1991'de "36. Paralel" adı altında bir "Güvenli Bölge “ oluşturuldu.
Ardından ne mi oldu?
Federal Irak kuruldu.
Başka bir deyişle önce “Kürdistan” özerk yapısının, ardından Kürt Devleti’nin önü açıldı.
Bölücü terör örgütü PKK, 6 üsse yerleştirildi.
Bu arada "Terörle Mücadele Özel Temsilciliğini" oluşturarak terörle mücadele için ortak karar aldık.
İnandık, inandırıldık.
“Su uyur, düşman uyumaz” sözü boşuna söylenmemiş.
FETÖ ve işbirlikçilerinin kumpası ile "Ergenekon" , “Balyoz” gibi algı operasyonları ile TSK yıpratıldı.
Milliyetçi ve Atatürkçü subaylar tasfiye edildi.
PKK ile siyasi “çözüm süreci” fiyaskosunun ardındın, bir de “Arap Baharı” sendromunu bize yaşattılar.
Bunların hepsi bir oyun…
Bir senaryoydu.
Büyük Ortadoğu Projesinin (BOP) dama taşları yerine konuluyordu.
Bunu göremedik.
Görenler ise bir şekilde susturuldu.
Bugünlerde yeniden “Güvenli Bölge” konusu tartışılıyor.
Bu bölgenin; genişliği, derinliği, bileşenleri ve kurgusu konusunda yeterli bilgiye sahip değiliz.
ABD ile milli menfaatlerimiz konusunda tam olarak anlaşma sağlandı m?
Anlaşılan konular açıklandı.
Ya anlaşılamayanlar nelerdir?
Bilmiyoruz.
Ülkemiz açısından, milli çıkarlarımıza uygun bir politikayı sonuç alacak şekilde uygulayacak fırsatı ABD bize verecek mi?
Ben, bu sürecin, “YPG/PKK örgütüne zaman kazandırmayı ve ilerde Suriye’de bir Kürt devletçiği kurdurulmasının amaçlandığını” düşünenlerdenim.
ABD sevk ve idare ettiği, eğittiği, donanımına destek verdiği YPG/PKK militanlarını niye dağıtsın.
Bu akıl karı değil.
Birileri çıkıp, "Müşterek Harekât Merkezi" kurduk diyebilir.
Niye kuruldu?
Elin oğlunun canı kıymetli…
"Türk-ABD askerleri arasında olası bir çatışmanın engellenmesi" planlanmıştır.
Birçok güvenlik uzmanının görüşü de bu doğrultuda.
Türkiye ABD’ye rağmen Fırat'ın doğusuna bir harekât düzenleyebilir mi?
“Söz konusu vatan olursa gerisi teferruattır.
Bu ülke şehit kanları ile kazanılmıştır, gerekirse kararlılıkla terörle mücadelesini sürdürür.
Harekâtını da yapar.
Bu süreçte; ABD ile Türkiye arasında bir derin kriz ya da çatışma beklenebilir mi?
Sanmıyorum.
Rusya ciddi bir şekilde süreci takip ediyor.
ABD, Türkiye’yi tamamen Rusya’nın yanına itmek istemez. Zaten biz iki tarafı da hoş tutma çabasındayız.
Ara sıra siyaset gereği kafa tutsak ta…
Rusya’ya ne kadar güvenilir?
Rejim güçlerinin, ”Türk konvoyuna saldırısına beklenen tepkiyi vermemesi ve IDLIP politikası ” benim kafamı karıştırdı.
Her neyse
Zaten ABD ile son müzakereler ile bu risk ortadan kalktı ya da ötelendi.
ABD, yıllardır himayesi altındaki YPG/PKK’yı bir hamlede yok sayabilir mi?
“Evet” dese de inandırıcı bulunmaz.
ABD; engelleme, geciktirme ve oyalama stratejileri ile dünyada mahir ülkelerden biridir.
Tıpkı ortağı İsrail gibi…
Türkiye terörle mücadelesinde yerden göğe kadar haklıdır.
Fırat'ın doğusunda, derinleşen terör varlığını öncelikle sınırından 30-40 km uzaklaştırmak…
ABD'nin, YPG/PKK ile olan bağını ortadan kaldırmak…
Suriye'nin ve Irak'ın parçalanmasının önüne geçmek…
Meşru Suriye Hükümeti ile ilişkileri geliştirerek devletin hâkimiyetini genele yaymak…
Zorundadır.
Bölgede istikrarsızlıkların ve çatışmaların kurgulanması, yeni düşmanlıkların planlanması…
Türkiye’nin içerisinde olduğu yeni dengelerin engellenmesi…
Suriye’de paravan bir devletçiğin doğuşuna yarar.
Bunu ABD ve Batı niye ister?
Tabi ki enerji kaynaklarına ve rotalarına sahip olmak için.
Bir müttefik, işbirliği yaptığı bir ülkenin kardeşliğine, toprak bütünlüğüne ve egemenliğine saldıran bir terör örgütünü niye kollar?
Sadece kollamak olsa…
Donatmak, eğitmek, stratejik işbirliği de var.
Bu sorunun cevabının, ABD yetkililerden alınması ve kamuoyuna açıklanması gerekir.
ABD ile gerçekleştirilen “Güvenli Bölge” oluşumunun nihai amacı bu olmalıdır.
Aksi halde yeniden hayal kırıklığı…
“Kandırıldık, aldatıldık” söylemleri ile karşı karşıya kalacağız.
Terörün dolaşımını ele almak…
Haince gerçekleşen taciz, saldırı ve ülkeye sızma girişimlerini gündemde tutmak…
“Şu kadar terörist etkisiz hale getirdik” söylemleri…
Bu süreçte sorunu çözmez.
Güvenlikçi politikalardan medeti umanlar çok oldu ama derinliğe inilmedi
Sorun daha derinlerde, birilerinin elindedir.
Ülkede terör ve karmaşa çıkarmak için “butona basmak” onlar için yeterlidir.
Ölen Türk ya da Kürt…
Umurlarında bile değildir.
Sadi Somuncuoğlu’nun deyimiyle bu sorun, “Cumhuriyet tarihinin en önemli jeopolitik sorunudur.”
ABD, sınır hattında 5-6 km derinliğinde bir ateşkes hattı oluşturmak…
Ve buraya da koalisyon güçleriyle Türkiye'nin sıcak bakabileceği yerel aşiret güçlerinin yerleştirilmesini öneriyor.
Ne demektir bu?
“Türk askeri sınırı geçmesin.”
“PYD/YPG'yi koruma altına alacak bir mekanizmayı kurmam için bana fırsat verin.”
Sonuç olarak, “Güvenli Bölge” müzakereleri;
-30-40 km'lik sınır boyu derinlik sağlayamazsa…
-YPG/PKK'nın; dağıtılması, elindeki silahların alınması ve bölgenin teröristlerden temizlenmesi sonucunu doğurmazsa…
Başladığımız yere döneriz.
Yeniden bir hayal kırıklığını ve başarısızlığı bu millet affetmez.
Herkes adımını buna göre atmalıdır.
Günün Sözü "Söyledim; duydu anlamına gelmez. Duydu; doğru anladı anlamına gelmez. Anladı; hak verdi anlamına gelmez. Hak verdi; inandı anlamına gelmez. İnandı; uyguladı anlamına gelmez. Uyguladı; sürdürecek anlamına gelmez."