İsraf; genel olarak inanç, “söz ve davranışta dinin, akıl veya örfün uygun gördüğü ölçülerin dışına çıkmayı, özellikle mal veya imkânları meşru olmayan amaçlar için saçıp savurmayı ifade eder.”
Aslında israf, cimrilik gibi bir hastalıktır. Bu hastalık malı, canı ve ruhu çöküntüye uğratır, memleket kalkınmasına da engeldir.
Muhafazakâr kesimin çok sevdiği bir padişah olan Sultan AbdüIhamid, “Ülkeleri iflasa sürükleyen amiIIerin başında, israf gelir. “ demiştir.
Toplumumuzda genellikle İsraf denince; sâdece yemek, içmek ve kıyafet anlaşılıyor. Tanımda da anlaşılacağı üzere, israfın girmediği alan yok.
Hayaller bile israfın hedefinde…
Tüketim; bir çılgınlık hâline gelmiş, zengin fakir fark etmiyor.
Bir taraftan; geçim sıkıntısı ile kıvrananlar… Diğer taraftan; ihtiyaç olmadığı halde, lüks için paralarını çılgınca israf edenler…
Söze geldi mi paylaşım toplumuyuz.
Bununla birlikte, alın teriyle üretip helâlinden kazanan ve çevresinde yardıma ihtiyaç duyanlara el uzatanlar da yok değil.
İyi ki varlar.
Dışarı bağımlı olduğumuz halde, “enerji israfı” en büyük sorunumuz. Zengin ülkelerin bile bizdeki gibi bir enerji israfı yok.
Cadde ve sokaklar… Kamu daireleri… Işıklı tabelalar…
Gece yarısı bile her taraf ışıl ışıl yanıyor.
Şehrin güzel görünmesi uğruna ana yollara dikilen mevsimlik, pahalı çiçekleri saymıyorum!
“İsraf en güzeli yaratsa da çirkindir.”
Boş yere yazdırılan ve çöpe atılan ilaçlar ise ilaç israfının hangi boyutlarda olduğunun bir göstergesi.
Gitti bizim milyon dolarlar…
Bugün bilim ve teknolojinin getirdiği geniş imkânlar; giyim, akıllı telefon ve otomobil değiştirme çılgınlığımızı artırmıştır.
Hollywood artistlerinin giydiği bir kıyafet… Lüks, moda, şov ve gösteriş uğruna çok kısa sürede bizim sosyete kesiminde.
“Ahrette yatacak yerimiz yok.”
Yaşadığımız devirde; sadece bireyler değil, kamu da neredeyse israf bataklığına saplanmış durumdadır.
Hatta dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "İsrafın önünü alsak sizden vergi almamıza gerek kalmaz. 13 yıllık iktidarımızın her tarafı altın yazılarla, başarıyla doludur. Ama israf konusunda karnemiz kırıktır" ifadelerini kullanmak zorunda kalmıştır.
Şöyle ki, vatanımızın her tarafı akarsularla dolu!
Bunlar bizim için hem rızık hem de enerji kaynağı olması gerekirken, kirletiyoruz. Ya heba ediyor, ya da verimli kullanamıyoruz.
Birinci sınıf tarım arazileri ise beton yapılara tam teslim.
Kamu kurumları için kiralanan binalar, araçlar, benzin paraları, milyonları aşan çok da gerekli olmayan onarımlar giderek artıyor.
Asgari ücretin 2300 TL olduğu bir ülkede, milyarlık kamu binaları, milyonluk araçlar olur mu?
Hani devlet küçülecekti?
Bir süre açılışlarda, törenlerde, harcamalarda tevazu ve sadelik olsa ne olur?
ABD ve AB ülkelerine bir bakın!
Ne meclisleri ne de kamu harcamaları bizim ki gibi şatafatlı değil.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde milletvekilin esamesi bile okunmazken, 600 vekile ihtiyaç yoktur.
İsraftır, azaltılmalıdır.
Gelişmiş ülkelerde, milletvekilleri ve senatörler tarihi binalarında çok sıkışık vaziyette oturuyor ama kimse de lüks binalar, ofisler yapılsın demiyor.
