Kocaman bir yıl, tam 365 gün önce sana veda ettiğimiz günü bugün gibi hatırlamak, dün gibi hissetmek, yutkunmak, gözlerde hüzün, boğazda düğüm, çaresizlik içinde boşluğa bakınmak. Fazlası gelmiyor elden deyip yetinmek, böyle bir şey olsa gerek, suskunluğa mahkûm edilmek. Evet, minik kuş, bizler çaresiz bırakılıyoruz. Ne uçabiliyoruz, ne de kaçabiliyoruz. Bizler mahkûm ediliyoruz, suskunluğa, sessizliğe…
Sevgiliye mektup yazarlar ya hani, ya aşkının ilk ilanı, ya da biten aşkının vedası, defalarca yazar, yırtıp atar, bir türlü doğru kelimeleri bulamazsın ya, işte aynen öyle bir haldeyiz. Onlarca yazıp, onlarca karalayıp, onlarca dosyalayıp, bir türlü açığa çıkarılamayan yazılar ve düşünceler. Cesaret meselesi belki de, belki de mevcut düzenin alt üst olma korkusu. Ne de olsa yalnız değiliz, çocuklarımız var sorumlu olduğumuz. Yalnız insan cesur insan mı demeli, yoksa yalnız insan çılgın insan mı demeli, bir şeyler demeli, ama ne demeli bilemiyorum…
Kocaman bir yıl, bizi terk edip gittiğin süre, nasıldır oraları kim bilir. Gidip de dönen yok ki hiç, sorabilsek. Rahmetli anneannem “ güzel bir yer olmalı, giden dönmediğine göre” derdi hep. Cehalet işte, tek gidiş bilete dönüş olur mu desene.
Acıyor Gizemim acıyor, düşündükçe, yüreğim acıyor. Ölüm beni yaşam kadar korkutmuyor artık. Her geçen gün yaşarken öldürüyorlar bizi, biraz biraz. Fark etmeden, ya da fark etmediğimizi düşünerekten, her geçen gün nefesimizi kesiyorlar, kirletiyorlar Gizemim, insanlığımızı, saflığımızı kirletiyorlar. Küfleniyoruz, kokuşuyoruz, kabuğumuza çekiliyoruz. Korkutuyorlar Gizemim bizleri korkutuyorlar, ölüm bile korkutamaz bu kadar. Yaşarken ölüme mahkûm ediyorlar düşüncelerimizi, düşünmeyi yasaklıyor, gün ışığına çıkaramıyorsan düşünceleri karanlıkta yok oluyorlar. Önce için için seni bitiriyorlar, sonra da yaşama hevesini. Laylaylom bir tarz ediniyorsun, zor olmuyor. Sorumlukları atıyorsun başkalarına, hiçbir şeyin altına imza atamaz oluyorsun. Ne üretebiliyorsun ne de tüketebiliyorsun.
Bakıyoruz, izliyoruz, irdeliyoruz, değerlendiriyoruz, kendimizce bir yerlere oturtuyoruz, çıkar yol bulmaya çalışıyoruz. Yok Gizemim olmuyor, tek başına hiçbir şey olmuyor. Mutsuzuz, üç beş bir arada konuşup rahatlıyoruz, fikirlerimizi açıklıyoruz, ama kimse cesaret edip sesli düşünemiyor. Kimi korkudan, kimi de nasıl olsa bir şey değişmez düşüncesinden.
Umursamazlık değil artık bunun adı, görebiliyorsun, korku ve endişe. Küçük mekânda bile farklı frekanslarda çalıyorsan, hemen koroda yerini değiştiriyorlar, nasıl cesaret etsin insanlar, ya tümden atılırlarsa. Ya bir daha hiç çalamazlarsa, seslerini duyuramazlarsa. Yine kalabalıkta birkaç yanlış ton fark etmiyor, sivrilip çıkmadığın sürece cırtlak sesinle. Oysa nice muhteşem sesler var, tek başına solist olabilecek. Kim bilir belki bir gün onları fark eden çıkacaktır.
İşte Gizemim, alıp başını gidenler dönüp bakabilseler arkalarına, iyi ki gitmişiz derler bugün ki durumda. Eskiden ölülerin arkasından dua ederdik, şimdi ise yaşayanların buna ihtiyacı var. Allah hepimizin yardımcısı olsun, bizi beterin beterinden korusun. İnsanların kalplerine göre versin demek geliyor içimden, ama hepimizin kalbi bu kadar kötümü ki, tüm bunlar yaşanıyor. Yanlış giden bir şey var, kısa zamanda ışık tutan birileri çıksın yolumuza. Huzur içinde kal Gizemim, huzur içinde kal. Seni seviyoruz her zaman…
P.S.: Umarım seneye daha pembe bir mektup yazabilirim sana…