AB ve ABD Türkiye’ye karşı “havuç-sopa stratejisi” uyguluyor. Peki, nedir bu havuç-sopa stratejisi? Bu kavram en basit anlamı ile bir ödül-ceza yöntemidir. Diyorlar ki; istediğimizi yaparsanız ödülünüzü yani havucu kazanırsınız fakat söylediklerimize karşı gelirseniz cezanızı alırsınız yani sopa yersiniz.
Bu sopa atma olayı, “fiziki güç” değildir. Çeşitli baskı araçları kullanılarak köşeye sıkıştırma yöntemidir. Köşeye sıkıştırma yöntemlerinin başında, “ekonomik güç” kullanımı gelmektedir. Türkiye, ihracatının önemli bir kısmını AB ülkeleri ile yapmaktadır. ABD’ye ise hem askeri hem de ekonomik anlamda bağımlılığı bulunmaktadır. NATO kapsamında ise müttefik konumdadır.
Son zamanlarda gerek ABD gerekse AB ile ilişkilerimiz iyi değildir. Bununla birlikte, Türkiye’nin stratejik konumu nedeni ile ilişkiler tamamen kopma noktasına da gelmemiştir. İki ileri bir geri giden bir ilişki söz konusudur. Bu denge, Türkiye’nin, “Doğu Akdeniz” politikası nedeni ile sarsılmaktadır. Türkiye’nin egemenlik haklarını hiçe sayan Fransa ve Yunanistan… AB’nin asi çocuğu rolünü oynamakta, Türkiye düşmanlığı ile öne çıkmaktadırlar. AB’ne tam üyelik ise uluslararası ilişkilerde Türkiye’ye karşı bir koz olarak kullanılmaktadır.
“Her dediğimi yaparsan seni AB’ye alırım!” Ya yapmazsam? “O zaman ekonomik desteği çeker, sana yaptırım uygularım!”
Her bağımsız devlet kendi gücünü kullanmak ve bazı avantajlar elde etmek ister. Bu onun hakkıdır. Lakin bu konu ekonomik gelişme ile doğrudan ilişkilidir. Zira ekonomik olarak kötü durumda olan ülkeler, ABD ve AB ne isterse sorgusuzca yapmak zorunda kalmaktadır. Ekonomik bağımsızlığı olmayanın siyasi bağımsızlığı olmuyor.
Türkiye, “mavi vatan” adı altında kendi hakkı olanı aramaya ya da almaya çalışan bir ülke olarak hareket edeceğini açıklamış ve bunda da doğru yapmıştır. Avrupa’nın şımarık ve haddini bilmez çocuğu Yunanistan, aşırı hareketlerini bu konuda da göstermekte, Türkiye’ye karşı düşmanca tavrını sürdürmektedir. ABD ve AB destek vermese, bu tavrını gösterebilir mi?
Sanmıyorum.
AB, bırakın Türkiye’yi… Kendi içerisinde dahi üyelerine eşit davranmayan ve giderek güven kaybeden bir birliktir. Lakin ekonomik bağımlılık, bizi AB ile birlikte hareket etmeye zorlamaktadır.
Korona salgını sonrası ekonomik daralma, Türkiye ile birlikte birçok ülkenin en önemli sorunudur. Böyle bir ortamda AB yaptırımlarına maruz kalması, Türkiye’yi ekonomik olarak daha da zor duruma düşürebilir.
Türkiye’nin ileri sürdüğü, “Suriyeli göçmenler” kozu tutar mı? Bu da yapılacak diplomatik başarıya bağlıdır.
ABD ve AB Türkiye’yi; gelişme ve refah yolunda ilerleyen… İnsana saygılı… Demokrasinin işlediği… Özgürlük ve adaletin olduğu bir ülke olarak görmemektedir. Hatta otoriter bulmaktadır. Ne yazık ki, Türkiye’de bu algı giderek yerleşmektedir. Devleti yönetenlerin demokrasi ve hukuk devletinden yana açıkça tavır almaması, bu eğilimi güçlendirir hale getirmiştir.
