Herkes kendi derdine düşmüş. Kimse kimsenin umuru değil. Bir telaştır gidiyor. “Gemisini yürüten kaptan” sözleri yaşanıyor adeta.
Kaptan kim? Gemi kimin? Liman nerede belli değil.
Ancak bir korku var; fırtına korkusu. Beklenmedik bir anda, bir yerden bir yere savrulup atılma endişesi çok fazla.
Bu yüzdendir ki, kimseler burnunu gereğinden fazla dışarı çıkarmak istemiyor. Ya rüzgar alıp attırıverirse. En korunaklı yer yine bildiğin mekan, kendi dört duvarın.
Neme lazım, kafayı kapının önüne çıkartıp bir de kafadan mı olalım. Zaten o kafayı zor ayakta tutuyoruz, destek köstek hiçbir şey kalmadı içinde. Bir o yana bir bu yana devrilip duruyor. Nasıl dik duracak, nasıl ayakta kalacak belli değil. Aman aman biz sakin sakin bekleyelim. Arada bir parmağımızı ıslatıp, camdan dışarı uzatıp rüzgarın yönüne ve şiddetine mi baksak. Belki bizden yana döner. Yok yok, riske girmeye gerek yok. Kafasızın teki kapının önüne çıkar da savrulursa anlarız zaten durumu. Bekleyelim. Biz bekleyelim ki, kafadan olmayalım…