İstişare; herhangi bir konuda doğru karar verebilmek için bilgi almak, işi ehline sormak, danışmak, görüş alışverişinde bulunmaktır.
Bir insan her şeyi bilemez.
Her şeye tuz biber olan insanlar, sadece bildiğini zanneder.
Kolay kandırılır, aldatılır.
Kişi ne kadar akıllı, zeki ve tecrübeli olursa olsun yanılabilir. İstişarede bulunmayan kişilerin kararlarında isabet oranı düşüktür.
Bunun için bir bilene ihtiyaç vardır.
Devlet yönetiminde, toplumda ve ailede istişare ile alınan kararları uygulamak daha pratik ve kolay olur.
Destek bulur.
Onun için, “Bin bilirsen de, bir bilene danış” derler.
Toplumu ilgilendiren konularda alınan yanlış kararlar ile milli ve manevi değerlerimiz kaybolmaktadır.
İnanç ve değer hükümleri giderek bozulmakta…
Çıkarlar öne çıkmakta…
Devlet işleri kariyer ve liyakatten uzaklaşarak, ehil olmayanlara teslim edilmekte…
Ülke kaynakları heba edilmekte…
Üretim yerine tüketim ekonomisi özendirilmektedir.
Ne yazık ki, medya da buna çanak tutmaktadır.
Peygamberimiz bile, önemli kararları sahabe ile istişare ederek almıştır.
“Kendi düşüncenize göre hareket etmeyin”, “Yapacağı işi ehliyle istişare edene, o işin en güzeli nasip olur” demektedir.
Yine bir mecliste, “İstişare eden güvenlik içindedir”, “İstişarede bulunan pişman olmaz” ifadelerini kullandığı rivayet edilir.
İslam idaresinde istişare bu kadar önemli iken, günümüz Müslüman ülkelerin durumu ne haldedir?
Bir kişi ya da bir zümre ne derse o olmaktadır.
Doğru veya yanlış…
Lafa geldi mi, en iyi Müslüman biziz.
Elhamdülillah!
Türklerde de istişare çok önemli bir yer tutar.
Devlet meclisi, Toy/Kurultay, Handan sonra devletin iç ve dış sorunlarının istişare edildiği, kararların alındığı yüksek kuruldur.
Hükümdarlar devleti yönetirken töreye, halka ve Toya/Kurultaya bağlı olmak zorundaydı.
Türk devlet yapısının temeli, birlik ve dayanışmaya önem veren bir toplum yapısına dayanırdı.
Bu yapı istişare sayesinde ayakta kalırdı.
Dede Korkut, Nizamülmülk, Şeyh Edibali, Akşemsettin gibi akil adamlar hükümdarlara hep yol yordam göstermiştir.
Kaşgarlı Mahmut’un ünlü eseri Divan-ı Lügat-ı Türk’te, “Geniş elbise parçalanmaz, danışmakla gelen bilgi ise bozuk ve kötü çıkmaz.”
Yine aynı eserde yer alan bir sözde “Danışıklı bilgi gittikçe artar, danışıksız bilgi ise eskir” denilmektedir.
Türk devletlerinde tek kişi ya da bir zümre kararının geçerli olduğu dönemler de olmuştur.
Neticesi mi? Bölünerek yok olma…
Osmanlı da güçlü olduğu dönemlerde ilime, bilime, âlime ve istişareye çok önem verirdi.
Osman Gazi oğlu Orhan Gazi’ye nasihatinde: “Bildiklerini ulemaya danış, bir şeyi iyice bilmeden harekete başlama...” demiştir.
‘’ Her nerde ilim ehli duyarsan ona kulak ver…’’
Meclis Divan-ı Hümayun istişare prensibine dayalı bir meclisti. Devletin işleri Divan-ı Hümayunda istişare edilir, padişaha arz edilerek karara bağlanırdı.
Padişah bazen Divan-ı Hümayuna başkanlık etmezdi ama parmaklık arkasından istişare edilen meseleleri dinlerdi.
Padişahlar halka ve kadılara hesap verirlerdi.
Halk cuma selamlığında “Gururlanma padişahım, senden büyük Allah var” diyerek padişaha seslenirlerdi.
Bu anlayış da zamanla bozuldu.
Neticesi mi? Bölünerek yok olma…
Birçok atasözümüz istişarenin önemini vurgulamak için söylenmiştir.
“Ulu sözü dinleyen ulu dağlar aşar”, “Ulu sözü dinlemeyen uluya kalır”, “Akıl akıldan üstündür.”
“Bilmemek ayıp değil, sormamak ayıp olur”, “Danışan dağı aşmış, danışmayan düz ovada yolu şaşırmış” vs. gibi.
Bunları bilir, söyleriz lakin lafta kalır.
İşimize gelmez.
Bir bilsek! “Akıl akıldan üstündür.”
Önüne gelenin danışman atandığı bir ülkede yaşıyoruz. Hâlbuki danışmanın bazı vasıfları olmalıdır.
Akıllı, ilim sahibi, deneyimli, işin ehli, fikri kuvvetli, doğru bildiğini açıklamaktan korkmayan, güven veren kişiler arasında danışman seçilir.
Eş-dost, akraba- yandaştan danışman olmaz.
Olursa ne olur?
Danışılmayan danışman olur.
Bu danışmanlarla neyin istişaresini yapacaksınız?
Bilgisiz ve öngörüsüz kişilere danışmak, onlardan fikir almak durumunda alınan kararların yanlış olması kaçınılmazdır.
Devlet yönetimi için olursa…
Felakettir.
Bu ehliyetsiz kişiler, sadece bulundukları kuruma zarar vermekle kalmaz, kendisini bu makamlara atayanlara da büyük zarar verir.
“Kılavuzu karga olanın burnu boktan kurtulmaz”, “Kendi düşen ağlamaz” gibi atasözleri böyle durumlar için söylenmiştir.
Bunu bilir, bunu söyleriz.
“Bir mektup yazdım Hasan’a, Ha Hasan’a ha sana…”
Günün Sözü: “Bir sorunu çözmek için en güzel yol, başkalarının da fikrini almaktır.”
Konfüçyüs