Doğduğumuz günden beri sürekli uyutulmak üzere tasarlanmış ninnileri dinlemek, eğer hala uyumamakta diretiyorsak salıncakta sallamalar, beşikte bir o yana bir bu yana itelenmek, olmadı ayağında bir yastık, üstünde sağa sola gidip gelen kafalar ve nihayetinde sallamanın verdiği sarhoşlukla zorunlu uyuyuşlar. Kim bilir kaçımız bu şekilde uyutulduk, zorla da olsa.
Biraz daha büyüyünce bu sarhoşluklar yerini pembe masallara bıraktı. Başucumuzda, olayı kendimiz yaşarcasına okunan bir hikâye, kimimiz prens, kimimiz prenses olduk. Hep bir şekilde avunduk, avutulduk.
İlkokula başladık. Fişleri hatırlıyorum. “Uyu uyu yat uyu”. Sıralarda da uyumaya devam ettik. Anlaşılan uykuyu seven birileri olduk. Daha doğrusu uykunun ne kadar güzel bir eylem olduğu beynimize kazındı.
Küçükken fiziksel uykular, yaş ilerledikçe yerine zihinsel uykulara bırakmaya başladı. Bize ayılmamak, her daim uyurgezer olmak üzere düzenlenmiş bir sistem sundular. Bu eğitimle başladı. Belki bu hayatta şanslı insanlardan biriyim. Lakin ülkemdeki sistemi yurt dışı sistemleriyle karşılaştırma şansım oldu.
Bizler toplu halde eğitilip, toplu halde güdülüyoruz. İlkokul sıralarında 40 kişilik sınıflarda Ahmetler Ayşeler değil, bir “sürü” eğitim alıyor. Ezbere dayalı, ne kadar çok test çözer, ne kadar çok mekanik bir parça olursan, o kadar çok başarıya imza atarsının ön planda olduğu bir sistem. Kişinin özel yeteneği, farklılığı önemsiz. Kimse bireyin niteliğine bakmıyor. Kimse bireyin özel durumuna da bakmıyor. Kimse şahsa şahıs olarak bakmıyor, o sadece yüzlerce öğrenciden herhangi biri. Malzeme veriliyor, “ye yoksa ölürsün” deniliyor.
Ucunda “ölmek” var ya, sorgulamadan yiyoruz. Ne yiyoruz, neden yiyoruz, nasıl yiyoruz, hiç önemli değil. Bizler ölmemek için yemeğe programlanmış, klonlanmış, kuzular gibi yetiştiriliyoruz. Yanlış anlaşılmasın lütfen, istisnalar kaideyi bozmaz. Elbette klonlama esnasında mutasyona uğrayanlarımızda vardır. Bunlardan doğanlar da yine aynı “arıza “ ile genleri aktarırlar. Ama genelden bahsediyoruz.
İlkokulda SBS ile başlayan uyutulma modu, Liselerde ÖSS ile devam ediyor. Yaşamın sadece testlerden ibaret olduğunu, “test çöz, test çöz,test çöz” yoksa “hakkımı helal etmem” kuralının sarsılmaz gerçekliğini fark ettiğimizde, çoktan düşünme ve yargılama yeteneğimizi kaybettiğimizi anlıyoruz.
Amacın sadece bir Üniversiteye yerleşmek olması ve bu süreç içinde etrafımızda dönenlerin önemsiz kalması, aslında bu bilinçli programlanmış eğitim sisteminin bir oyunu. Testlerin içerisinde o kadar boğuluyoruz ki, hem öğrenci, hem aile olarak, etrafımızda dönen cambazlara kafamızı kaldırıp bakacak zamanımız ve halimiz kalmıyor. Uyutulmaya devam. Biz uyurken onlar kendilerince oyunlarını oynuyorlar.
Herkes mi öğrenci, ya da öğrenci ailesi? Diğerleri ne yapıyor diyorsunuz. Onlar mı? Onlara da oyun mu yok? Bir dönem “susurluk” , bir dönem “ Ergenekon” ,şimdi “kürt açılımı”. Bir şekilde her zaman bir oyun vardır, insanları avutacak. Üzeremizde “monopoly” oynanırken, satıldığımızın farkında bile olamıyoruz.
Üniversiteye her yıl yüz binlerce öğrenci giriyor. 20 yıllık meslek hayatımda, her yeni yıl bir önceki yılı arattırıyor. Çok zeki, ama sadece ezberci bir gençlik karşımda. Eleştiri yok, irdeleme-yargılama yok. Neden? Niçin? Yok. “Hım öyle mi, peki o zaman” durum bu. Tek başına yaratıcılık yok. Otokontrol yok. Hırs yok. Hedef yok. Ortak sorumluluk duygusu yok. Ne var diyorsunuz değil mi? Öğrenciyi güdeceksiniz, çünkü bunu istiyorlar, bunu bekliyorlar. Onları kontrol edeceksiniz, görevlerini yapıp yapmadıklarını denetleyeceksiniz. Takip edeceksiniz. Acı, ama gerçek.
