İki haftadır sivil toplumu ve sivil toplumun oluşturduğu kuruluşları yazmaya gayret ettim.
Eğrisi ile doğrusu ile…
Kamu, özel sektör (piyasa) ve sivil toplum etkinlik alanları farklı olan üç unsurdur.
Başka bir anlatımla sivil toplum; aralarındaki ilişki ve işbirliğine rağmen, siyasal alan ile ekonominin yönlendirildiği piyasanın dışında kalan bir alandır.
Sosyal sermaye açısından güçlü olduğundan, bazı düşünürler sivil toplumu üçüncü sektör olarak da adlandırmaktadır.
Devleti yönetenlerin kontrolünde olmayan yani bağımsız… Gönüllü örgütlenmeye dayanan, kar amacı gütmeyen…
Ve kendi kendini yöneten bir yapıya sahiptir.
Bu yapıdaki bir sivil toplum, yönetilenlerin sisteme katılmasını ve fikirlerine değer verilmesini sağlar.
Yani demokrasi…
Günümüzde temsili demokrasinin insan hak ve özgürlükleri açısından yeterli güvence sağlamadığı…
Hukuk devletinden uzaklaşıldığı… Ekonomik krizlere neden olduğu düşüncesi giderek yayılmaktadır.
Peki, yerine ne konacaktır?
“Birleştirici demokrasi…”
Birleştirici demokrasi anlayışı; sivil toplumu, devletin önünde tutan bir modeli yansıtır.
“İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın” misali…
Kamu gücünü elinde tutan devletin asli görevi; toplumda güvenlik ve barışı sağlamak, temel hak ve özgürlükleri korumak, adil ve adaletli olmaktır.
Yani topluma hizmet etmektir. Başka bir anlatımla, “patron devlet değil, garson devlet…”
Bu modelde devlet; yerel grupları ve STK’ları birlikte hareket etmeye teşvik etmekte, toplumsal sorunları yerel oluşumlarla müzakere ederek, onlardan gelen çözüm önerilerini dikkate almaktadır.
Denetimden çıkmış ve hukukun ilkelerinden sapmış bir devlet ile para gücünü elinde tutan piyasaya karşı sivil toplum bir denge unsurudur.
Ve kimlik ve inançlar; bir çatışma, kutuplaşma ve ayrışma nedeni olarak görülmemektedir.
Zira halk egemenliği ve siyasal eşitlik iki önemli koşuldur.
Özgür ve eşit bireyler… Refah toplumu… Demokratik bilincin gelişmesi, toplumda sivil düşünce ruhunun canlanmasını sağlamaktadır.
Birleştirici demokraside; siyaset stratejisinin merkezine devlet değil, sivil toplum oturmaktadır.
Burada önemli olan, demokrasinin değişik düşüncelere göre değişmeyen temel ilke ve evrensel kuralları olduğudur.
Birleştirici demokrasi, uzlaşmacı bir kültüre sahip olduğundan kavga ve öfkeyi reddeder.
Bu nedenle güçlü sivil toplum anlayışına önem vermektedir.
Sivil toplumun gelişmesi için de toplumsal güvene ihtiyaç vardır. Kendilerini güvensiz hisseden ve gelecek endişesi taşıyan insanlar özgür düşünceye sahip olamazlar.
Zira devlet; toplumu kontrol eden bir yapıdadır.
Bu yapı, yani devlet merkezli düşünceler… Toplumu dayatmacı, baskıcı, otoriter ya da totaliter sistemlere götürebilir.
Bunu önlemenin yolu halk egemenliğine dayanan siyasal meşruiyet ile anayasa ve evrensel normlara dayalı hukuki meşruiyeti önemsemektir.
Hiç kimse anayasanın veya yasaların üstünde değildir.
Devletin ya da devlet görevlilerinin ideoloji ya da inanç dayatma gibi bir görevi yoktur.
Kamusal alanın sivil toplumla özdeşleşmesi için, devlet gerekli düzenlemeleri yapmakla birlikte, temel insan haklarını ve bireysel özgürlükleri güvence altına almakla yükümlüdür.
Devlet farklı düşünceler ve inançlar arasında hakemdir.
Birleştirici demokrasinin yerleşebilmesi için çoğulcu, katılımcı ve demokratik müzakereye dayalı bir kamusal alan geleneğinin olması gerekir.
Bu alanda ötekileştirme, ırk, cinsiyet ve inanç ayrımcılığına fırsat verilmemekte, farklı kimlik ve kültürlere sorgulama, tartışma ve uzlaşama fırsatları yaratılmaktadır.
Bugünün devasa sorunlarını çözmede ne devlet, ne piyasa ne de sivil toplum kuruluşları tek başına etkili olmamaktadır.
Devletin kamu gücü, piyasanın parası ve sivil toplumun sosyal sermayesi bir araya gelerek…
Birleştirici demokrasinin ilkeleri çerçevesinde işbirliği ve ortaklık temelinde güçlerini birleştirmeleri gerekir.
Dünyada olaylar her gün değişiyor, gelişiyor ve dönüşüyor.
Yeni toplumsal hareketler ve yeni siyaset anlayışı mutlaka toplum merkezli olmak zorundadır.
Başka çare yoktur.
“Muhafazakâr demokrasi”, “Liberal Demokrasi”, “Milliyetçi Demokrasi”, “Sosyal Demokrasi”…
Her topluma uyacak bir demokrasi modeli yoktur. Ve demokrasinin evrensel ilkeleri bellidir.
Aksi durumda, herkes işine geldiği gibi demokrasiyi yorumlar ki, bu son derece sakıncalı sonuçlar doğurur.
Radikalizmi ve toplum mühendisliğini reddeden… Siyasetin ahlaki amacının adalet olduğunu söyleyen… Bürokratik elitleri değil, halkı önemseyen… Siyasal değişimi savunan…
İnsan hakları, hukukun üstünlüğü ve aile yapısını koruyan… Evrensel değerlere sahip… Diyalog yanlısı ve uzlaşmacı…
Olduğunu savunan muhafazakâr demokrasinin kolonları, kendi siyasi aktörlerince yıkıldığından, çare olmaktan çıkmıştır.
Ve yerini birleştirici demokrasiye bırakmıştır.
Türkiye artık çok değişmiştir. Her şeyi bilen, halk için her şeyi düşünen, ülke menfaatlerini sadece kendisinin koruduğunu zanneden, özgürlüklerin sınırlarını evrensel değerlerden ziyade, kişisel düşüncelerine göre belirleyen, bürokratik devlet anlayışını kabul etmemektedir.
Yurdum insanı klasik demokrasi kalıplarının kırılmasını, ileri demokrasi, müzakereci demokrasi ya da birleştirici demokrasi, adını ne koyarsanız koyun demokrasinin demokratikleşmesini talep ediyor.
Huzur ve barış adına…