Yaşamımın kırk yılı yurtdışında geçti. Kendimi hatırladığımdan buyana etrafımda bulunan kişiler çoğunlukla hep yabancılardan oluşuyordu. Neredeyse her gün yabancı iş arkadaşlarımın, dostlarımın, tanıdıklarımın, komşularımın ve karşılaştıklarımın Türkiye ile ilgili bazı sorularına cevap vermek durumunda kaldım, istedim. Şimdi geriye baktığımda Türkiye ile ilgili bana sorulanlara bazılarına büyük bir sevinç, heyecan ve gururla, bazılarına üzgün, bazılarına kızgın, bazılarına mahcup, bazılarına ise bilgisizce-önyargılı cevap verdiğim, kulaklarımda yeniden çınlıyor. Çeyrek asırdır konuştuğum on binlerce yabancıya 'bakın siz Türkiye'yi 20 yıl sonra görün, Türkiye'yi 2000'li yıllarda izleyin' sözlerimin üzerinden şimdi çok zaman geçti.
O yıllarda düşlediğim Türkiye bugün henüz gerçekleşmedi.
Gerçekler ortada;
Herkes ülkemizde neler olup bittiğini biliyor, görüyor.
İsterseniz tabloya hep beraber bakalım:
Son günlerde büyük ulusal kanallarda dönen reklâmlara bakalım da reklâm sözcüklerinde bile ülkemizin kendini ne kadar boş bıraktığının şifrelerini çözmeye başlayalım:
Dünya devi olan bir telekomünikasyon şirketi bizleri iyi çözdüğünü zannediyor: Sonsuz geyik sloganı ile ürünlerini tanıtıyor halkımıza: sözü şuna getiriyor: 'yani zaten doğru dürüst konuştuğunuz bir şey yok, alın o zaman size 24 saat indirimli hatta bedava geyik verelim'.
Ve şu anlam çıkıyor bu aşırı ikna edici reklâmdan: 'Adam gibi düşünüp taşınıp, kısa sözlerle büyük işler başaracağınıza, büyük-büyük konuşup küçük iş yapın:
Hatta hiç iş yapmayın,
Geyikte iş canım
Bu geyik olmadı mı, hemen öbür geyik.
Her yerde geyik, evde, takside, okulda, sokakta, üniversitede
Bir diğeri ise, yine dünyanın büyük bankalarından birinin en büyük kanallarda 'borcunuzu kapatan kredi kartı' reklâmı halkımızın ekonomik çaresizliğini bir banka ekonomisine dönüştürmek istiyor.
'Gelin bizim kartımızla bütün borçlarınızı kapatın!'
Demek ki halkımız o kadar değişik noktalara kredi kartları ile borçlanmış ki, en prime time da ulusal kanallarının hepsinde akşam yemek öncesi-sonrası, taa gece yatıncaya kadar bizlere yalan huzur vaat ediyor.
Bizlerde mışıl-mışıl ithal hayallerle uyumaya çalışıyoruz.
Allah rahatlık versin.
Ülkemizde Sağ da sol da takiyye yapıyor, kimsenin elinde, beyninde ilerisi için bilimsel geçerliği olan plan ve proje yok.
Varsa da harakete geçmiyor, geçirilemiyor..
Ekmeğimizi, eğitimimizi, sağlığımızı, savunmamızı hangi projeler ile 10 yıl, 20 yıl hatta 50 yıl ve sonrası için nasıl garanti altına alacağız' diye ciddi olarak soran yok. Bu gerekli çalışmaları, araştırmaları ve hesapları yapmak yerine çoğu zaman alaturka günlük siyasi, ticari akrobasi ve cambazlıklarla günü kurtarır hale geldik ve devam ediyoruz.
Dünkü birikimleri bitirdik, yarının kavanozunu boşalttık, şimdi çok ileri tarihleri tüketiyoruz.
Ülkemizde bir çok yerde bazı insanlar daha merhaba demeden daha yüksek sesle 'Ben' diyor.
Yaşam savaşının kabarık denizlerinde gemisini kurtaran kaptan!
Vizyon ve gerçekçilik dibe vurmuş, batmış.
Merhamet, nezaket ve mütevazılık ise büyük kentlerimizde kayıp/aranıyor.
Gazetelerde her gün okuyoruz.
İnsana, doğaya, hayvana, eko-sistem'e saygı yıllardır göç alarak ile iyice sıkıştırılmış, şişmiş yerleşim noktalarında yerlerde sürünüyor.
Tek tük ve zaman-zaman dürüstçe, kahramanca el uzatanlardan başka kim oralarda
Dünya siyasetcileri yorgun.
Dünya da yorgun hem de çok.. Bedeni ve doğası hırpalanmış halde ürkek ve yaşlı bakışlarla biz insanları izliyor.