Öğrenci gazete okumuyor, teneffüslerde masaların üzerinde dolaşan “Foto maç” dışında, öğrenci güncel haberleri takip etmiyor. Öğrenci ekonomi ile ilgilenmiyor. Öğrenciden“oy kullanacak mısınız” sorusuna alacağınız cevap ya” adam mı var hocam” ya da “ benim oyum kurtarmaz bu memleketi” . İşte hiç yadırgamamak gerek. Tüm bunlar bu çarpıtılmış eğitim sistemimizin doğurduğu hasarlar. Umursamaz, önemsemez, “bana ne”ci bir gençlik yetiştiriyoruz. Amaçta bu değil mi?
Neden zor olsun böylesine bir gençliğe sahip iken, insanları uyutmak. Bizler uyumayı zaten çok seviyoruz. Kimse sorun çıkarmasın, kimse düşünmesin. Kabul edelim, tepedekiler bizleri temsil etmek üzere tarafımızdan seçilse de, onları seçtikten sonra pek eleştiri hakkı bırakmıyorlar. Hele ki son dönemlerde bir de insanları korku sardı. “Evet, haklısında, ama yine de aman duyulmasın, ne olur ne olur”. Ne olacak? Düşünmek yasak mı? Düşünceyi söylemek yasak mı? Kendimizce yanlışları dile getirmek suç mu? Kimden neden bu korku? Yoksa uyumak sıkmaya mı başladı? Çok mu fazla uyuduk?
Sırtlarımız ağrıyor artık. Farkına mı vardık, her gün anlatılan farklı farklı masallar, her gün başka bir yöne çekilen ilgiler, asıl sorunları gizlemek adına düzenlenmiş oyunlar. Farkına mı vardık, ne kadar çok uyursak o kadar çok rüya görüp gerçeklerden uzaklaşmanın.
Devlet, hükümet, vatan hepsi biziz. Biz Türkiye cumhuriyeti insanları bunları taşıyanız. Uyumayalım, uyutmalarına izin vermeyelim. Bu ninnileri onlara kim öğrettiyse onların çocuklarına, gençliklerine söylesinler, biz ninnisiz uykulara dalalım. Yatarken düşünelim, tavanı izlerken fikirler üretelim, sallamanın, sarsıntının verdiği sarhoşluğa yenik düşüp, düşünme yeteneğimizi kaybetmeyelim.
Zeki, aklı başında, yıkıcı değil, yapıcı olmak üzere eleştiriler, fikirler üretmenin önemini hatırlayalım.
Canım öğrencilerim, biliyorum ki yazdıklarımın çoğu sizler tarafından okunuyor. Zaten sizler için yazıyorum. Benim için, bu ülke için çok önemlisiniz. Hepiniz çok özel, çok asil kişilersiniz. Dersime giren her birinizin ayrı ayrı önemli olduğunu ve sizlerin bu ülkeye çok büyük katkılarda bulunacağınıza yürekten inanıyorum. Biliyorum ki, sizler 10 yıl 20 yıl sonra dahi Üniversite dönemlerini hatırlayıp, tebessüm edeceksiniz. Eğer yaşam boyu kendinize karşı dürüst, saygılı, vicdanen rahat olursanız her yerde başarıya imza atacak ve en güzel yerlere gelip bu ülke için harikalar yaratacaksınız. Sevgi, saygı, güven ve ahlak temel ilkeleriniz olması dileğiyle, uyutulmak istemeyen, uykuyu fiziksel ihtiyaç dışında önemsemeyen bir gençlik olmanızı temenni ediyorum. Hepinizi çok seviyor ve muhteşem yeni bir yıl diliyorum…
Cumhuriyet, düşüncesi hür, anlayışı hür, vicdanı hür nesiller ister.
Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu devam ettirecek sizlersiniz.
Cumhuriyet düşüncede, bilgide, sağlıkta güçlü ve yüksek karakterli koruyucular ister.
Cumhuriyet, demokratik idarenin tam ve mükemmel bir ifadesidir. Bu rejim, halkın gelişimini ve yükselişini sağlayan, onlardan esirlik, soysuzluk, dalkavukluk hislerini uzaklaştıran bir yoldur.
Cumhuriyetimizin dayanağı Türk toplumudur.
Cumhuriyet, fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre hürmet ederiz.
Cumhuriyet fazilettir. Mustafa Kemal ATATÜRK