Günümüzde bürokrasi üç değişik anlamda kullanılmaktadır. Tüm devlet yönetimi, devletin teşkilat ve personeli… "Belli bir örgütlenme ve yönetim biçimi…" "Kırtasiyecilik", yani işlerin yavaş yürümesi, sorumluluk yüklenmekten kaçınma", kamu yönetiminin verimsiz çalışması vs.
Ülke yönetiminde; demokratik düzen, hukuk devleti, ekonomik kalkınma isteniyorsa, en belirleyici etken bürokrasidir. “Bürokraside etkinlik, tarafsızlık, liyakat sağlanmadan sorunlar çözülemez, aksine sorunlar giderek de ağırlaşır. Türkiye ne yazık ki bu süreci, bu kısırdöngüyü yaşıyor.”
Siz rekabetçi, seçici bir sistemle atama yapmazsanız… Atamalarda dernek, cemaat, tarikat önerisi, partiye yakınlık gibi unsurları esas alırsanız… Ödüllendirmede, terfilerde, liyakat dışında keyfi nedenlere dayanırsanız alınacak sonuç bugünkü gibi olur. Sistem tıkanır.
“Küçük grupların, ailelerin, hatır sahiplerinin taleplerini karşılamak için yapacağınız ehliyet ve liyakat içermeyen atamalar, bu kişi ve grupları memnun edebilir. Ancak unutulmaması gereken; bu atamaların gerek o alanda çalışanlarda gerekse o hizmetten faydalananlarda oluşacak memnuniyetsizliktir ve bu memnuniyetsizlik, yöneten iradede yıkıcı etkiler bırakır."
Bürokraside geniş bir insan kaynağı vardır. Bu nedenle seçilmişler için her makama, her zaman bir alternatif vardır. Devlet yapısının dar çevrelere (tarikat ve cemaatlere) veya alt gruplara teslim edilmesi devletin bekası için olumsuz sonuçlar doğuracaktır.
Devlet kademelerine atama yapılırken kariyer ve liyakatin esas alınması çok ama çok önemlidir. Liyakatsiz atamalar bürokrasiye zarar verir ama en büyük zararı uzun vadede o atamayı yapan makama verir.
Şu günlerde bürokraside kapsamlı bir şekilde görevden alma ve atama furyası genişleyerek sürüyor. Seçimler yaklaştıkça bu atamalar daha da sıklaşacaktır. AK Parti kurmaylarına ve hükümete yakın olmayan ya da güçlü bir “DAYI” bulamayanları bir tasfiye korkusu sardı. Tabi ki bazıları da boşalacak üst görevlere atanmak için her türlü kulis faaliyetini hızlandırdı. Görevden alınanlar içerisinde hükümete yakın olan ve liyakati ile göreve gelenler olduğu gibi tetikçilik yapan bürokratlar da var.
Bürokrasinin kritik birimlerinde işler iyice kilitlendi! Konuştuğum birçok bürokrat, “ne olursa biran önce olsun” havasına çoktan girmiş durumda… İşler rutin olarak yürüyor, önemli ve riskli kararlara kimse imza koymuyor.
Sadece siyasi talimatların yerine getirildiği bir dönemi, onca yıl bürokratik hayatımda hiç görmedim. Tabi ki, “yukarıdan gelen siyasi emirleri teknik kaygılarla yerine getirmeyen” bürokratlar da var. Onlar masayı toplamışlar… Bir de işini rutin olarak yerine getiren bürokratlar var.
Atamalar incelendiğinde, bu üç kesimden de görevden alınmalar var. Yeni gelen bürokratlar nasıl bir tutum içerisine girecek? İşte kilit soru bu.
Kanaatim odur ki, siyasi iktidara güven kalmamıştır. Seçimler de yaklaştı. Bu nedenle “yasalara aykırı olsa bile siyasi talimatları yerine getirecek kişiler aranıyor. Hem de kayıtsız ve şartsız! Her bürokrat bunu yapmayacaktır. Bunlar için tek çare; konumlarını sürdürerek, “atama furyasını” kazasız belasız atlatmaktır. Görevde olan bazı omurgalı bürokratların varlığı da bilinmektedir. Bir iktidar değişikliğinde her türlü bilgi ve belgeye kolayca ulaşmak mümkün olacaktır.
Bazı bakan yardımcılıkları ve danışmanlıklara işin uzmanı değil de yandaşların ve eski vekillerin atanmaları endişe vericidir. “Yağma Hasan’ın Böreği…” İçişleri Bakanlığı’na güvenlik bilgisi olmayan bir vekilin danışman olarak atanması, Tarım Bakanlığı’na bir Emniyet Müdürü’nün danışman olarak atanmasına benzer. Güvenlik ile ilgili uzmanlığı olmayan bir bakan; bu danışmanın hangi bilgi, birikim ve deneyiminden yararlanacak? Ne pahasına olursa olsun talimatları sorgulamadan yerine getirecekse yerinde bir atamadır!