Ve aynı dünya
Girdiği bu çıkmazlarla yaşadıklarımıza ve Türkiye'mize ayrı bir ağırlık yüklüyor...
Son yıllarda istikametsiz, delice bir hızla koşan Küresel ekonomik sistem ergenlik çağına varamadan yalpalıyor, nefes alamıyor.
Dünya tepetaklak.
Yaşlı toplumlar varlıklı, genç nüfuslu toplumlar fakir, en gençleri bazı kıtalarda düpedüz aç.
Ülkelerin politika ve stratejilerine yön veren uzmanların "çoktan aşıldı" olarak gördükleri kitlesel açlık ve açlıktan ölüm dalgaları, tekrar hortlamaya başladı.
Milyarlarca fakir insanın "kurtarıcısı" sayılan pirinç fiyatları, küresel çapta hızlı bir ivmeyle yükseliyor. Pirinç, geniş kitleleri doyuran ucuz temel gıda maddesi olmaktan çıkıp, lüks yiyecek maddesi haline dönmeye başladı.
Gerçekler ve olacaklar (tehlikeler) bilinmesine rağmen nesiller, toplumlar ve kıtalar arası takiyye en üst seviyede.
Dünya kemer sıkarken iki merkeze çılgınca para akıyor: Moskova ve Dubai
'MOBAI' dünyanın yeni Atlantis'i. Ekonomi, yatırım ve vizyon avcılarının son Kabe'si.
Gerçeküstü zenginlik ve çılgınlık, on-yirmi bin kişiye çok özel masalımsı bir yaşam.
Buna karşı gelecekte kendilerini her türlü cehalete, eğitimsizliğe, işsizliğe, krizlere, saldırılara, salgınlara, susuzluklara belki de savaşlara karşı koruyacak bilgi ve kanıtlanmış tecrübeden örülmüş bir sağlam kaleler oluşturabilen 6 milyar insanın içinde bazı gerçekçi ileri toplumlar.
Tam bu noktada bu sorunları hepberaber Türkiyemiz için fırsata dönüştürmeliyiz
Türkiye mutlaka bir akıl ve erdem sürecine girip kendini hızlıca toparlamalıyız.
Herşeye rağmen ufuktaki ufacık bir ışık, bu denli kötü bir tabloyu yine de aydınlatmaya çalışıyor.
O ışık, bu dünyanın çok stratejik bir düğüm noktasında bulunan ülkemizin genç nüfusu.
Ve
Tertemiz bir Anadolu nüfusu,
Yine Anadolu da belki eğitimsiz ama dünyanın en zeki en çalışkan en girişken çocukları…
Halen medeniyetlerin kesiştiği bir noktada, doğu ile batı kültürünün köprüsü ve nüfusunun %99'u Müslümanlardan oluşup ta laik olan bu ülkenin genç nüfusu,
Bu umut ışığıdır.
Türkiye ve dünya için,
Anlatmamız ve ispatlamamız lazım.
Daha tecrübeli nesillerin bu genç nüfusa bilgi edinme, bu bilgiye dayanarak kendi fikrini geliştirme ve bu fikirleri yaratıcılıklarına altyapı yapıp, herkesin menfaatine kullanmaları için yardım etmelerinin zamanı geldi. Bilgi paylaşımı yapıp gençleri nasıl yönlendiririz değil, kendi fikirlerini nasıl oluştururlar sorusu esas olmalı.
Tecrübeli nesillerin yardımcı olmasıyla, internet çağının özgür haber alma ve kıyaslama olanaklarıyla ve turizm gibi "kültür alış-verişi" sağlayan sektörler sayesinde kendi fikri oluşan genç nesil nüfusumuz, "geyiklerle" vakit harcamanın zamanı olmadığını anlayacaklardır.
İşte bu düşünce, gelişmiş ülkelerin halen Türkiye'nin geleceğine inanmalarını ve Türkiye'nin önümüzdeki 20 yılda sadece Ortadoğu'nun ve Avrupa'nın değil, dünya genelinde en önemli 10 ülke arasına bir daha çıkmamak üzere girmeliyiz.
Gerçekci, bilgili, çalışkan ve yaratıcı olmalıyız. Liyakata inanmalıyız.
Avrupa Türkiye Turizm İş Konseyi Başkanı
Hüseyin Baraner
Turizm Araştirma ve Strateji Merkezi
Güzeloba Mah., Ahi Evran Sitesi
Aydin 2 Sokak No: 152, E Blok, D. 2
Antaya/Türkiye
+90 0242 352 02 81 / +90 532 5570459 /+49 177 8387972
hbaraner@gmail.com baraner@baraner.com
www.tourexpi.com www.baraner.com