Türk Cumhuriyeti Devleti’ni kuranlar ülkenin özelliklerini düşünerek ulus devlet yani milli devlet üzerine inşa etmiştir.
Doğrusu da budur.
Biz gençliğimizde “Milli Devlet Güçlü İktidar” sloganı ile heyecanlandık.
Bunun hukuki içeriğini düşünmedik.
Milli Devlet tamam da…
Güçlü iktidar neydi, nasıl oluşacaktı, neleri hangi kurallar içerisinde yapacaktı.
Bunu araştırmadık, sorgulamadık.
Nasılsa milli devleti milliyetçiler yönetecekti.
Fazla bilmemize gerek yoktu.
Bizim yerimize büyüklerimiz düşünürdü.
Öyle şartlandık.
Peki, sol daha mı farklıydı?
Sol kesim için anahtar kavram devrimdi.
Bu kavramın ne içeriği ne de hukuki anlamı doldurulamadı.
Fikirleri karşılıklı tartışmak yerine, kıyasıya kavga…
Çatışmalar… Eylemler…
Birbirini takip etti.
İki taraf ta birbirlerini “hain” olmakla suçluyordu.
“Komünistler Moskova’ya…”, “Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi…”
Sağ ya da Ülkücüler Amerikancı, faşist…
Sol ise Rus yanlısı Komünist olarak nitelendiriliyordu.
Böyle geldik 12 Eylül Askeri Darbe ’sine.
Hak, hukuk ve adalet aklımıza gelmeden…
Darbe ne ülkücü bıraktı ne de sosyalist.
Silindir gibi ezdi geçti.
Suçlu suçsuz demeden…
İki taraftan da iyi yetişmiş onlarca değer hapislerde çürüdü, yok edildi.
Muhsin Yazıcıoğlu gibi… Ufuk Uras gibi…
Sonra anlaşıldı ki, bu vatanın gariban evlatları birbirine kırdırılmış, lekelenmiş, gelecekleri karartılmıştı.
Bir senaryonun aktörleri olarak…
“Milliyetçi Türkiye…”
“Bağımsız Türkiye…”
Düşünün!
Ben hem milliyetçi hem de bağımsız bir Türkiye istiyorum.
İşte buluştuk!
Sonra PKK Terör Örgütü ortaya çıkarıldı.
Kanlı eylemlerle, ayrılıkçı fikirlerle sahnede yerini aldı.
12 Eylül’ün yanlış uygulamaları sayesinde PKK insan desteği bulmaktan zorluk çekmedi.
Giderek büyüdü.
Bu mücadelede; binlerce vatan evladı şehit düşerken, ülkenin kaynakları heba edildi.
PKK desteğinde partiler kuruldu, Kürt yurttaşların oyu oralara yönlendirildi.
Gönüllü ya da zorla…
PKK diğer partilere ya da devlete sızdı mı?
Stratejisi gereği sızmış da olabilir.
Tıpkı FETÖ’nün devlete sızdığı gibi…
PKK’nın hain bir örgüt olduğu, emperyalist devletlerce kurgulandığından zerrece şüphe yoktur.
Bununla birlikte, PKK’nın destek verdiği HDP, Doğu ve Güneydoğu dışında Kürtlerin yoğun yaşadığı her yerde oy almaktadır.
Bu da bir gerçektir.
Yapılacak iş, ülkede yaşayan her yurttaşın “aidiyet ”duygusunun geliştirilmesi…
PKK’nın gerçek yüzünün ifşasıdır.
Aidiyet duygusu, millet bütünlüğünü sağlar.
Kendisini bu vatana ait hisseden, birinci sınıf vatandaş gören, daha fazla bağlanır.
Bunu sağlayan da “Hukuk Devleti” ilkesidir.
Kimse bir başkasının işlediği suçtan dolayı suçlanamaz.
“Suçların şahsiliği” ilkesine aykırıdır.
Hukuk devletinin temel ilkelerinden birisi de, “masumiyet karinesi”dir.
Ülkemizde hakkında soruşturma yürütülen kişiler hemen suçlanmakta, kamuoyuna ifşa edilmektedir.
Hâlbuki hakkında hüküm verilene kadar kimse suçlanamaz.
Bizde öyle mi?
Bırakın soruşturmayı…
İstihbarat raporları havada uçuşuyor.
Geçmişte her türlü melanete bulaşmış kişilerin ihbar ve şikâyetleri ile insanlar gözaltına alınabiliyor.
Bu doğru bir yaklaşım değildir.
Bu hasta ruhlu meczuplara, devlet kademeleri dur demeli, yargı da gereğini yapmalıdır.
Hukuk devletinde iddia sahibi ispatla yükümlüdür.
At iftirayı, ver dilekçeyi çekil kenara…
Yok, öyle yağma.
Tabi ki varsa bir suç, yargı gereğini yapmalıdır.
28 Şubat döneminde de “irticacı şirketler” adı altında bazı listeler basına verilmişti.
Birçok kişi mağdur edildi.
Günahsız insanlar işlerinden edildi.
Siyasi tercihimize göre birini doğru, öbürünü yanlış bulabiliriz.
Bu başka, bir diğerinin hak ve hukukunu yok etmek başkadır.
Devlet dediğimiz kurum, “adamına göre” farklı davranamaz.
Şahsi husumetlerle, intikam amaçlı, haksız isnatlara insanlar töhmet altına sokulmamalıdır.
Sonucu beraat ile sonuçlansa da o leke çıkmıyor.
Ya da zor çıkıyor.
“Lekelenmeme bir haktır.”
Ülkemizde suçla ya da terörle “ilişkili” denilerek nice vatandaşımız hatta genelkurmay başkanı bile çok büyük mağduriyetlere maruz kaldı.
Ergenekon, balyoz operasyonları bunun acı bir örneğidir.
Geçmişte bunlar yaşandı, halen benzerleri yaşanmaya devam ediliyor.
Akif’in dediği gibi, “Tarih’i tekerrür diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”