Ayrıca kendi göreve getirdikleri ve işinin ehli gördükleri insanların tasfiyesine imza atan… Ehil olmayan eş, dost ve akraba atamaları ile gündeme gelen bir iktidarla karşı karşıyayız. Bu durumda yeni göreve getirdikleri kişilerin gereken güven ortamında çalışamayacakları da ortadadır.
2012 yılında, FETÖ denilen yapının kumpas ve girişimleri ile Antalya İl Emniyet Müdürlüğü görevinden merkeze alınmıştım. O zaman AK Parti Antalya İl Başkanı, şimdilerde AK Parti Antalya milletvekili olan Mustafa Köse ve ilin bakanı ve ağabeyi konumunda olan Vecdi Gönül, atamalardan habersizdi. Atamaya karşı çıktıkları gibi çok üzüldüklerine de bizzat şahidim.
FETÖ; atamayı sızdırmadan Başbakanlık’ta işi bitirmişti! Yerime kimi atadılar? Şimdilerde FETÖ üyeliğinden aranan birini…
Gerisini siz düşünün!
Atadıkları kişileri bile koruyamayan yöneticilerin, bırakın ülkeyi yönetmelerini bir kurumu bile yönetmesi zordur. Şimdi ki atamalardan da il yöneticilerinin veya üst düzey yöneticilerin haberdar olduğu kanısında değilim. Hangi vakıf ya da dernek devrede? Hangi tarikat ya da cemaat etkili? İşini bilenler bu işin takibindedir. Bu oyunun farkına varan üst düzey yöneticiler ve gelecek iktidarda yer bulmaya çalışan bazı bürokratlar affını istemeye başladılar. “Yiğitlik bizde kalsın!”
Özetle; bir süredir liyakatin değil siyasi aidiyetin, biat ve sadakatin geçerli olduğu bürokraside; niteliğin giderek düştüğünü iktidar hariç herkes görüyor. İktidar içerisinde bu gidişattan hoşnut olmayan sağduyulu insanlar ise korkudan ses çıkaramıyor.
Yasal olmayan, sakıncaları açık olan siyasi kararlara direnmeyen bir bürokrasi ile sağlıklı devlet yönetimi olmaz.
Bu arada Antalya Emniyet Müdürü Mehmet Murat ULUCAN, Şanlıurfa’ya tayin edildi. Yerine de Personel Daire Başkanı Orhan Çevik atandı. Hayırlı olsun. Hayatımın hiçbir döneminde; “Gelen Ağam, Giden paşam…“ Yani “benim çıkarım için herkesle iyi geçinmem şarttır. Ben her ikisine de hürmette kusur etmem, böylece işlerimi aksatmadan yürütmüş olurum” diyenlerden olmadım. Dilimizin sivriliği de oradan gelir.
Murat Ulucan, Antalya’da başarılı bir yönetim sergileyemedi. İktidar partisi ve belli merkezlere hizmeti yeterli görerek, dar bir çevre ile ilişkiye girdi. Bir eski meslektaşı, bir yazar, bir akademisyen ve bir gazeteci olarak; kendisi ile aynı şehirde yaşamama rağmen, tanışma şerefine erişemedim! Bazı muhalif parti başkanlarının ve STK başkanlarının da görev süresince randevu alamadıklarını biliyorum.
Umarım gittiği yerde başarılı olur! “Bir varmış, bir yokmuş…” Demem o ki, “Mahkeme Kadıya Mülk Değildir.” Biz de geçtik o yollardan. O zamanın muhaliflerine iktidar-muhalefet ayrımı yapmadığımız için hala selam verecek yüzümüz var!
“Kendi kişisel nitelikleri ve başarılarıyla değil de dış etkenlerin, güçlerin itelemeleriyle atanmış kişiler, kendilerini kasarlar, minnet borçlarını ödemeye kalkışırlar, “beni buraya getiren güç böyle istiyor diye” davranırlar, özgüven eksikliği keyfi davranışlar, böylece hukukun üstünlüğü bir yana, yasaların yansız uygulanması bile tehlikeye düşer. Kamuya, vatandaşa hizmet değil, belli iç ve dış çevrelere hizmet sunma, onlara hoş gözükme ön plana çıkmaya başlar
Yeni Emniyet Müdürü Orhan Çevik, bu yörenin sosyal ve kültürel yapısını bilen tecrübeli bir emniyetçidir. Söylentilere değil de gerçekleri algılayarak, “hukukun üstünlüğüne inanan” bir yönetim sergiler, hak-hukuk ve adalet çerçevesinde halkın bütününü kucaklarsa başarılı olması kaçınılmaz olur. Bunda en çok sevinen de biz oluruz. Bir abisi olarak; yanlışını evirip çevirmeden açıkça yazar, başarısını candan alkışlarız.
“KRAL ÇIPLAK” demek, bizim işimiz!