Bizim kaymakamın ya da müdürün odası görseler nevirleri dönerdi.
Paraları yok herhalde!
İşin aslı… Biz kaynaklarımızı betona gömüyoruz.
Sorsanız cevap hazır: “Temsilde tasarruf olmaz.”
Bezzar, “ İktisat eden zenginleşir, israf eden fakirleşir” diyor. Dünyada israf ederek zenginleşen bir ülke yoktur.
İsraf yarışında iktidar muhalefet farketmiyor.
Çünkü İsraf, bir parti ya da inanç meselesi değil; sosyal, ahlaki ve yapısal bir meseledir.
“İsraf yapılmasın” dendiğinde, iktidar yanlısı görünen köşe yazarları, televizyon aydınları, “kraldan çok kralcı” kesilerek savunmaya geçiyor.
“İsraf yoktur.”
Başlıyorlar din, iman, Müslümanlık savunmasına… Bu adamlar inancımızı ve değerlerimizi bile israf ediyor.
Siz bizimle dalga mı geçiyorsunuz? Biz genel olarak israfa değiniyoruz.
Alınıyorlar.
İslam size israf edin mi diyor?
Bu israfa, savurganlığa ve şatafata devlet kaynakları uzun süre dayanamaz.
Bunları söyleyenler dokuz köyden kovuluyor, onuncu köyü bulsa orada da barındırmazlar.
Vasatlarla devlet idare etmeye kalkıyoruz.
Şunu da söylemiş olalım ki, “Vasat, yeteneğin hasmıdır.”
Ahbap çavuş ya da çıkar ilişkileri prim verilirse, emek vermenin önüne geçer ki, bu liyakat ve ehliyetin ölümü demektir.
Onların yok olması ya da israfı da, devletin kolonlarını sarsar.
Üstelik yetişmiş ve deneyimli insanlardan da yararlanmıyoruz.
Çevresi kalabalık nice üstadın, bürokratın ve siyasetçinin, yıllar sonra bir başına kalmasının esas nedeni budur.
Elin oğlu, emekli olanların bile etinden sütünden yararlanıyor.
Bizde kullan kullan at!
Ya ömür ve vakit israfı?
‘Laylaylom’ ile geçip gidiyor, giden de geri gelmiyor.
Bunun yanında, “güven israfı” da önemlidir, insanlar arasından güven kalmadı.
Hile hurda, yalan dolan, güveni de aldı götürdü.
Kimse kimseye güvenmiyor.
En yakınına bile…
Türk halkının bilinçli olarak; tasarruf, birikim ve borçlanma davranışlarını değiştirdiler.
Bizim, bayat ekmekten köfte, kırık peynirden börek yapan tutumlu bir toplum özelliğimizi kaybettirdiler.
Türkiye İsrafı Önleme Vakfı'nın hazırladığı rapor göre, “günde 6 milyon ekmek çöpe giderken, toplamda 555 milyar liralık kaynak israf ediliyor.”
Sadece musluklardan damlayan suyun ortaya çıkardığı israf tutarı ise 11 milyar lirayı buluyor.
Yazık değil mi?
Önümüzdeki yılların en önemli sorunlarından birisi de gıda yetersizliği olacaktır.
Aslında israf ederek dünyayı tüketiyoruz!
Türkiye İsrafı Önleme Vakfı, TİSVA’nın yaptığı “Serpme kahvaltı yüzünden yılda 100 milyar lira israf oluyor.”
Her şey dâhil sistemi ile çalışan beş yıldızlı otellerde yapılan israfı görünce az bile diyorum.
Kuranı Kerim, Araf Suresi’nde , “Yiyiniz içiniz; fakat israf etmeyiniz! Çünkü Allah israf edenleri sevmez” buyurulmuştur.
Yine peygamberimiz, “Bir ırmaktan abdest alırken bile, suyu israf etmeyiniz” diyerek israftan kaçınılmasını tavsiye etmiştir.
Haydi, Müslümanlar israfa son!
El cevap: “Biz israfta sınır tanımayız!”
***
Günün Sözü: “Çünkü saçıp-savuranlar, şeytanın kardeşleri olmuşlardır; şeytan ise Rabbine karşı nankördür. (İsra Suresi / 27)