Yaşadığımız toplum bir garip oldu. Kimin eli kimin cebinde belli değil. Dün birbirlerine demediğini bırakmayanlar kuzu sarması dost, dün içtikleri ayrı gitmeyenler bugün kanlı bıçaklı oluverdi. Gelişmeler ve yaşananlar, “bu kadar da olmaz”, dedirtiyor.
Dün mevcut iktidara ve liderine olur olmaz sözlerle saldıranlar önemli makamlara gelirken, kuruluşunda emeğini ve terini akıtmış olanlara bedel ödetiliyor.
Atalarımız ne güzel söylemiş, "Dostunu ölçülü sev, bir gün düşmanın olur. Düşmanına da, ölçülü buğzet, bir gün dostun olur." Başka bir deyişle, düşman bildiğin ile dost, dost bildiğin ile düşman olursun!
İşte bu örnekleri sıkça yaşadığımız bir süreçten geçiyoruz. Siyasette 24 saat uzun zamandır, her şey olabilir! Lakin toplum hayatında bozulmalar ve güvensizlikler artınca, ister istemez endişeleniyoruz! Nereye gidiyoruz?
Siyasetteki gelişmeler ve söylemler topluma yansıyor. Siyaset düzelmedikçe toplumun düzeleceği yok. Ya da tersi… “ Tavuk mu yumurtadan çıktı, yumurta mı tavuktan çıktı” misali.
Bazı siyasi liderler çok saldırgan bir tavır sergiliyorlar. O kadar belden aşağı vuruyorlar ve birbirlerine öylesine ağır hakaret ediyorlar ki, Mevlana’nın, "Edep ya hu" sözü kulaklarımızda çınlıyor. Eskiden böyle miydi? Siyasette bir espri, bir seviye ve kibar bir üslup vardı.
Parti içi demokrasiyi hep savunagelmişimdir. Lakin aynı partide etkili ve yetkili olan birlerinin içerde sus pus olup, dışarda kendilerini bu makamlara getiren liderlerini itham edercesine konuşmalarını da doğru bulmam.
Bu insanlar, önce kendilerini, sonrada partisini halk nezdinde rezil kepaze ediyor. Oysaki bizim bildiğimiz, doğru olan, "Kol kırılır, yen içinde kalır." Varsa bir eleştirin, önce çıkıp aslanlar gibi, bunu parti içerisinde yapacaksın! Hem partide görevde kalmaya devam et! Sonra da karnından konuş! “Yok, öyle yağma.”
Bağıran, öfke kusan, hakaret eden siyasetçiler yollarına devam ettikçe, yol oluyor işte. "Kötü örnek, emsal teşkil etmez.” Lakin temelde sıkıntı siyasetten kaynaklanıyor. O kadar çok yanlış yapıyorlar ki, hangi birisini anlatalım? Bunu bir hikâye ile örneklemek gerekirse;
“Zamanın birinde bir genç, kurban hakkında aklına takılanları sormak için bir hocanın yanına gider ve soruları sormak için izin ister. Hoca: "Tabii ki buyurun" dedikten sonra genç: "Çocuğu olmayan Hz. Davut Allah’a; "Rabbim bana bir kız çocuğu ver. Onu sana kurban edeyim" diye dua etmiş. Duası kabul olmuş. Daha sonra çocuğunu kurban edileceği vakit gelmiş. Hz. Davut, kızını tam kurban edecekken, Azrail gökten bir keçiyle çıkagelmiş. Azrail "Kızı bırak, al bu keçiyi kurban et" demiş.
Sonra hocam deyince, hoca artık daha fazla dayanamamış "Evladım yeter. Ben bunun neresini düzelteyim" demiş. Bir kere "Hz. Davut değil, Hz. İbrahim. Kız değil erkek, Azrail değil Cebrail, keçi değil koç" demiş.
İktidarın yanlışları da böyle çok işte… Öncelikle hak hukuk ve adaleti yeniden tesis edip, toplumdaki gerginliği ortadan kaldırmak gerekir. Ayrıca muhalefet belediyelerinin topluma yararlı çalışmalarını engelleyerek, “topal eşek” haline getirmek… Toplumun tepkisini çekiyor. Tabi ki, bunun faturası iktidara kesiliyor.
Toplumda niçin muhalif sesler yükseliyor? Buna tepki göstereceğinize, eleştiri ve ifade özgürlüğü çerçevesinde hür fikrini açıklayana emekli de olsa disiplin cezası keseceğinize… Oturun bir düşünün! Dün sizin yanınızda olan, bugün neden size karşı!
Ben söyleyeyim: Gömleği baştan yanlış iliklerseniz, sonuç böyle olur. "Eğri olanın, gölgesi de, eğridir." Yanlış yapan, kirli ilişkilere bulaşan, hak hukuk ve adaletten ayrılan kim varsa… Baştan bileti kesilmesi gerekirdi.
Sakalı kesmezsen yol olur.
“Geçmiş zamanda sakallı, eski devrin saygın bir insanı, bir ağacın altında uzanmış şekerleme yapıyormuş. Bir süre sonra sakalında gıdıklanma hissetmiş. Gözlerini açınca ne görsün... Sakalının üzerinde bir tarla faresi geziniyor.
Hemen fareyi kovalamış, fırlamış soluğu berberde almış. Berbere durumu anlatmış ve "Hemen sakalımı ve bıyığımı kökünden kazı" demiş. Berber adamcağızı yatıştırmaya çalışmış.
"Aman efendi, alt tarafı bir tarla faresi, kaç yıllık sakalı ve bıyığı kesmeye değer mi?" demiş.
"İyi güzel söylüyorsun da, o fare sakalımda yürüdü bir kere, bu durumu diğer fareler de görür, bıyığım yol olur. Hemen kazı" diye ısrar etmiş.
Sedat Peker’in ve muhalefetin; bazı siyasiler ve bürokratlar hakkındaki açıklamaları ve iddiaları yenilir yutulur cinsten değil. Belki de doğru değil. Bunun yolu, bir soruşturma açılması ve yargıda aklanılmasıdır. Bu yapılmazsa ne olur?
Gelecekte hiç bir devlet görevlisinin, dürüst ve yasalara uygun çalışmasını bekleyemezsiniz!
Çünkü yol olur!
Kültürümüzde sakal bıyık örneğiyle açıklanan “yol olur” darbımeseli, günümüzün modern psikologları tarafından “Kırık Cam Teorisi” olarak açıklanmaktadır.
"Kırık Cam Teorisi", psikologların yaptıkları bir deneyden ilham alınarak geliştirilmiştir. Psikologlar, suç oranının yüksek olduğu ve yoksulların yaşadığı bir semt ile daha yüksek yaşam standardına sahip zengin bölgeye birer otomobil bıraktılar.
Araçların plakası yoktur ve motor kaputları aralıktır. Sonra olup bitenleri izlediler. Yoksul semtteki otomobil üç gün içinde baştan aşağıya yağmalandı. Diğerine ise bir hafta boyunca kimse dokunmadı. Ardından psikologlar “sağ kalan” otomobilin yanına gidip çekiçle kelebek camını kırdılar. Daha ilk darbe indirilmişti ki çevredeki insanlar (zenginler bile) da olaya dâhil oldu. Birkaç dakika sonra o otomobil de kullanılmaz hale gelmişti. "Demek ki" dediler psikologlar:
"İlk camın kırılmasına, ya da çevreyi kirleten ilk duvar yazısına izin vermemek gerekli. Aksi halde kötü gidişatı engellemek mümkün değildir."
Kıssadan Hisse…