voltair’; “Fikirlerinize katılmıyorum ama fikirlerinizi ifade edebilmeniz için canımı bile veririm” der. İfade hürriyetini sadece kendiniz için değil, sizin gibi düşünmeyenler için de savunmalısınız. İşte o zaman demokrat olur, demokrasiyi içselleştirirsiniz.

Yazmama gelince, rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu; “İnanmadığım yolda milyonlarla yürüyeceğime İnandığım yolda yalnız başıma yürürüm” der.

Hiçbir şey boşa yazılmaz.

 

Üçüncü okur; “Sizin gibi cesur bir gazeteci yazarın görüş ve düşüncelerini okumak beni bilgi birikimi ve bakış açısı olarak besliyor. Dindar bir insanım ama dinin istismar edilmesine karşıyım. Bu konulara sık değiniyorsunuz

Yüzlerce mail okuyorsunuzdur, ama yine de size yazıp tebrik etmek istedim.”

Sevgili kardeşim;  başlangıçta ifade edeyim ki; ben gazeteci değilim. Köşemin ismi, “Cesur Kalem” olsa da… Kendimi, “cesur yazar” olarak da görmüyorum. İnandığım şeyleri eğip bükmeden yazan bir arkadaşınızım.

Dediğiniz gibi, ülkemizde din istismarı çok önemli bir sorun. İnsanların manevi duyguları ile oynuyorlar. İnsanları Allah ile aldatmak veya dini siyasete alet etmek, en çok dine ve samimi dindara zarar veriyor.

İslam barış ve hoşgörü dinidir. Kul hakkı yemeyi, hırsızlık yapmayı, adaletten uzaklaşmayı men eder. Bunları dindar gözüken insanlar da yapıyor. Siyaset, İslam’a bulaşmadan kendi mecrasında yürümelidir. Memleketin çözülecek o kadar çok meselesi var ki…

 

Dördüncü okur; “Memleketi bu durumdan kurtaracak bir kahraman da yok. Kimi seçelim? Muhalefet liderleri bana güven vermiyor. Atatürk gibi bir lider gerekli” diyor.

Bertolt Brecht; “Ne mutlu kahramanlara ihtiyacı olmayan halklara” der.

Kahramanlar kolay yetişmez. Her sıkıştığımızda kahraman beklemek de doğru değildir. Temel sorun demokratik değerler ve hukuk devleti ilkeleridir. Bunlar sağlanır, çıkar ilişkileri gözetilmeden devlet yönetilirse işler rayına girer. Ekonomi düzelir, refah artar. Hukuki güvenliği sağlanmadan ekonominin düzelmesini beklemek hayaldir.

Halkın da her şeyi devletten beklemesi yanlıştır. Seçilenleri ve atananları iyi denetlemesi ve sorumluluğunu bilmesi gerekir.

 

Beşinci okur;” İsraf başta belediyeler olmak üzere, devlet kurumlarını sarmış. Buna kim dur diyecek? Halk açlık sınırında iken, devlet büyüklerinin şaşalı yaşamı da gözler önünde. Halkın tasarruf edecek bir şeyi kalmadı.

Sabır da tükendi.”

Haklısınız.  Kuran’da;  "Yiyiniz içiniz; fakat israf etmeyiniz! Çünkü Allah israf edenleri sevmez" buyrulur. Lakin uyan yok. Özellikle bu dar günlerde öncelikle belediyeler ve bizi yönetenler tasarrufa giderek örnek olmalıdır. “Halka verir talkını kendi yutar salkımı” misali olmamalıdır. Önce tasarruf öğüdü verenlerin tasarrufa uyması gerekir.  Tüketim çılgınlığı devam ediyor. Ülkenin kurtuluşu ileri teknoloji ile yapılacak üretime bağlıdır. Üretmeden tüketen bir toplum haline getirildik.

 

Alâeddin Karacalı; “Ülkemiz ciddi bir yoksulluk ve açlık sınırında, esnaf borç batağında, geçinecek parayı kazanamayan milyonlarca insanımız var. Adil bir gelir dağılımı gerekli. Sosyal patlamalar gündeme gelebilir” demektedir.

Bu görüşünüze katılmamak mümkün değil. Ekonomik durgunluk ve korona salgını insanlarımızı daha da fakirleştirdi. Dükkânları kapalı olan esnaf kan ağlıyor. İşsizlik inanılmaz boyutlarda… İcra dairelerinde evrak sayısı giderek artıyor. TÜİK yine rakam oyunları ile bu dönemde bile işsizlik oranını düşürmüş. Akıllara ziyan.

Kimisinin de işleri tıkırında… Devlet bir an önce kendisini soyanların değil, garibanların derdine çare aramalıdır.  Ben en çok toplumun sessizliğinden korkarım. Saatli bomba gibidir.

Ekonominin rayına oturması için öncelikle güven gerekli. Hukuk ve eğitim alanlarında reformlar gerçekleşmeli ki, ekonomi düzelsin.

Lafla olmaz bu işler.

 

Rafet Yakut; “Haram yiyenlerin akıbeti ne olacak?” diye soruyor.

Merak etmeyin,  zamanı gelir adalet tecelli eder. Benim bildiğim kul hakkı yiyenlerin sonu hep hüsran olmuştur.  “Devir fırsat devridir” diyerek çalıp çırpanlar, aşağı köy dediğimiz mezarda hesabını vermeyi düşünsünler.

Bazen de hesap bu dünyada kesilir.

 

Mustafa Karakuza; “samimiyetsizlik…” diyor. Neyini yazayım? Her alanda ve her yerde var. Kanser gibi her yanımızı sarmış. Samimiyet, dil ile kalbin bir olmasıdır İnsanoğlu samimiyetten uzaklaştı.

Söyleme değil, eyleme bakacaksın!

Hoşçakalın.

 

Yayın Tarihi
16.01.2021
Bu makale 3298 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!