Seçimler yaklaştıkça; bir kısım zevat ahkâm kesiyor.
Bilmeden, öğrenmeden, öğrenme gereği duymadan...
Buna; “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak” da denir.
Ne aslı astarı ne de tarihsel bir dayanağı var.
Mangalda kül bırakmıyorlar.
Atış serbest…
Lafa geldi mi, bilim ve bilgi önemli.
Ne övgüler ne övgüler…
O zaman, bilim ve eğitim alanında dünya sıralamasında neden hak ettiğimiz yerde değiliz?
Bu araştırılmaz, sorgulanmaz.
Dile getirene ise itibar edilmez.
Bu ülkede birileri sürekli konuşuyor.
Kimi ise konuşmuş olmak için konuşuyor.
Yüzeysel ve sığ…
Çözüm içermiyor, anlam yüklenemiyor.
Sadece toplumun duygularına yönelik mesajlar içeriyor.
Şak… Şak… Şak…
Gösteriş toplum haline getirildik.
Hakaret, öfke, ayrıştırma, şiddet…
Ne ararsan var.
Konuşması gereken aydınlar, bilim insanları, uzmanlar…
Bilerek susuyorlar.
Bu durum, bilmeden konuşmaktan daha tehlikeli…
Farklı görüşlere, eleştirilere, ezber bozacak bilgilere karşı tahammül kalmadı.
Hatta sözcükler kabalaştı: “konuşma lan!”, “kes sesini!”, “daha fazla konuşursan…”
Belli ki itibarsızlaştırılmaktan korkuyorlar.
TUİK’in verilerine göre, “Türkiye’de kişi başına kitap okumaya ayırılan süre günde ortalama yalnızca bir dakikadır.”
Ya televizyon ve internet…
Televizyona 6 saat, internete 3 saat zaman harcıyoruz.
Sosyal medyayı takip ediyorsan yeter.
Okumaya ne gerek var.
“Okumadan bilmek” dururken…
Böyle olunca da, “etkilemek için konuşmak” öne çıkıyor.
Fazla bilgiye ihtiyaç yok!
İyi konuşuyorsan, bilmeden konuşabilirsin.
Nasılsa bilen, anlayan az.
Sorgulayan da…
Aynı şeyleri tekrar etmek…
Belki bir propaganda şekli olabilir, insanları bir süreliğine de etkileyebilir.
Ama uzun vadeli olmaz.
Tarih bunun örnekleri ile doludur.
Doğrusu nedir?
Bireylerin; merak uyandıran söylemler ile zihinlerinin açılmasıdır.
Bunun yolu, araştırmacı ve sorgulayıcı bir eğitim sisteminden geçer.
Bir de çok seslilik…
Farklı düşünmek zenginliktir.
Farklı ve aykırı düşüncelerin kanunla sınırlanması ya da açıklanamaması…
Demokrasiyi güdük bırakır.
Düşünce insanı Cemil Meriç, bu anlayışı: “her aydınlığı yangın sanarak söndürmeye kalkmak” diye tanımlar.
Kitleleri coşturan içi boş sloganların ise “çılgın sürülerin savaş çığlığı olduğunu” belirtir.
Topluma doğruların sağduyulu olarak anlatılması gerekir.
Hamasi nutuklar yerine, bilgiler ve verilerle düşünmek…
Ona göre konuşmak doğru bir yöntemdir.
Denetleme ve dengeleme…
Kuvvetler ayrılığı…
Fikir ve düşünce özgürlüğü…
Hukukun üstünlüğü…
Bilim ve teknoloji…
Eleştirel düşünmeyen, sormayan, sorgulamayan bir toplumda gelişebilir mi?
Kolay olan, “ neme lazım ” deyip bilerek susmak ya da her şeyi lüzumsuz eleştirmektir.
Zor olan ise bilerek konuşmaktır.
Bilerek ve özgürce konuşan bir toplum…
Hedefimiz olmalıdır.