ABD ve AB’nin gelişmekte olan ülkelere uyguladığı , "havuç-sopa" taktiğine iktidar da ülke içerisinde başvurmaktadır. İktidar yanlısı olur ve iktidarı översen havucu kaparsın.
Nasıl mı? Devlet bankasından alınan ucuz krediler… Yüksek getirisi olan ihaleler… Parlak makamlar ve ballı maaşlar… Kayyımlıklar… İmar kolaylıkları ve teşvikler sizi bekliyor.
Muhalifsen sopa ile idare edersin! Başka bir ifadeyle; iş adamı iseniz şirketiniz uçuvermiş ya da vergiyle canınıza okunmuş… "Darbeci" veya "terörist" ilan edilmiş ya da mesleğinizi kaybetmiş olabilirsiniz. Bu yöntem; daha ziyade, “az gelişmiş ülkelerde işe yaramaktadır. Çağdaş bilgi toplumları için modası geçmiş bir yöntemdir.
Demokrasilerde ve hukuk devletinde ödül de, ceza da normaldir. Hatta olması da gerekir. Lakin ödül ve cezanın; hangi hallerde, kimlere verileceğini -hakka-hukuka uygun- yasaların belirlemesi koşuluyla… Bir an önce hukuk reformunun yapılması ve düşünce özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması iktidar açısından zorunludur.
Hadsiz Bir Açıklama
15 Nisan 2021 tarihinde, Erdoğan ile görüşmesi ardından açıklamalarda bulunan Yunan Bakan Dendias: “Türkiye eğer bizim egemenlik haklarımızı ihlal etmeye devam ederse o zaman yaptırımlar gündeme gelecektir” dedi.
Ziyaret ettiği ülkede ev sahiplerine karşı diplomasi ölçülerine yakışmayan hadsiz bir açıklama… Neden yaptı? Kendince kameralar önünde kendi iç kamuoyuna mesaj yolladı. Lakin Mevlüt Çavuşoğlu’ndan; “Dendias kabul edilemez ithamlarda bulundu” şeklinde sert bir cevap aldı.
Yunan bakan bu açıklamayı niye yaptı? Kışkırtıcı davranışlarının asıl nedeninin Akdeniz ve Ege’de işlerin planladıkları gibi gitmediğinden kaynaklanıyor. Özellikle ilgili taraflardan Mısır ve İsrail ile kurulan iyi ilişkiler… Fransa’ya verilen sıcak mesajlar… Libya ile yapılan gerek sismik araştırmaları gerek sondaj çalışmalarına yönelik çalışmalar Yunanistan’ı rahatsız etti. Lakin Libya her an “yan çizebilir” bir görüntü veriyor.
Yunanistan komşuluk ve diplomatik ilişkileri hiçe sayıyor. Bilindiği üzere, hem Türkiye’de hem de Yunanistan’da azınlıklar yaşamaktadır. Türkiye kendi topraklarında yaşayan Rum- Ortodoks azınlıktan bahsederken, Yunan tarafı ısrarla Müslüman azınlıktan bahsediyor ve Türk kelimesini kabul etmiyor. Hâlbuki her iki ülkedeki azınlıkların huzur ve refah içinde olması iki ülkenin de yararınadır.
Diğer önemli bir sorun adaların anlaşmalara aykırı şekilde silahlandırılmasıdır. Neymiş efendim? “Tehdit var.” Adaların silahlandırılması konusunda taviz verildiğini düşünüyorum. Ne yaparsanız yapınız, Yunanı memnun edemezsiniz!
Ayrıca Kıbrıs meselesi Yunanistan ile aramızda bitmeyen ve bitmeyecek bir sorundur. Yunanistan; hiçbir şekilde federasyon da dâhil, Türk politikasını kabul etmeyecek ve oyunbozanlık yapmaya devam edecektir.
Yunan Bakan Dendias, ülkesinde popüler bir bakan ve ileride başbakan adayları arasında gösteriliyor. Bu nedenle, sadece Yunan kamuoyuna değil, AB tribünlerine de oynadığı anlaşılıyor. Zira ABD ve AB desteği olmadan Ankara’da böyle bir konuşma yapma cüretini gösteremezdi.
Yunanistan bile bize kafa tutar hale geldi. Ne günlere kaldık.